Bu 3 mesele birbiriyle ilintili ve bir birini şekillendirme konusunda kısacık bir süre sayılabilecek önümüzdeki 1 yıl içinde yeni Dünya Düzenindeki önemli virajlar.
Musul’un DAEŞ’ten temizlenmesi, Kerkük’te başlayan çatışmalar, Halep konusundaki düğüm, PYD/PKK’nın Suriye’deki durumu, Haşdi Şabi üzerinden bölgede kurulmak istenen İngiliz güdümlü Şia egemenliği, vs.vs.vs…
Bu liste uzatılabilir, ama bunların hepsi 15 Temmuzda tokadı ağzının üstüne yiyen FETÖ gibi birer enstrüman, değişken. Her bir mesele özünde ciddi problemler kapsasa da, sonuçlarının bağlı olduğu temelde iki sebep var; Sömürgecilik (Para) ve İslam’ın yükselişi.
Emin olun, Batıyı ikna edersek; Para kazanacaksınız dersek, Hilafetin kurulmasına bile destek olacak çok büyük sermayeler mevcut. Doğru dengede doğru adımlarla ilerlersek, bütün hinterlandın kontrolünü bize vermeye razı olacak egemen güçler de.
Bunlar ekstrem örnekler, bu örnekleri vermemin sebebi durumun zor olduğu ama öldük bittik olmadığı, çünkü karşımızda yekpare bir yapı yok. FETÖ gibi para için her şey “helaldir” şiarında olan bir zümre söz konusu. Ki bu dev paktın kendi içerisinde artık çözülemez sorunları var. Yani sorunların kendisi kadar, çözümleri zor değil.
Temelde en basit sorunun çözümü için kararlılık ve doğru koordinasyon gerekmektedir. Türkiye son 15 yıldır büyük problemlerini Recep Tayyip Erdoğan’ın özgül ağırlığıyla çözüyor, sahip olduğu kurumsal sistemle değil. Sürekli olarak sorunların çözümü için şahsi kimliğiyle ilerlemek zorunda olan Lider kimliği, çözmesi gereken daha önemli konular varken bırakın bölgeseli mahalli meselelerde bile araçsallaştırılıyor, yıpratılıyor.
Daha vahimi; Ab-u Hayat suyunun olmadığı, haliyle her insanın bir ömrü olduğu gerçekği. 10 yıl sonra ne yapacağız peki? Yeni bir Recep Tayyip Erdoğan’da bulamayacağımız aşikâr.
100 yıldır girdiğimiz kısır döngüden çıkabilmek için tüm şartlar elverişli olmuşken, herkes Suriye’ye, Irak’a, Rusya’ya, Çin’e odaklanmışken, biz sistem kurmak ZORUNDAYIZ. Sürdürülebilir, denetlenebilir, istikrarı olmazsa olmaz sağlayabilen bir sistem. İster adı muhtarlık olsun, ister başkanlık olsun. Kriz zamanında yapılan tüm yatırımlar kriz sonrası mutlaka kazandırır, değişmez gerçek.
Mevcut sistemde 100 yıldır tekrar tekrar gördük. Güçlü bir lider gelse dahi, başarılı olsa dahi; sistem bir süre sonra Lideri bitiriyor, üstüne yaptıklarını ve yaptıklarına bağlı olan her şeyi dağıtıyor, hop tekrar başa.
Sistem değişimi artık Devletin kurumsal beklentisi, bundan dolayıdır ki Devlet Bahçeli destek veriyor, Deniz Baykal CHP’yi üstü kapalı uyarıyor. Bundan dolayıdır ki, ucu İran’a, İngiltere’ye bağlı olan kuklalar “Kanımızın son damlasına kadar” karşı duracağız diyor.
Yani, Türkiye sistemini değiştirmeye yaklaşırsa elimizden geleni ardımıza koymayız diyorlar. Değiştirmezsek, peki? Olacak olan belli. Recep Tayyip Erdoğan insan tabiatı neticesinde vefat ettikten sonra, beceriksiz bir AK Partili seçilecek, medya poh pohlayacak, seçilecek. Her şeyi batıracak, batırdığı için Partinin kredisi bitecek, tüm perspektife zıt birisi gelecek yapılan her şeyi çöpe atacak, yapılan herşeye bağlı olan herşeyi değiştirmeye kalkacak. Tekrar 90’lar, hem de daha küçük bir yüz ölçümüne sahip bir ülke olarak. Allah korusun.
Nihayetinde Türkiye Devlet Aklı bir seçim yaptı, uzun bir süre önce ki bence diğer seçenekler yok olmakla eşdeğerdi. Şimdi bu seçeneğin hakkı ve gereği olan kurumsal, sürdürülebilir ve istikrarlı bir sistem kurmamız gerekiyor.
Sistemi kurabilelim ki, Batı esas ring olan Çin’e gittiğinde bölgede elimiz güçlü olsun, bölgenin hakkını koruyabilelim, güçlü Lider sonrası uykumuz kaçmasın, Türkiye Cumhuriyeti’ne güvenebilelim.
CHP’nin Başkanlık Eksenindeki Kimlik Bunalımı
Bunu yazıp yazmama konusunda çok kararsız olsam da yazmakta fayda olduğu düşüncesindeyim, çünkü kısa bir süre içerisinde köprüden önceki son çıkışı kaçırmış olacağız. Bundan dolayı CHP’nin kurumsal yapısı harekete etkili şekilde geçmeli.
Uzun bir süredir, CHP’nin Parti olarak siyasi aksiyonlarında HDP tadı verdiğini görmek gerçekten üzücü. Demokrasi ve Meclis çatısı altında çözülmesi gereken konular “Kanımızın sondamlası” cümleleriyle militanlaştırılmaya başlandı. Sadece söylemlerdeki antidemokratik yaklaşımlar değil, güdülen siyasete bakıldığında FETÖ’cü, PKK’lı, DHKP-C’lilerin hakları savunuluyor. Bu dar seçmen kitlesi için güdülen bu siyaset, bu kitle nezdinde tutar, doğru. Eğer CHP alacağı maksimum %4-5’lik oyun derdindeyse bir şey diyemem, nihayetinde siyasi bir partidir. Ama bu süreçte, bu söylemler bu örgütlerin elini kuvvetlendirmekte. Daha tehlikeli olan 2.Gezi için sürdürülen toplum mühendisliğinde lokomotif görevi görmeye başlaması. Çok tehlikeli. Gazi Mustafa Kemal’in ilkeleriyle taban tabana zıtlaşan CHP, bölgedeki Şia tehdidinin yükseldiği bir süreçte ara bulucu, yatıştırıcı ve yapıcı rol üstlenmesi gerekmekte. Aynı şekilde sistem değişikliğine doğru yürüyen Türkiye’nin yolunu, seçmen kitlesinin ve partinin yapısına uygun olması için çaba göstermesi gerekirken, bu yaklaşımlar çok tehlikeli. Deniz Baykal’da bir manada aynı eleştiriyi ikinci açıklamasında yapmıştı zira.
Sınır ötemizdeki yeni tiyatro; DAEŞ OUT, Haşdi Şabi IN
Bir zamanlar Irak Merkezi Hükümeti’nin Şii yanlısı Sünni karşıtı politikaları sebebiyle bölgedeki bir çok Sünni grup DAEŞ’e katılarak teröristleşti. Bölgedeki Şii-Sünni gerilimi bölgeden gelen haberlere göre çok ciddi boyutlar almış durumda. Bölgede yaşayan normal, sıradan Sünni insanlar bile bir Şii ile komşu olmaktansa DAEŞ’li ile komşu olmayı tercih edebileceğini söylüyor. Bu kan donduran bir durum, doğurması muhtemel sebeplerden dolayı.
Batı’nın Musul operasyonu üzerinden Şii-Sünni çatışması çıkarmayı planladığını geçen haftaki yazımda belirtmiştim ki bu hafta başındaki gündem maddesi buydu. Batının planı önümüzdeki hafta sahneye konmaya çalışır diye tahmin ediyorum ama Türkiye’nin hamleleri bu oyunu geciktirebilir veya seyrini değiştirebilir.
Musul operasyonunun ne kadar zor olduğunu, şehirden DAEŞ’i çıkarmanın ne kadar zor olduğunu da biliyorsunuzdur. Daha doğrusu bütün medya size bunu öğretmiştir. Aynen Kobani’deki sözde büyük PYD/PKK zaferi gibi. Kobani sonrası legalleşen PYD/PKK terör örgütü gibi, Haşdi Şabi’de Musul’dan DAEŞ’i çıkararak kahramanlaştırılmak isteniyor. Meselenin özü bu.
Türkiye’nin Musul inadının sebebi de budur. Türkiye’nin derdi toprağın ötesinde, bölgede cirit atacak, oradan Yemen’e geçecek, oradan Suudi Arabistan’a geçecek Haşdi Şabi’nin ilerleyişini durdurabilirse durdurmak, en kötü yavaşlatmaktır. Bundan dolayı neye mal olursa olsun, Türkiye Musul’a girmelidir veya Haşdi Şabi’nin girmesini engellemelidir.