ANKARA
Fetullahçı Terör Örgütü‘nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargahı‘nda yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 kişinin yargılandığı davanın Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü’ndeki salonda görülen duruşmada, görev yeri İzmir’deki 2. Ana Jet Üs Komutanlığı olmasına rağmen darbe girişiminin merkezi olarak nitelendirilen 4. Ana Jet Üs Komutanlığında yakalanan eski Tümgeneral Kubilay Selçuk, savunmasını yaptı.
Sanık Selçuk, 15 Temmuz’da Hava Kuvvetleri Komutanlığının emri gereğiyle uçuş eğitim koordinasyon ve geri besleme toplantısını yapmak, Ankara’daki kardeşini ve 18 Temmuz Pazartesi günü Hava Kuvvetleri Komutanlığı karargahına ziyaret etmek planlamasıyla Çiğli’den Etimesgut’a hareket ettiğini, ardından Akıncı’ya geçtiğini anlattı.
“Komutanım sanırım bu üs dahil, kapsamlı bir kalkışmayla karşı karşıyayız”
Akıncı Üssü’nde eski Tuğgeneral Hakan Evrim ile öğle yemeğinde bir araya geldiğini, 143. Filo’da pilot teğmenlerle görüşüp, değerlendirmelerini aldığını ancak filo komutanıyla görüşemediğini belirten Selçuk, Akıncı Üssü’nde bulunduğu sürede birkaç defa 143. Filo’ya filo komutanını görmek için gittiğini, filo gazinosunda bir kısmı sivil, bir kısmı resmi kıyafetli farklı kuvvetlerden personel olduğunu görünce rahatsız olduğunu, hemen karargaha dönerek üsten ayrılmaya karar verdiğini kaydetti.
Sanık Selçuk, “Hemen birlikten ayrılmalıydım, zira olmaması gereken bir şeylerin olduğunu anlamıştım. Odada ayakta aracın gelişini beklerken kapı açıldı, Genelkurmay Başkanı ve arkasından Tümgeneral Mehmet Dişli içeri girdi. Kendisine ancak ‘hoş geldiniz komutanım’ diyebildim. En az yarım saat ‘yanlış yapıyorlar, olacak iş değil’ diyordu. Kapsamlı, sinirli bir konuşma yaptı. Ben kendisine gördüklerimden hareketle ‘komutanım sanırım bu üs dahil, kapsamlı bir kalkışmayla karşı karşıyayız’ dedim.” diye konuştu.
Filoya son gidişlerinde teslim olma konusunu gündeme getirdiklerini, kısa sürede teslim olma kararının alındığını, bu kararı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar’a bildirdiklerini, onun da Başbakan Binali Yıldırım ile görüşerek teslim olma sürecini başlattığını belirten Selçuk, Orgeneral Akar’ın kendisine derdest edilenlerin emniyetle bırakılmasını ve tüm personelin teslim olmasını emrettiğini, 143. Filo’ya giderek personelin karargaha gelmesini söylediğini, birkaç saat içinde de derdest edilenlerin bırakıldığını, 70-80 kişinin de teslim olmasının akşama kadar sürdüğünü anlattı.
“Sunduğum bütünün parçalarını içeren tabloyu görmesi lazım”
Selçuk, “Genelkurmay Başkanının getirilişiyle üs komutanının odasında bulunuşum tamamen bir tesadüftür. Eğer yönetici olsaydım, Genelkurmay Başkanını iknayla görevli olsaydım, ilk olarak kendisini helikopter iniş apronunda karşılamam, en azından karargah önünde karşılamam gerekirdi. Kendisine detaylı darbe planı brifingini sunmam, başarılı olacağımıza dair inancımı vurgulamam gerekirdi. Ancak Sayın Genelkurmay Başkanına bütün süreçte plana ve icraya dair verilmiş bir tek bilgi mevcut değildir.” ifadelerini kullandı.
Akıncı Üssünde darbecilerin bulunduğu 143. Filoya gidişlerinin tamamının Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar’ın emriyle olduğunu öne süren Selçuk, “143. Filoya Sayın Genelkurmay Başkanının temsilcisi olarak gittim, bir yönetici olarak değil. Görevimiz sadece ikna sorumluluğu olduğu için zor, ağır ve çok riskliydi. Görevimizi kimseyi rencide etmeden ve reddedilmeden, samimi ve dürüst şekilde yapma fırsatlarını kollayarak, gerçekleştirmeye çalıştık. 143. Filo gazinosunda bir harekat merkezi havası da yoktu. Ortamda bir adet klasik telefon mevcut olup başka komuta kontrol unsuru yoktu.” dedi.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, savunmasının ardından sanık Selçuk’un savcılık ve emniyetteki ifadelerini okudu. Selçuk’un savcılık ve emniyet ifadelerinin baskı altında alındığını, bazı bölümlerini kabul etmediğini belirtmesi üzerine Dik, “Ben ifadeni okuyorum, reddedersin o bölümleri. İmza atmasaydın, koskoca tümgeneralsin imzalamayabilirdin. Savcılık baskı yapmaz kimseye.” dedi.
Muhabir: Kadir Karakuş, Kemal Karadağ, Ertuğrul Subaşı