TBMM – Alp Özden
TBMM FETÖ’nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu raporunda, “FETÖ, diğer pek çok ulusal, dini ve hümanist konuda olduğu dinler arası diyalog konusuna da araçsal bir mantıkla yaklaşmış, diyalog çalışmalarının örgüte ulusal ve küresel ölçekte sağlayacağı güç ve ayrıcalığı hedeflemiştir.” tespitine yer veriliyor.
Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ/PDY) 15 Temmuz Darbe Gi̇ri̇şi̇mi̇ i̇le Bu Terör Örgütünün Faali̇yetleri̇ni̇n Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemleri̇n Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun taslak raporunda, dinler arası diyalog söyleminin neredeyse FETÖ ile özdeşleşmiş bir kavram olduğu belirtildi.
Bunun nedeninin bu örgütün, dinler arası diyalog çalışmalarının İslam dünyasındaki tek muhatabı ve diyalogu üstlenmiş yegane aktör olarak kendini öne çıkarmış olmasından kaynaklandığı vurgulanarak, “Konunun uluslararası ilişkiler boyutu, diyaloğun başlatıcısının ve kurucu ilk muhatabının Vatikan olmasıyla daha büyük kritik bir anlam kazanmaktadır.” denildi.
FETÖ’nün çekirdek kadrosunun, diğer pek çok ulusal, dini ve hümanist konuda olduğu gibi dinler arası diyalog konusuna da araçsal bir mantıkla yaklaştığı, diyalog çalışmalarının örgüte ulusal ve küresel ölçekte sağlayacağı güç ve ayrıcalığı hedeflediği ifade edilerek, şu tespitlere yer verildi:
“Bu çerçevede Batı toplumlarında kurgulanan İslamofi, cihadist İslam, İslami radikalizm gibi kavramları sorumsuzca bir kaldıraç olarak kullanmıştır. Böylece Batılı güçlerin beklenti ve politikalarına uygun Ilımlı İslamın kendisi tarafından temsil edildiği izlenimini uyandırmıştır.
FETÖ lideri her zaman ve her davranışında görüldüğü gibi, dinler arası diyalog konusunda da bir tür gizlilik ve takiyye politikası izlemiş, fiili durumdan vazife çıkararak adeta İslam dünyasının tek başına temsil eden bir otorite olarak öne çıkmaya çalışmıştır. Bu faaliyetin örgüt açısından, küresel bir aktör olma, küresel ölçekte edinilen ilişkiler üzerinden ülkemizde devlet ve toplum üzerindeki ağır bir vesayet kurma amacıyla ilişkili olduğu açıktır.
Dinler arası diyalog çalışmalarında İslam dinini ve Müslümanlarını tek başına temsil etmesinin örgüte büyük bir güç ve hareket alanı kazandırması hedefi gözetilmiştir. Dinler arası diyalog çalışmalarında kendisini yegane ve yetkin temsilci olarak gören FETÖ’nün bu konuda kuramsal ve pratik çalışmalara ağırlık verdikleri görülmüştür.”
Manşetlerdeki değişim
Raporda, kendilerine ait ya da yakın yayın organlarında diyalog konusuna İslam teolojisi ve tarihi açısından bir meşruiyet ve anlam kazandırmaya yönelik çalışmalar arttırıldığı, bu çerçevede örgütün yayın organı olarak bilinen Zaman Gazetesi’nde de dinler arası diyalog projesini destekleyici içerikte yazılar yayınlanmaya başladığına işaret edilerek, FETÖ lideri ve çevresinin 1995 yılından itibaren “Diyalog ve Hoşgörü” adı altında yürütülen yeni bir sürece dahil oldukları, bu süreçle birlikte FETÖ liderinin ve çevresinin söylemlerinde ve eylemlerinde radikal bir dönüşüm söz konusu gözlemlendiği aktarıldı.
Bu dönüşüm sürecini yapıya ait Zaman Gazetesi’nin manşetlerinden izlemenin mümkün olduğu kaydedilen raporda, dinler arası diyalog projesine dahil olmadan önce söylemlerinde dini ve milli kaygıları net biçimde ifade eden örgütün Papa’ya mektup olayından sonra tanınmayacak düzeyde değiştiği görüldüğü ifade edildi.
Zaman Gazetesi’nin manşetlerinin kronolojik incelenmesinin, örgütün dinler arası diyalog konusundaki keskin düşünce ve politika değişikliğini açıkça ortaya koyduğu belirtilerek, şu örnekler verildi:
Değişim Öncesi Söylemler:
-“Papa yine sahnede…” (Zaman, 22 Nisan 1990)
-“Vatikan ve İngiltere Tarsus’u ABD Patrikhane’yi Merkez yapmak istiyor.” (Zaman, 17 Haziran 1990)
-“Patrikhane entrika peşinde… İstanbul’a gelen Yunan milletvekilleri hezeyan kustu: Patrikhane İstanbul’da mahpusmuş.” (Zaman, 18 Haziran 1991)
-“Hıristiyan teşkilatlarının Müslümanlara yönelik çalışmaları endişe ile takip ediliyor. İslam Dünyası’nda Hıristiyanlık atağı…” (Zaman, 31 Ekim 1991)
-“PKK-Hıristiyan işbirliği…” (Zaman, 25 Şubat 1992)
-“Maddi vaatlerle diyalog kurdukları çocukların beyinlerini yıkamaya çalışıyorlar.” (Zaman, 24 Temmuz 1992)
-“Kiliseden sinsi tuzak: İslami değerlere saygılı görünerek Müslümanlara Hıristiyanlığı anlatacaklar.” (Zaman, 9 Haziran 1993)
-“Patrikhane Lozan’ı zorluyor. Bartholomeos ve beraberindeki 13 patrik Türnepa Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç”un verdiği yemeğe katıldı.” (Zaman, 22 Eylül 1995)
Değişim Sonrası Söylemler
-“Vatikan’dan sıcak mesaj…” (Zaman/17 Nisan 1996)
-“Patrik Bartholomoes ve F. Gülen Hocaefendi toplumsal barışın önemini vurgulayan konuşmalar yaptılar.” (Zaman, Ekim 1996)
-“Medeniyetler arası diyalog için ilk adım; Fener Rum Patriği Bartholomoes konuşmasının ardından, F. Gülen’e bir hediye takdim etti.” (Zaman, 2 Ekim 1996)
-“Vatikan’da uzlaşma zirvesi.” (Zaman, 9 Şubat 1998)
-“F. Gülen Hocaefendi, İslam ve Hıristiyan dünyasını temsilen “Dinler Arası Diyalog” çerçevesinde Papa 2. Jean Paul ile yarım saat görüştü. Bartholomoes: Bol ürün bekliyoruz.” (Zaman, 10 Şubat 1998)
-“Ehl-i Kitap iftarda. İftara Rum Ortodoks Patriği Bartholomoes’un yanı sıra, Ermeni Ortodoks Patriği Mutafyan, İstanbul Musevi Hahambaşısı David Aseo… katıldı.” (Zaman, 24 Aralık 1998)
-“F. Gülen’in başlattığı diyalog çalışmaları sürüyor. Gülen önceki gün İstanbul’da Yahudi Örgütleri Başkanları Konferans Heyetini kabul etti.” (Zaman 10 Mart 1998)
“Harran’da Semavi Dinleri bir araya getirecek İlahiyat Okulu açılmasının, hoşgörü ve uzlaşmaya katkı sağlayacağı vurgulandı.” (Zaman, 15 Şubat 1998)
“Diyalog Uğruna İslam İnancının Tahrif Edilmesi”
İslam inancı açısından Hz. Muhammed’in, Allah’ın son peygamberi olduğu ilkesi tevhit inancının ayrılmaz bir parçası olduğu belirtilerek, bu iki ilkeyi birbirinden ayırarak diğer din mensuplarıyla diyalog ya da farklı adlar altında ilişkiler ve birliktelikler kurma gerekçesiyle İslam’ın inanç esaslarını tahrif etmenin “İslam tarihinde benzeri görülmemiş bir sapma” olduğu aktarıldı. Raporda, bu konuyla ilgili şu görüşlere yer verildi:
“Vatikan dokümanlarında, Hıristiyan cemaate hitaben, Müslümanlarla diyalog kurulurken Hıristiyanlığın temel ilkelerinin tartışma dışı tutulacağı, bunlar dışında kalan ilke ve değerler üzerinde uzlaşı aranacağı belirtilmiş iken, FETÖ’nün diyalog söylemindeki Hz. Muhammed’in peygamberliği ilkesini belirsizleştirme ve önemsizleştirme, en hafif tabiriyle ikinci plana atma çabaları, örgütün sınır, ilke ve değer tanımazlığına dair çarpıcı bir kanıt niteliği taşımaktadır. FETÖ/PDY’nin bu en temel ve yüce kavramı bile araçsallaştırdığı, Batılı çevreler nezdinde güç ve itibar elde etmek için İslam inancının temel taşlarıyla bile oynamaktan çekinmediği, buna karşılık Batı dünyasının haksız görüş ve uygulamalarına yönelik bir itiraz ve eleştiri geliştirmediği görülmüştür.
Kısacası Fetullah Gülen’in dinler arası diyalog projesine, genelde Müslümanların özelde de milletimizin yararına olacak duygu ve düşüncelerle dahil olmadığı, aksine ülkemiz ve Orta Doğu üzerinde hesapları olan küresel güçlerin bir partneri olmaya ve böylece güç ve itibar devşirmeye çalıştığı anlaşılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘…şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.’ sözleriyle dikkat çektiği tehlikeli bir durum ile karşı karşıya olduğumuzun bilinmesi büyük önem taşımaktadır.”
“Ilımlı İslam”
Raporda, FETÖ’nün ülke içinde sürdürdüğü örgütsel yapılanmasını belirli bir aşamaya getirdikten sonra, dünyaya açılmaya ve küresel bir aktör olmaya karar verdiği ifade edilerek, Ilımlı İslam kavramının, politik ve teolojik düzlemde şiddet, sertlik yanlısı olmayan esnek, uzlaşı ve diyaloğa açık bir din anlayışını tanımlamak üzere kullanıldığı kaydedildi.
Ancak bunların dışında yer almayı hak edecek düzeyde özel bir tasarım olduğu anlaşılan “ılımlı İslam” projesini anlamak için “stratejik akla ihtiyaç duyulduğu” vurgulanan raporda, “Dinler arası diyalog projesi yaşanan kıyım ve zulümlere karşı kutsal değerler üzerinden ortak bir tepkiyi kurumsallaştırmak yerine, İslam dininden kaynaklanan direnci kırmaya ve Müslüman kimliğini açık zulme karşı ‘ılımlılaştırma’ya çalışmıştır. FETÖ ise bu projenin bir parçası olma arzusu içinde olmuştur.” değerlendirmesinde bulunuldu.