TBMM
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “Cübbelerini, ait oldukları ülke ve terör örgütlerine bağlılıklarını, aidiyetlerini gizlemek için kullanan terör mensupları yargıdan silinip atılmıştır.” dedi.
Gül, TBMM Genel Kurulunda görüşülen Adalet Bakanlığının 2018 yılı bütçesi üzerinde hükümet adına söz aldı.
Konuşmasına, inananların ilk kıblesi olan Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yapılan hukuk ve insanlık dışı uygulamaları şiddetle kınadığını belirterek başlayan Gül, “BM’nin yüzlerce kararına rağmen, bir hukuk katliamı, bir haydut devlet anlayışıyla bir katliama, bir hukuk katliamına seyirci kalmamak adına buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz ki Kudüs, Müslümanların ilk kıblesi, bağımsız Filistin devletinin başkenti oluncaya kadar hiçbir şekilde bu mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz.” diye konuştu.
Gül, Osmanlı’nın barış, selamet yurdu olarak her inanç için gerek Müslümanlar gerek Yahudiler gerekse Hristiyanların ortak kutsal bir mekanı olan Kudüs’ün yine bu kimliğini ortadan kaldırmak isteyenlerin bölge barışına, dünya barışına hiçbir şekilde katkı sunamayacağını da bütün dünyanın görmekte olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde dönem başkanlığının yapıldığı İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Türkiye’de toplanarak dünya tarihine kayıt düşülmesinin dünya barışı, insanlık tarihi adına da çok önemli bir adım olduğunu belirten Gül, “Niyetimiz ve beklentimiz, bütün dünya ülkelerinin bu alınan kararları tanıması, kabul etmesidir.” ifadesini kullandı.
Hukuk devletinin en önemli unsurunun etkin işleyen bir yargı sisteminin varlığı olduğunu ve hukukun üstünlüğünü esas alan bir devlet modeli içinde yargının bir hakem niteliği taşıdığını anlatan Gül, bu işlevin yerine getirilebilmesinin, sorunların nesnel ve adil bir şekilde çözülmesiyle sağlanabileceğini kaydetti.
Bakan Gül, bu özelliğiyle yargının, hukuku ölçülebilir bir değer haline getireceğine dikkati çekerek, “Bu sebeple, yargı sistemimizi vatandaşlarımıza hizmet eden bir araç olarak işlevsel kılmak ve doğru işlemesini sağlamak en büyük önceliklerimiz arasında olmaya devam edecektir.” dedi.
AK Parti hükümetlerinin son 15 yıldır takip ettiği yolun, bu önceliğe uygun bir reform çizgisi olduğunun altını çizen Gül, “Adalet hizmetlerinin geliştirilmesi, adalete erişimin güçlendirilmesi hiç eksilmeyen bir dikkat ve heyecan olarak bu yıl da yine hükümetimizin en önemli kararlarından ve yol haritalarından birisi olacaktır. Vatandaşlarımızın daha hızlı, daha etkili, daha adil karar ve yargılama süreçlerinden istifade edebileceği çalışmalar, bunlara yönelik çalışmalar her alanda olumlu sonuçlarını vermektedir.” değerlendirmesinde bulundu.
Son 15 yıl içinde adalet hizmetlerine merkezi bütçeden ayrılan payın iki kat arttığını, kurumların fiziki imkanları ve yapısal dönüşümlerinin de hız kazandığını dile getiren Gül, mevzuatın demokratikleşme ve insan odaklı bir yaklaşımla gözden geçirildiğini ve temel kanunların da büyük ölçüde yenilendiğini hatırlattı. Gül, “Anayasal ve yasal düzeyde gerçekleştirilen değişiklikler, bir taraftan temel hak ve hürriyetleri güçlü bir teminat altına alırken diğer taraftan yargının bağımsızlığını, etkinliğini ve tarafsızlığını da güçlendirecek önlemleri içermiştir.” dedi.
“Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru önemli bir reform”
Gül, kişisel verilerin korunmasının bir hak olarak düzenlenmesi, çocuk haklarının ilk defa anayasal koruma altına alınması, sendikal özgürlüklerin genişletilmesi, kamu görevlilerine toplu sözleşme yapma imkanı getirilmesi, siyasi özgürlüklerin genişletilmesinin Anayasa’da kaydedilen çok önemli gelişmelerden olduğunu söyledi. Temel hak ve hürriyetlerin korunup geliştirilmesi ve ihlallerin önlenmesi amacıyla Türkiye’nin kurumsal kapasitesinin de geliştirildiğini hatırlatan Bakan Gül, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun da hükümetleri döneminde ortaya konan çok önemli bir reform olduğunu anımsattı.
Türk yargı sistemi adına yapısal dönüşümde çok önemli reformlardan birisinin de 16 Nisan’da yapılan Anayasa değişikliği olduğuna işaret eden Gül, bunun yargıda iki temel değişimi yanında getirdiğini bunlardan biricisinin Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) yapısının daha demokratik meşruiyete dayanması, millet iradesinin tecellisi anlamında teşekkül ettirilmesi ikincisinin ise asker-sivil yargı ayrımının ortadan kaldırılması olduğunu söyledi.
Bazı milletvekillerinin “HSK iktidar partisinin ya da Cumhurbaşkanının iradesiyle teşekkül ettiriliyor.” diye bir iddiayı söylediğini ve bunu kabul etmenin asla mümkün olmadığını belirten Gül, “Demokratik meşruiyet anlamında bir yargı üst bürokrasisi olan HSK milletin iradeleriyle seçilmiş organların seçimine bırakılmıştır. Meclis, HSK’nın büyük çoğunluğunu seçmektedir. Meclis’i kim seçiyor? Millet seçiyor. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.’ ilkesinin gerçekleşmesi anlamında çok önemli bir değişikliktir.” değerlendirmesinde bulundu.
HSK üyelerinin Mecliste seçimini anlatan Gül, bunu halen anlayamayan ve anlamak istemeyenlerin olduğunu söyledi.
“Yüzde 50+1’in oyuyla seçilen cumhurbaşkanının dört kişiyi oraya üye seçmesi neden rahatsız eder? Bunun temel noktası, milletin iradesiyle Mecliste seçilen milletvekillerinden, milletin iradesiyle cumhurbaşkanı olarak seçilen kişiden rahatsız oluyorsanız, 80 milyonun kendisinden rahatsız oluyorsunuz demektir.” ifadesini kullanan Gül, yargının siyasallaşması denildiğinde, 27 Mayıs’ta darbecilerin vatandaşları yargıladığı darbe yargısının akla geldiğini söyledi.
“Neden rahatsız oluyorsunuz?”
27 Mayıs’ta ve 12 Eylül’den sonra oluşturulan yargıya karşı çıkmak gerektiğini vurgulayan Gül, “Yaşını büyüterek, ‘senin yaşın 17. Yaşını büyütüyorum seni öyle idam ediyorum.’ diyen anlayış işte yargı bağımsızlığının olmadığı yerdedir. 28 Şubat’ta apoletleri görerek, cüppelerini alıp apoletin karşısında selam duran yargı bağımsız bir yargı değildir. O gün bu vesayetçilere selam çakanlar yargı için hiçbir şekilde kılını kıpırdatmamışlar bugün Meclis, HSK’ya üye seçsin, milletin oylarıyla cumhurbaşkanı seçilen birisi HSK’ya üye seçsin dediğimizde neden rahatsız oluyorsunuz?” diye konuştu.
“Yargı olağan mecrasına girmek üzeredir”
Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Siz isteseniz de istemeseniz de bugün Türkiye’de yargı olağan mecrasına girmek üzeredir. Girmesi yönünde çok önemli adımlar atılmıştır. Bakın, 27 Mayıs’ta darbeciler vatandaşlarımızı karşısına alıp darbecilerin yargıladığı hukuk vardı, 12 Eylül’de darbecilerin yargıladığı bir yargı, hukuk vardı. 28 Şubat’ta darbecilerin yargıladığı bir hukuk vardı. 15 Temmuz’dan sonra darbecilerin yargılandığı bir hukuk, yargı var.
Bugün darbeciler bağımsız Türk yargısının karşısında hesap vermektedir. Ay yıldızlı Türk bayrağından, İstiklal Marşı’ndan anayasadan, hukuktan ve vicdandan başka hiçbir yere, kendisini, vesayetini teslim etmemiş, bir dolara ruhunu Pensilvanya’ya vermemiş Türk yargı mensuplarına hiç kimsenin söz söyleme hakkı yoktur. Cübbelerini, ait oldukları ülke ve terör örgütlerine bağlılıklarını aidiyetlerini gizlemek için kullanan terör mensupları yargıdan silinip atılmıştır. 17-25 Aralık yargı darbesiyle seçilmiş hükümete, millete, demokratik bir rejime karşı darbe girişimi yapmak isteyenlerin hevesleri kursağında kalmıştır. Yargıyı araçsallaştırarak sağlayamadıklarını 15 Temmuz’da kanlı ve hain bir darbe girişimi ile elde etme hevesleri kursaklarında kalmıştır. O gece Sayın Cumhurbaşkanımızın yüreklerde tutuşturduğu cesaret ateşi, milletimizi sokaklara, meydanlara dökmüş, darbeci güruhu kendi sefaletlerinde boğmuştur. Milletimiz liderine, ülkesine kaderine ve hukukuna, demokrasisine, Cumhuriyetine sahip çıkmıştır.”
Abdulhamit Gül, 15 Temmuz darbe girişimi gecesi hakim ve savcıların hızla harekete geçerek olaya cesaretle el koyduğunu ve hemen soruşturma başlattığını, Türk yargı mensuplarının halen demokrasi nöbetlerini sürdürdüğünü söyledi. Gül, “Bu nöbet devam eden yargılamaların adil, hukuka ve hakkaniyete uygun bir sonuca ulaşmasıyla, toplum vicdanını rahatlatacak biçimde suçluların hak ettiği cezayı bulmalarıyla sona erecektir.” değerlendirmesinde bulundu.
15 Temmuz darbe girişimine ilişkin davaların kesin hükme doğru hızla ilerlediğine işaret eden Gül, mahkemelerin mahkumiyet otomatı gibi asla çalışmadığını, olaya ve delillere göre değerlendirme yaparak suçluyu cezalandırdığını, varsa suçsuzu ayırt ettiğini söyledi.
Muhabir: Alper Atalay