İSTANBUL – AİŞE HÜMEYRA BULOVALI
Şair Gökhan Ergür, Türk toplumunun şair bir millet olduğu ve sevdaları, savaşları, ayrılıkları, mutlulukları hatta günlük yaşayışları şiirle kol kola gezen bir millet olduğu değerlendirmesini yaparak, “Şiir bu topraklar için böyle gerçek ve bütünden ayrılmaz bir parçadır. Osmanlı’dan bugüne camiler, padişahlar ve şairler kalıyor. Ülkeyi yöneten padişahların birçoğunun da birbirinden güzel şiirler yazdığını düşünürsek, geriye camiler ve şiir, yani din ve şiir kalıyor. ” dedi.
“Üzüntüden” isimli kitabını Profil Kitap etiketiyle çıkaran genç kuşak şairlerden Ergür, şiirlerini serbest şiirin hece veznine yaklaşan formuyla kaleme alıyor.
Şair, dizelerine sakin bir üslupla günlük yaşamın parçalarını yansıtırken, şiirlerinde duru bir Türkçe kullanıyor.
Psikoloji bölümünden mezun olduktan sonra klinik psikoloji yüksek lisansı da yapan Ergür, yine aynı alanda doktora çalışmalarını sürdürüyor ve özel bir kurumda psikoterapi hizmeti veriyor.
“İtibar” dergisi yazarı Ergür, AA muhabirine yaptığı açıklamada, şiir yazmaya orta okul yıllarında şair ve yazar İbrahim Tenekeci’nin “Üç Köpük” adlı kitabı vesilesiyle başladığını söyledi.
Ergür, yazar Ali Görkem Userin vasıtasıyla da “İtibar” dergisinde yazı ve şiirleriyle yer almaya başladığını belirterek, “Dergide yazmaya başlamadan önce, o güne kadarki şiirlerimin tamamı, biraz kaba bir tabir olacak ama ‘çöp’tü. Dize yoktu ama pırıltı vardı. Daha sonra o pırıltıyı gördükleri için benimle ilgilenmeye karar verdiler. Ben hakiki anlamda şiir yazmayı ‘İtibar’ dergisi mutfağı sayesinde öğrendim.” diye konuştu.
Şiirin kendisi için birçok anlam barındırdığına işaret eden şair Ergür, şöyle devam etti:
“Şiir benim için sıkıntılı günlerimde, hayatın karanlık ve zor yüzüne bir cevap oldu. Şiirlerimle belki de bu hayattan öç alıyorum, beni üzen, beni kıran insanlardan. Bu manada öfkem kesinlikle dinmiş değil. Koşullar bizim ruh halimizi oluşturur. Aslında ben bu şiirleri, kıvama gelerek yazan bir adam olmak istemezdim. Normal şartlarda benim biraz daha sivri ve sert yazmam bekleniyor, beklenir de ama ben şiirlerimi ve yazılarımı biraz daha kendi dünyamda yumuşatıyorum, iyileştiriyorum.”
Gökhan Ergür, “Üzüntüden” kitabının ilk adım olduğunu, sonrasında ise adımlarını elinden geldiğince sağlam ve dikkatli atmaya çalıştığını kaydetti.
Hayatın içinden birçok kareyi yazılarına ve şiirlerine taşıyan Ergür, “Gördüğünüz rüyaların, diz çöküp oturduğunuz sofraların, sobadan kül çektiğiniz o soğuk sabahların, babanıza harçlığınız olmasa bile ‘Param var’ dediğiniz anların, yani o güne kadar yaşadığınız ömrün toplamıdır o ilk kitap. Acı-tatlı ne varsa işte orada, toplu halde önünüzde durmaktadır ve artık o anlar sadece sizin değil şiire ihtiyacı olan herkesindir. Belki yaralı bir kalbe şifa olacak, belki bir aşk mektubunun sonuna bir iki dizesi iliştirilecek, belki de bir ayrılığın son şiiri olacaktır ama muhakkak bir işe yarayacaktır. Şair bu umutla yazar çünkü. ‘Üzüntüden’ benim için bu umudun adı, benim gibi olanlara ya da olacaklara bir hal beyanıdır.” ifadelerini kullandı.
“Şiir bu topraklar için ayrılmaz bir parçadır”
Ergür, şiirin şaire bir imkan sağlamadığının, koltuk veya para kazandırmadığının altını çizerek, “Aksine, elinde olanı da götürüyor, altında olan koltuğu da çekip alabiliyor. Çünkü bütünüyle bu sanata odaklanıyorsun. Bir şairin geçimini idame ettirmesi de gerekiyor.” diye konuştu.
Genç şairlerin bugün şiir yazmakta zorlanabildiğini vurgulayan Ergür, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şu an genç şairlerin büyük talihsizliği, şehirde yaşamaları. Sürekli bir kutunun içerisindeyiz sanki. Eve, sinemaya, AVM’lere gidiyoruz bir kutu, otobüs de bir kutu, okula gidiyoruz bir kutu. Haliyle tüm güzelliklerden uzakta ‘güzellik’ yazmak çok zor. Ne görüyoruz ki neyi yazalım? Hangi iyiliği, hangi güzelliği görüyoruz ki yazalım, anlatalım? Hangi umudu söyleyelim insanlara? Dünyada bir kıyım, vahşet yaşanıyor ve sen bu kıyımın, vahşetin içerisinde güzel bir şeyler söylemeye çalışıyorsun. İnsanlara liman olmaya çalışıyorsun, umut aşılamaya çalışıyorsun, haliyle zor, giderek de zorlaşıyor.”
Ergür, şairlerden Yunus Emre, Turgut Uyar, İsmet Özel, Ergin Günçe ve İbrahim Tenekeci, yazarlardan ise Hasan Ali Toptaş, Orhan Pamuk ve Şule Gürbüz’ü beğendiğini sözlerine ekledi.
“15 Temmuz turnusol kağıdı”
Türk toplumunun şair bir millet olduğu yorumunda bulunan Ergür, şunları kaydetti:
“Türk milleti sevdaları, savaşları, ayrılıkları, mutlulukları ve hatta günlük yaşayışları şiirle kol kola gezen bir millettir. Şiir bu topraklar için böyle gerçek ve bütünden ayrılmaz bir parçadır. Kadim geleneklerimizden bize miras kalan değerlere bir bakalım. Osmanlı’dan bugüne camiler, padişahlar ve şairler kalıyor. Ülkeyi yöneten padişahların birçoğunun da birbirinden güzel şiirler yazdığını düşünürsek, geriye camiler ve şiir, yani din ve şiir kalıyor. Bugün meydanlarda devlet adamlarının okudukları şiirler de gelişigüzel yapılan işler değil. Bu şiirler vasıtasıyla toplumun kültürel hafızasına seslenip zihnimizdeki ve kalbimizdeki vatanperver duyguların harekete geçmesi sağlanıyor. Görülen o ki başarılı da olunuyor.”
Ergür, Türkiye’nin düşünce sahasındaki yürüyüşünün de şiirle başladığına dikkati çekerek, “Yunus Emre, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, İsmet Özel gibi şairlerin şiirleri bu aziz coğrafyanın temelini oluşturmaktadır. Zorlandığımız, umutsuzluğa kapıldığımız anlarda geriye dönüp bu isimlerin yazdıklarına sarılırız, dayanma gücümüzü ve umudumuzu tazelerler. Allah onlardan razı olsun.” şeklinde konuştu.
FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimine de değinen Ergür, bu girişime şairlerin çok farklı bir tepki gösterdiğinin altını çizerek, bazıları rüzgarın yönüne göre hareket ederken şairlerin büyük bir tepki ve refleks gösterdiğini dile getirdi.
Gökhan Ergür, 15 Temmuz’un Türkiye’de birçok anlamda turnusol kağıdı görevi gördüğünü belirterek, FETÖ yapılanmasının ise bütünüyle tespit ve tasfiye edildiğini düşünmediğini ifade etti.