MOSKOVA – Emre Gürkan Abay/Elena Teslova
Rus uzmanlar, ABD’nin Suriye’de sözde “sınır güvenlik gücü” kurulmasıyla ilgili planlarının Suriye’yi parçalamaya yönelik olduğunu belirterek bu tehlikeli hamlenin bölgedeki gerilimi daha da artıracağı görüşünü paylaşıyor.
Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü uzmanlarından Sergey Balmasov, AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, Suriye’de terör örgütü PYD/PKK‘dan oluşan terör ordusu kurulmasıyla ilgili planların Rusya, Türkiye ve İran’a yönelik bir mesaj olduğunu belirtti.
ABD’nin söz konusu hamleyle Suriye’deki belirli bölgelerin kendisine ait olduğunu ve bu konuda keskin adımlar da atabileceğini göstermeye çalıştığına işaret eden Balmasov, “Rusya ya da Türkiye’ye karşı yapmaları muhtemel olmasa da bir benzerini, geçen yıl Suriye ordusu ABD’nin himayesindeki Kürtlerin bulunduğu yere saldırmaya çalıştığında Suriye’ye ait bir uçak düşürerek yapmışlardı.” dedi.
Balmasov, ABD’nin, Suriye’de civar bölgeleri kontrol edebileceği, rejimin toparlanmasına izin vermeyeceği ve Kürtleri saldırılardan koruyabileceği bir alan kurma çabasında olduğunu savunarak “ABD, Kürtleri eğitip, teknik olarak donatarak ileride özerk bir yapının kurulmasına yardımcı olabilir. Kontrol edilen bölgedeki doğalgaz ve petrol rezervleri de böyle bir yapının mali desteğini sağlar.” değerlendirmesinde bulundu.
“Türkiye, ABD için fazla bağımsız”
Rusya Çağdaş Türkiye Araştırmaları Merkezi Siyaset Bölümü Başkanı Yuriy Mavaşev de ABD tarafından sağlanan yardımlarla “sınır gücü” oluşturulmasının arkasındaki ana nedenin, yapılan açıklamalardan çok farklı olduğunu ifade etti.
Washington tarafından Suriye’de ortaya konulan tüm inisiyatiflerin Suriye’de stratejik öneme sahip bölgeleri kontrol altına almaya yönelik olduğunu belirten Mavaşev, “Ayrıca bu adımlar, bölgedeki petrol sahalarının kontrolünün de ABD için daima en öncelikli amaç olduğunu gösteriyor.” dedi.
Mavaşev, ABD’nin kendisinin başaramadığı Suriye Ulusal Diyalog Kongresinin bu ay sonunda düzenlenmesinin planlandığını hatırlatarak ABD’nin bu süreci sekteye uğratmak isteyebileceğini söyledi.
Ortadoğu uzmanı Anatoliy Nesmiyan da Suriye’deki Kürtlerin birçok ülke üzerinde baskı yaratmak için araç olarak kullanıldığını belirterek şöyle konuştu:
“ABD, Kürtlere destek vererek bölgedeki tüm ülkeler için problem yaratıyor. Bu politika, öncelikle İsrail’in düşman olarak gördüğü İran’a yönelik. Ancak burada bir başka önemli hedef Türkiye. Türkiye bir NATO üyesi olmasına rağmen Washington’a göre ‘fazla bağımsız’. Bu ABD’yi rahatsız ediyor ve bu nedenle Ankara’yı kontrol edebilmek için yeni yollar bulmaya çalışıyorlar.”
“ABD, Suriye’yi parçalamak istiyor”
Rusya Bilimler Akademisi Arap ve İslam Araştırmaları Enstitüsünden Boris Dolgov da ABD’nin attığı bu adımın Kürtler tarafından kontrol edilen bölgelerdeki etkinliğini pekiştirmeye yönelik olduğu konusunda hemfikir.
Suriye’nin parçalanmasının ABD’nin en başından beri öncelikli hedefi olduğunu anlatan Dolgov, “Önce radikal İslamcılarla bunu başarmaya çalıştılar, onlar yenilince şimdi ayrılıkçı Kürtlere döndüler. Böylelikle Suriye’nin bölünerek bölgede ABD ve İsrail’e sadık bir yapının oluşturulmasını istiyorlar. Kürtlere verilen eğitim ve teknik destek önce özerk bir yapıya, sonrasında da bir Kürt devletinin oluşumuna evrilebilir.” değerlendirmesinde bulundu.
Suriye’nin, ABD’nin rakiplerinden biri olan İran’ın müttefiki olduğunu hatırlatan Dolgov, “İran daha çok İsrail’in hedefinde. Bunun yanı sıra Suriye, İsrail ile savaşan Hizbullah’ı destekliyor. Suriye parçalanırsa İran ve Hizbullah destek kaybedecektir. Bu son derece tehlikeli zira en nihayetinde bölgedeki gerilimin daha da artmasına neden olacaktır.” ifadelerini kullandı.
ABD öncülüğündeki DEAŞ karşıtı koalisyonun sözcüsü Albay Ryan Dillon, Suriye’de terör örgütü PYD/PKK’dan oluşan ve 30 bin kişiyi bulacak, “sınır güvenlik gücü” kuracaklarını açıklamıştı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da “Türkiye, ulusal çıkarları doğrultusunda güvenliğini sağlamak için gerekli tedbirleri almaya devam edecektir. Bu çerçevede meşru hedef olan terör örgütlerine karşı yeri, zamanı ve şekli Türkiye tarafından belirlenmek üzere her tür müdahale hakkı mahfuzdur.” değerlendirmesinde bulunmuştu.