İSTANBUL
Başbakan Binali Yıldırım, Hollandalı Wilco van Herpen‘in sunduğu “Gönül Dağı” programına konuk oldu.
Programın çekimleri Osmangazi Köprüsü Yalova (Hersek) gişelerinde başladı. Mercedes’in “302” model otobüsünün direksiyonuna geçen Başbakan Yıldırım, Kocaeli-İstanbul TEM Otoyolu, Kuzey Marmara Otoyolu ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü güzergahını takip etti.
Başbakan Yıldırım, seyahat esnasında yapılan sohbette, Wilco van Herpen’in “Kaç senedir araba kullanmadınız?” sorusunu söyle cevapladı:
“Şöyle söyleyeyim, herhalde 15 senedir doğru dürüst araba kullanmıyorum. Tabi Bakanlık, Başbakanlık döneminde çok fırsatımız olmuyor araç kullanmak için. Benim için bu büyük bir fırsat oldu, direksiyon başına da geçmiş olduk böylece, eski günlerimi hatırladım. Bu otobüs, şu anda sürdüğümüz otobüsün benim için çok büyük bir anlamı var, büyük bir sürpriz oldu bana. 1978’de ben otobüsçülüğe başladım, o zaman aldığımız otobüs bu. Yani aynı model otobüs, o zamanlar çok meşhurdu, böyle otobüsü olana bayağı bir farklı gözle bakılırdı.”
“Korna da havalı baya”
Wilco van Herpen’in, “Siz de benim gibi bir köy çocuğusunuz” dediği Yıldırım, otobüs işine 1978’de babası ile başladığını, 1984’e kadar bu işi devam ettirdiklerini ve Türkiye’nin her yerine bu vesileyle yolcu taşımacılığı yaptıklarını söyledi.
Herpen, Yıldırım’a, “O yüzden yani iyi Ulaşım Bakanı oldunuz tabii ki, yani içinizde var o his” demesi üzerine, Yıldırım, “Yani o zamanlar böyle aklımızda bir şey yoktu, Bakan olmak, Başbakan olmak. Allah ne yazdıysa o oluyor, nasibinizde varsa günün birinde o oluyor. İstemekle değil de, her şey istemekle olmuyor. Tabii ki çalışacaksınız, çabalayacaksın ama sonunda takdir Mevla’nın.” ifadesini kullandı.
Kornayı deneyen Yıldırım, esprili bir şekilde “Korna da havalı baya.” dedi.
“Yolların kralı olmaz, yolların kuralı olur”
Başbakan Yıldırım, trafikte kural ihlali yapanların da olduğuna dikkati çekerek, “Aslında yollarda bir sıkıntı yok, yollar çok güzel oldu. Fakat tabii insan hatasının henüz çaresi bulunamadı. Şu andaki kazaların yüzde 90’dan fazlası insan hatasından kaynaklanıyor. Yani sizin dikkatli olmanız yetmiyor, başkalarının hatalarını da gözetmeniz lazım. Dikkatsizlik, acelecilik, yorgunluk, tedbirsizlik kazaların en büyük sebepleri, kurallara uymamak… Benim bir sözüm var, onu çok sık tekrar ederim, ‘yolların kralı olmaz, yolların kuralı olur.” değerlendirmesinde bulundu.
“Uçakları daha fazla göreyim diye sırt üstü yatar seyrederdim”
Herpen, “Şimdi siz köyde doğdunuz, büyüdünüz” diyerek, çocukken nasıl biri olduğunu sordu.
Yıldırım da şu cevabı verdi:
“Benim ablam var benden bir büyük, biz 10 kardeşiz. Ben 1955 yılında doğdum, ilkokulu köyümde okudum, Refahiye Kayı köyünde okudum. Ondan sonra orta ve lise için İstanbul’a geldim. Çocukken tabii bizim köyde şeyimiz iyiydi, aile büyük bir aile ve köyün de en ileri gelen ailesiydik. Hem okuduk, hem işlere yardım ettik. Tarım işleriyle, hayvancılık işleriyle çok uğraşırdık. Babam celepçilik yapardı, ben de ona yardım ederdim. Tarlalarda biçmek için, ekmek için okuldan çıkınca, bazen de okula gitmezdim, gider babama yardım ederdim. Yazın tarla biçerken uçaklar geçerdi gökyüzünden. Çok merak ederdim bu uçaklarda acaba kimler var, nereye gidiyorlar, keşke ben de içinde olsam diye. Hatta uçak gözden kaybolmasın diye sırt üstü yatar daha fazla göreyim diye seyrederdim.”
“Türkiye’de herkesin her şey olabilmesi mümkün”
Herpen’in “Ne hoşuma gidiyor biliyor musunuz? Şimdi bazen insanlar çok da pozitif düşünmüyorlar. Yani bir köy çocuğu ile ne olacak? Ama bir köy çocuğu görebilir işi yani, büyüyor başbakan olabilirsin. Yani çalışman lazım” demesi üzerine, Yıldırım, “Doğru. Türkiye demokratik bir ülke, hukuk devleti ülkesi. Türkiye’de herkesin her şey olabilmesi mümkün. Ben Erzincan Refahiye’nin Kayı köyünden Topal Dursun’un oğlu, okumuşum, gayret etmişim, Allah nasip etmiş bu görevlere gelebilmişim, bir engel yok. Onun için gençlerimize tavsiyemiz, çalışsınlar, çabalasınlar bu ülkenin geleceği için, bu ülkenin büyümesi için, kalkınması için, elbette çok büyük hizmetler, büyük sorumluluklar mutlaka alacaklardır.” şeklinde konuştu.
Yeni havalimanı 200 milyon kapasiteli
Herpen’in, İstanbul’a gelişinde indiği Atatürk Havalimanı’nın artık yetmediğini söylemesi üzerine Yıldırım, “Dünyanın en büyük havalimanı, yeni İstanbul havalimanının ilk etabı açılacak, 90 milyon yolcu kapasiteli. Ama ilk etap, sonra ikinci bölüm, üçüncü bölüm yapıldığında 200 milyona çıkacak.” ifadelerini kullandı.
Herpen’in, “200 milyon, nasıl bir rakam ya.” ifadesi üzerine Yıldırım, bu rakamın Hollanda nüfusundan 10 kat fazla olduğunu söyledi.
“Sıla-i rahim yapmadım mı çok rahat edemiyorum”
Herpen’in, annesi hasta olduğunda Hollanda’ya gittiğini ve zor zamanlar yaşadığını belirtmesi üzerine Yıldırım, “Anam çok genç yaşta öldü, 1971’de annem vefat etti. Yüksek tansiyondan felç geçirdi ve hayatını kaybetti.” diye konuştu.
Herpen’in, büyük ağabey olarak zorlanıp zorlanmadığını sorduğu Başbakan Yıldırım, “Zorluğu var tabii. Kardeşlerimin hemen hemen tamamına ben bir anlamda babalık yaptım. Onların büyümesi, iş, güç sahibi olması, evlenmeleri falan, o işleri hep biz yaptık yani. Aile bağları çok güçlü bir aileyiz. Hala bütün kardeşlerimiz, onların çocukları, onların torunları hep zaman zaman bir araya geliriz, geniş bir aileyiz. Bayramlarda falan toplandığımız zaman 500 kişi oluyor. Ben de mutlaka en az bir sefer memleketime giderim, sıla-i rahim yaparım. Onu yapmadım mı çok rahat edemiyorum.” yanıtını verdi.
“İnsanlar İstanbul’dan Bursa’ya iskender yiyip geliyorlar”
Eski günleri özleyip özlemediği sorulan Yıldırım, “Tabii. Orada sorumluluklarınız biraz daha az. Kendinize, ailenize daha çok zaman ayırabiliyorsunuz. Ama şimdi burada daha geniş, bütün memleketin sorunları, vatandaşların sorunları, her şeyle ilgilenmeniz gerekiyor, sıkıntıları çözmeniz gerekiyor, vatandaşın beklediği hizmetleri yapmanız gerekiyor. Tabii zor ama bir o kadar da onurlu bir iş. İnsan bir eser meydana getirdiği zaman, bir hizmeti yaptığı zaman bütün yorgunluklarını unutuyor. Mesela geçtiğimiz Osman Gazi Köprüsü 50 sene Türkiye’nin gündeminden düşmeyen, bir türlü yapılamayan bir köprüydü. Şimdi bu köprüyü de Allah’a şükür yaptık, ne kadar büyük kolaylık oldu. İnsanlar buradan, İstanbul’dan Bursa’ya 45 dakikada gidiyorlar, iskender yiyip geliyorlar.” ifadelerini kullandı.
“Bizim Cumhurbaşkanımız da kokoreci sever”
Başbakan Yıldırım, kokoreç sevip sevmediğini sorduğu Wilco van Herpen’in çok sevdiğini ifade etmesi üzerine, “Müthiş bir şey. Ben orta-lise eğitimimi Kasımpaşa’da yaptım, Kasımpaşa’nın meşhurdur kokoreci. Bizim Cumhurbaşkanımız da kokoreci sever. Belki bir gün Cumhurbaşkanımızla da program yaparsın.” dedi.
“Bizim türkülerimiz hep acıklıdır”
“Yola çıkmak müzik dinlemek değil mi?” diye soran Herpen’e Başbakan Yıldırım, “Doğru, başka türlü yol bitmez. (Erzincan’a ait ‘Şu yüce dağları duman kaplamış’ adlı türkü) Bu bizim memleketin türküsüdür, bizim türkülerimiz hep acıklıdır. Çünkü Erzincan depremlerden çok acı çeken bir ildir. Bütün türküler umutsuzluk üzerine, acı üzerine, aşk-sevgi üzerine.” yanıtını vererek bir süre türküye eşlik etti.
Çalan türkünün kendisini çocukluk, gençlik yıllarına götürdüğünü belirten Yıldırım, şöyle konuştu:
“Bu türkü bizi çocukluk yıllarımıza, gençlik yıllarımıza götürüyor, o günleri yaşatıyor. Biraz çaresizliği, hayatın zorluklarını, insanın bu zorluklar karşısında mücadele gücünün yeterli olmadığı, bunlar böyle aklımıza geliyor, hüzünleniyoruz. Çocuklarımıza hayatın sadece güzel taraflarını değil zorluklarını da göstermek lazım. Aksi halde bir sıkıntıyla, zorlukla karşılaştıkları zaman ona dayanma güçleri kalmıyor. O yüzden hayatın güzel yönlerini tabii ki yaşamak lazım ama her zaman güzel olmadığı, zaman zaman da zorluklar olabileceği düşüncesinin çocuklukta kazanılması lazım ki onlara karşı koyabilme, yaşama azmini devam ettirme imkanı olsun. Zaman zaman ben o yüzden çocuklarımı hep köyüme, memleketime götürürüm, oralarda geçen günlerimizi onlara anlatırım, o çok faydalı bir şey.
Merak ediyorlar ‘Niye bizi buraya getirdi?’ Burası küçücük bir yer, 30-40 tane ev var, tarlalar var, sular var, ağaçlar var. Ama biz onların yaşındayken orası bizim için büyük bir dünyaydı ve her karışında bizim mutlaka bir anımız var. Onları dolaştırıp şurada bak ben çift sürerdim, şurada kağnı arabasıyla gelirken devirdik arabayı. Mesela yaşadığımız olayları, işte şurada sığırlarımız, kuzularımız yayılırken kurt geldi, iki tanesini kaptı, çok üzülmüştük, böyle şeyler. O günlere gidiyor insan, o günleri hatırlıyor ve o günleri tekrar yaşama fırsatı buluyor.”
“Fırsat buldukça vatandaşların arasına girmeyi tercih ediyorum”
Başbakan Yıldırım, insanın yaptığı işten memnun olduğu müddetçe hayattan zevk aldığını ancak memnun değilse mutlaka bir değişiklik gerektiğini dile getirdi.
Aslında başbakanların, bakanların, kendileri gibi görevlerdeki insanların hayatının çok parlak ve cazip olmadığını vurgulayan Başbakan Yıldırım, şöyle konuştu:
“Niye? Adeta kontrollü serbestlik gibi yaşıyoruz, istediğiniz gibi hareket edemiyorsunuz. Koruma, güvenlik, çok insan etrafınızda oluyor, normal sade vatandaş gibi hareket etmek istiyorsunuz, edemiyorsunuz. Tabii korumalarınız endişeleniyor bir şey olacak diye, siz de böyle etrafınızın kuşatılmış olmasından hoşlanmıyorsunuz, insanlarla kucaklaşmak istiyorsunuz, oturup çay içmek, sohbet etmek, dertleşmek istiyorsunuz; öyle zorluklar yaşıyoruz. Ama ben mümkün mertebe fırsat buldukça vatandaşların arasına girmeyi tercih ediyorum.”
“Cumhurbaşkanımızla Kasımpaşa’da tanıştık”
Wilco van Herpen’in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile nasıl tanıştıklarını sorduğu Başbakan Yıldırım, şunları anlattı:
“Cumhurbaşkanımızla Kasımpaşa’da tanıştık. Kendisi Kasımpaşalı’dır. Ben de orta, lise eğitimimi Kasımpaşa’da yaptım. İlk tanışmamız 70’li yılların sonunda tanıştık, Milli Selamet Partisi’nde siyaset yapıyordu gençlik kollarında ve aynı zamanda da Camialtı Tersanesi’nde futbol oynuyordu, o vesileyle tanıştık. Daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olunca, ben de orada İDO’nun Genel Müdürü oldum, 94-99 yılları arasında birlikte çalıştık ve orada İDO’yu Marmara’da, boğazlarda çok büyük bir başarılı şirket haline getirdik. Ben görevi 99’da bıraktığımda İDO hızlı deniz taşımacılığında dünyanın en büyük şirketiydi.”
“Bu görevler gelir geçer ama insanlık bakidir”
Herpen, Yıldırım’a programın anısına bir hediye verdi. Yıldırım, hediyenin üzerindeki lale figürlerine ilişkin, “Laleler tabii Osmanlı’dan gitme biliyorsun.” dedi.
Herpen, “Eminim millet bu bölümden bayıldı, yani şimdi değişik bir Binali Yıldırım görüyorlar. O insanlar için o kadar önemli ki, çünkü resmi olarak bir Başbakan, tamam, yani çok şey, ağır bir şey.” demesi üzerine Yıldırım, “Yani görevimiz ne olursa olsun her şeyden önce insanız. Yani bu görevler gelir geçer, ama insanlık bakidir.” ifadelerini kullandı.
Wilco van Herpen Yıldırım’a, “Ve yol bitiyor, biz artık son durağa geldik. Ama böyle bir şeyi söylemek gerekir, saygı var, çok güzel otobüs kullandınız ya vallahi billahi gerçekten.” dedi. Yıldırım da cevaben, “Ya işte gayret ediyoruz.” diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, program için Herpen’e teşekkür etti.
Muhabir: İsmail Özdemir