ANKARA
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın, “Mevcut dünya sisteminde gördüğümüz kaos, düzensizlik ve yıkım makul hiçbir nedenle açıklanamayacak kadar çok fazla acı ve ıstıraba neden oluyor. Bu kaotik durumun sosyopolitik ve ekonomik sebepleri güçlü bir siyasi irade ve basiretli bir yaklaşımla ortadan kaldırılmalıdır.” değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Daily Sabah gazetesinde yayımlanan makalesinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, son beş haftada Hindistan, Rusya, Çin ve ABD’yi ziyaret ettiğini, NATO liderler zirvesine katılmak üzere Belçika’ya gittiğini anımsattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya liderleriyle yaptığı görüşmelerde ikili ve bölgesel meselelerin yanı sıra uluslararası sistemin nizam, barış ve istikrara nasıl kavuşturulabileceği sorusunun ön plana çıktığını aktaran Kalın, Ankara’dan Yeni Delhi’ye, Moskova’dan Pekin’e, Washington’dan Avrupa başkentleri ve dünyanın geri kalanında Suriye krizinin, uluslararası terörizm, popülist ve ırkçı hareketlerin yükselişi ve küresel ısınmanın ötesinde insanlığın genel istikameti hakkında ciddi endişeler bulunduğuna dikkati çekti.
Küresel ölçekte yaşanan kaos ve düzensizliğin birçok siyasi ve ekonomik sebebi bulunduğunu belirten Kalın, “Ulus devletleri karşı karşıya getiren güç eşitsizliği, uzun vadeli sonuçları olan gerginliklere neden oluyor. Suriye iç savaşı bu durumun somut bir örneği. Altı yıldır devam eden savaşta yüz binlerce insan hayatını kaybetti. 21. yüzyılın en yıkıcı savaşı olan Suriye’deki çatışmaların asıl sebebi, rakip güçlerin kendi çıkarlarını korumak ve hedeflerine ulaşmak için bölgede bir vekalet savaşına ihtiyaç duymaları.” ifadelerini kullandı.
“Küresel ölçekte anlam, mana ve istikamet krizi yaşıyoruz”
Bu durumun dünyanın pek çok yerinde olduğuna işaret eden Kalın, Afrika kıtasındaki fakirlik, yolsuzluk ve eşitsizlik gibi sorunların halli imkansız sorunlar oldukları için değil, varlıklı devletlerin zenginliklerini ve güvenliklerini muhafaza etmek için Afrika’yı bir ganimet ve ucuz işçilik kaynağı olarak gördükleri için çözümlenemediğini vurguladı.
Yakın tarihin en ciddi mülteci krizlerinden birinin, güç sahipleri bu konuyu kendi kapılarına dayanmadığı sürece bir sorun olarak görmeyi reddettikleri için çözülemediğine dikkati çeken Kalın, şöyle devam etti:
“Zenginler ile fakirler arasındaki uçurum, elimizde çözümler olmadığı için değil, hayat tarzımızı ve bizden farklı insanlara bakışımızı değiştirmemizi gerektirecek çözümlere kimse sıcak bakmadığı için kapatılamıyor. Tarihin tüm dönemlerinden daha zengin ve daha sofistike olan dünyamızın sorunu bilimsel çalışmaların veya makul alternatiflerin yokluğu değil. Sorun daha derinde, küresel ölçekte bir anlam, mana ve istikamet krizi yaşıyoruz. Bugün küresel sistemde gördüğümüz düzensizlik ve kaos esasen kim olduğumuzun ve ne olmak istediğimizin derinlerinde yer alan uyumsuzluk ve karşıtlığın bir yansımasıdır. Kadim hikmet geleneğine göre kendi ruh dünyamızda barış ve uyumu tesis etmeden dış dünyada huzur ve ahenge ulaşamayız. İç alemimizdeki ve dünyadaki ahenk bize denge, düzen, orantılılık ve doğruluğa dayalı bir varlık alanı inşa eder. İnsan ile tabiat, yer ile gök, mana ile madde arasındaki ahengin ve huzurun köklerini burada aramak gerekir.”
“Temelinde yanlışlık olan sistem düzen ve denge tutturamaz”
Eflatun’un, felsefi ve siyasi görüşlerini uyum ve ahenk kavramını merkeze alarak inşa ettiğini aktaran Kalın, düşünürün görevinin, ruh dünyasıyla alem arasındaki uyum ve ahengi göstermek olduğunun altını çizdi.
Hikmetin ise varlığın ve bilişin tüm mertebelerinde bu dengeyi ortaya çıkartma ve muhafaza etme sanatı olduğuna işaret eden Kalın, bu çerçevede uyumun sadece estetiğe dayalı soyut bir kavram olmadığına, tersine ontolojik olarak hakikat ve adalete dayanan bir gerçeklik olduğuna belirtti.
Temelinde yanlışlık ve kötülük olan hiçbir sistemin düzen ve denge tutturmasının mümkün olmadığına değinen Kalın, “Aynı şekilde adalet, toplumda barış ve uyumun hakim olmasının anahtarıdır. Zira adalet ‘her şeyi ait olduğu yere koymak ve herkese hakkını vermek’ demektir. Bir toplum ancak herkes kendi rolünü hakikat ve adalet ilkelerine uygun biçimde ve özgürlüğümüzü koruyacak şekilde oynarsa uyumlu olabilir. Aynı şekilde insan vücudu ancak her bir uzvu doğru şekilde çalıştığı zaman uyumlu ve düzenli bir sistem haline gelebilir.” yorumunu yaptı.
“Uyumsuzluk iç çekişme ve ayrışmaya sebep”
İslam düşünce geleneğine göre yaradılış aleminin merkezinde “selam” ve “mizan”ın olduğunu ifade eden Kalın, bu kavramların evreni bir arada tutan kozmik düzenin de temelini oluşturduğunu belirtti.
Buna karşılık uyumsuzluğun varlığın birlik ve bütünlüğünü bozarak iç çekişme ve ayrışmaya sebep olduğuna vurgu yapan Kalın, sosyo-politik düzeyde çatışmanın, savaş ve adaletsizliğe yol açacağının, bireysel ölçekte ise huzursuzluk, acı ve ızdıraba neden olacağının altını çizdi.
Güzelliğin doğrudan doğruya barış ve uyum ile ilintili olduğunu kaydeden İbrahim Kalın, makalesini şöyle tamamladı:
“Kur’an-ı Kerim’e göre Allah evreni belirli bir nizam ve ‘kadr’ (ölçü) ile yaratmıştır. Evrende gördüğümüz uyumlu güzelliğin temelinde bu ilke vardır. Kur’an evrene bakıp, onda bir ahenksizlik, uyumsuzluk ve tutarsızlık bulunup bulunmadığını araştırmamızı salık verir. (Mülk Suresi, 67/1-4) İnsanoğlu bu kozmik düzenin bir parçasıdır ve ondaki uyum ve güzelliği kendi iç dünyasına yansıtmakla mükelleftir. Barış, düzen ve uyum gibi kozmik ilkelerin ihlali durumunda insanın ruhu çürüyüp, yozlaşır. İnsanın çevresi ise yok olur. Mevcut dünya sisteminde gördüğümüz kaos, düzensizlik ve yıkım makul hiçbir nedenle açıklanamayacak kadar çok fazla acı ve ıstıraba neden oluyor. Bu kaotik durumun sosyo-politik ve ekonomik sebepleri güçlü bir siyasi irade ve basiretli bir yaklaşımla ortadan kaldırılmalıdır. Ancak gezegenimizin geleceği ve insanlığın istikametine dair umutlarımızı azaltan bu durumun daha derin sebeplerini de görmemiz gerekir. Uyum, barış ve güzelliği önce kendi ruh dünyamızda hakim kılamadığımız sürece adil ve insancıl bir siyasi-ekonomik düzen kuramayacağımız da aşikar olsa gerek.”