KONAKRİ – FATMA ESMA ARSLAN
Gine, 1958 referandumuyla Fransa‘dan bağımsızlığını kazanan ilk sömürge ülke olması nedeniyle yıllarca askeri rejimler, ekonomik belirsizlikler ve siyasi çekişmelere sahne oldu.
Tarih bilimciler ve dönemin tanıkları, Gine’nin özgürlüğünün karşılığı olarak Fransa tarafından cezalandırıldığını, bu süreçte ekonomik krizlerle mücadele ederken IMF’ye borçlandığını ve dahası askeri rejimler sırasında ülke ekonomisinin altüst olduğunu savunuyor.
Fransa’da, 1958’de, 5. Cumhuriyet kurulurken yeni oylanan anayasada bağımsızlık isteyen Afrika sömürgelerinde de referanduma gitme kararı alındı. Sömürge ülkeler referandumda “evet” oyu kullanırlarsa anayasayı kabul etmiş olacak ve Fransa kontrolünde kalmaya devam edecek, “hayır” diyecek ülkeler ise bağımsız olacaktı. Ancak dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, referandum öncesi yaptığı konuşmalarda, “hayır demeye cesaret edeceklerin cezalandırılacağını” ima etti.
Gine’de bağımsızlık hareketleri referandumdan çok daha önce başlamıştı ancak referandum ihtimaliyle gruplar son sürat kampanyalarına devam etti. De Gaulle bir yandan tüm Afrika’yı gezerek referandum öncesi gövde gösterisi yaparken, Gine’de 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan bağımsızlık yanlısı hareketler iyiden iyiye güç kazandı.
Gine’de sendikadan gelen, bağımsızlık yanlısı girişimlerin en bilindik ismi olan Ahmed Sekou Toure, referandum fikri ortaya atıldıktan sonra çalışmalarını hızlandırarak, kampanyasını “Zengin köleliktense fakir özgürlüğü tercih ederim.” sloganı üzerine kurdu.
Sömürgeleri arasında fire vermeyeceğine emin olan Gaulle, referandumdan bir ay önce 25 Ağustos 1958’de, Gine’nin başkenti Konakri’ye yaptığı ziyarette, bu güvenini şu sözlerle ifade etti:
“Bu karşılamaya baktığımızda, Ginelilerin Fransa’ya kızacak bir nedeni olduğuna inanmıyorum. Üstelik Fransa’nın da Afrika’da yaptıklarıyla ilgili yüzünü kızartacak bir durum yok. Bunu Gineliler de geleceklerini Fransa ile birleştirerek anlayacaklardır.”
Gine’de yaşayan Lübnan ve Fransız vatandaşı 67 yaşındaki Muhammed Fawaz’ın ailesi, De Gaulle’ün o tarihi ziyaretine tanık olanlar arasında yer alıyor.
De Gaulle’nin makam aracıyla Fawaz’ın ailesinin yaşadığı apartmanın önünden geçerek halkı selamladığını belirten Fawaz, o ana ait çekilen siyah beyaz bir fotoğrafı tesadüfen internetten bulduğunu ve renkli versiyonunu bastırdığını söyledi.
De Gaulle’nin o karede kendinden emin, mutlu olduğu görülüyor. Ancak bir ay sonra Gineliler, De Gaulle’nin beklediğinin aksine, referandumda diğer tüm sömürge ülkeler yüzde 90 “evet” derken yüzde 95 oranda “hayır” oyu kullandı.
“Referandum öncesi Fransa bankaları boşalttı”
Gine’nin en büyük üniversitesi General Lansane Conte Üniversitesinde tarih profesörü İsmael Barry, Gine’nin referandumun bedelini askeri darbeler ve dış güçlerin müdahaleleriyle yıllarca ödemesini şöyle anlattı:
“Fransa kızmıştı, hem de çok kızmıştı. De Gaulle, Gine’yi bu kararına pişman etmek istiyordu. Tüm ekonomik ve askeri varlığını çekti ki diğer sömürge ülkeler de Gine’yi örnek alıp bağımsızlık arayışına girişmesin. Gine için yaptığı her şeyi, hatta taşınabilir ne varsa aldı götürdü. Gine pişman olmalıydı ama Gineliler, bir an bile bu kararlarından pişmanlık duymadı. Bu etkisi seneler sürecek bedeli ödemeye hazırlıklıydılar, göze almışlardı.”
Toure’nin bağımsızlık mücadelesindeki sağ kolu, 1958 referandumunda aktif rol alan El Hadj Momo Bangoura de ömrünü adadığı bağımsızlık mücadelesinin aslında 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başladığını ancak referandumun kendileri için bir fırsat olduğunu söyledi.
Referandum sonrasında Gine’ye karşı büyük nefret başladığını ve o dönemin bizzat tanığı olduğunu belirten Bangoura, “De Gaulle, her ne kadar kabul etmese de içten içe Toure’nin kampanyasının başarılı olacağını biliyordu. O nedenle 25 Eylül 1958’de yani referandumdan 3 gün önce bir ekip yollayarak bankalardaki tüm parayı çektirdi. Referandum günü hayır çıktığında ülkede kimsenin maaşını bile ödeyecek para kalmamıştı.” diye konuştu.
20 yıl boyunca devrilmeye çalışılan hükümet
Bangoura, o dönem Fransa adına görev yapan gizli servis ajanlarının kaleme aldığı kitaplarda, De Gaulle’ün uzun süre Toure hükümetini devirmek için uğraştığı ve hatta Toure’yi öldürmeyi bile planladığı yönünde bilgiler bulunduğunu vurguladı.
Toure’nin devrilmesi için sadece Fransa’nın değil bazı Avrupa ve Afrika ülkelerinin de uzun uğraş verdiğini ifade eden Bangoura, bu niyetle 21 Kasım 1970’te Portekizlilerin Konakri’ye bir gece yarısı baskın düzenleyerek Toure’yi indirmeye çalıştığını ancak başarısız olduğunu hatırlattı.
Bangoura, bu saldırının sadece Portekizliler tarafından değil, başta Fransa olmak üzere Federal Almanya, Afrika’da Fildişi Sahilleri ve Güney Afrika’daki Apartheid rejimi tarafından da desteklendiğine dair ciddi bulgulara ulaşıldığını aktardı.
Saldırı girişiminden sonra olayla ilgili olduğu düşünülen birçok kişinin hapse atıldığını anlatan Bangoura, Toure rejimi için yıllar sonra hep diktatör ve kanlı bir rejim yakıştırması yapılmasının haksızlık olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
“Düşünün ki bir lideri 20 yıl boyunca hem içeriden hem dışarıdan devamlı öldürmeye, devirmeye çalışıyorlar. Üstelik bunlar hayali iddialar değil hepsi gerçek ve kanıtları var. Toure, elbette Portekiz saldırısından sonra birçok kişiyi hapse attı ama bugün deniliyor ki eli kanlı bir liderdi, diktatördü. O şartlarda başka şansı olabilir miydi? Zaten öldükten bir hafta sonra askeri darbe olması da Toure’yi haklı çıkardı.”
Defalarca suikast girişiminde bulunulmasına rağmen Toure’nin doğal yollarla 1984’te hayatını kaybettiğini belirten Bangoura, Toure’nin ölümünden 1 hafta sonra gelen askeri rejimin kendisini ve tüm devlet çalışanlarını hapse attığını söyledi.
84 yaşındaki Bangoura, o dönemleri “Ne mutlu bana ki daha 24 yaşında genç bir öğretmenken referandum kampanyasında hem yer aldım hem de hayır oyu verme şansını yakaladım.” diyerek özetledi.
26 yıllık askeri rejim, borç batağında yıllar
Toure döneminde, Fransa ile kesilen ilişkiler sonrasında Gine doğu bloğuna yönelirken, kendi para birimini oluşturarak Fransız Frankını da tedavülden kaldırdı.
Toure’nin ölümden bir hafta sonra askeri rejimin yönetime el koymasının ardından Devlet Başkanı olan General Lansana Conte, Batılı yatırımcıları ülkeye yeniden çekmek için mevcut para politikalarını değiştirdi. Serbest piyasa ekonomisine geçilirken IMF’ye büyük miktarlarda borçlanıldı. Gine bugün bile o borçları tam manasıyla ödeyebilmiş değil.
Conte’nin 2008’de ölümünden hemen sonra isyancı asker grupları, devlet televizyonu ve radyosuna el koydu. Darbeci grubun lideri Yüzbaşı Dadis Camara, kendisini hem ülkenin yeni cumhurbaşkanı hem de cuntaya bağlı Ulusal Demokrasi ve Kalkınma Konseyi Başkanı ilan etti.
Bu seferki darbe girişiminde, Conte rejiminden farklı olarak çok fazla kan aktı. Halk sokaklara dökülerek Camara’yı protesto ederek, bir daha askeri rejim istemediklerini söyledi. Ancak Camara’nın kendisini yönetimde istemeyen herkesin öldürülmesi emrini vermesi üzerine 28 Eylül 2009’da başkent Konakri’de, Camara’yı protesto etmek için Konakri Stadyumu’nda toplanan grubun üzerine ateş açıldı. Olaylarda 150’den fazla sivil hayatını kaybederken, yüzlerce kadına tecavüz edildi, birçok kişi de işkenceye maruz kaldı. Sivillerin katliamı uluslararası tepki çekince Camara komşu ülke Burkina Faso’ya kaçtı.
Gine demokratik seçimle ise ilk kez 2010’da tanıştı. Ülkede 24 yıl askeri vesayetten sonra başa gelen ve Gine’nin demokratik yollarla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olan Alpha Conde, Gine’yi uluslararası yatırımcılar için cazibe merkezi haline getirme sözü verdi. Halkın güvenini de kazanan Conde, 2015’teki seçimlerle ikinci dönemine de devam etti.
Bugün Gineliler, 26 yıllık istikrarsızlık, siyasi karışıklık ve ekonomik problemlerden sonra Conde’nin kendileri için gerçekten bir umut olacağını düşünüyor. Conde’nin zengin boksit, demir, elmas ve altın madenlerine sahip Gine’nin bu potansiyelini kullanarak yatırımcı çekmesi ve tarıma elverişli arazilerin işlenir hale gelmesi için uğraştığı belirtiliyor.
Aynı zamanda Afrika Birliği Dönem Başkanı da olan Conde, “Fransa ile olan göbek bağının koparılması” görüşünü savunurken, Gine ekonomisinin tam bağımsız olacağı günlerin yaklaştığına inanıyor. Gine halkı da bu uğurda çok bedel ödemek zorunda kalsa da geçmişi ve verdiği bağımsızlık mücadelesiyle gurur duymaya devam ediyor.