İSTANBUL – Hatice Şenses
Türk Diyabet Cemiyeti (TDC) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hasan İlkova, AA muhabirine yaptığı açıklamada, diyabetin, yaşam boyu süren, tamamen iyileştirilmesi bugün için söz konusu olmayan bir metabolizma hastalığı olduğunu söyledi.
Diyabetin iyi tedavi edilmediğinde bütün dokulara zarar veren, sakatlıklar bırakan, böbrek yetersizliğine, körlüğe kadar giden sorunlara neden olan bir hastalık olduğuna işaret eden İlkova, 1955’ten bugüne faaliyetlerini sürdüren TDC’nin, diyabet bilincinin oluşmasına çok önemli katkıları olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. İlkova, cemiyetin katkılarıyla diyabete ilişkin sağlık politikasının da yeni bir boyut kazandığını aktararak Sağlık Bakanlığı’nın diyabet başta olmak üzere, obezite ve metabolik birçok soruna daha farklı bir bakış açısıyla yaklaştığını, bunun da kendileri açısından sevindirici olduğunu ifade etti.
Açlık kan şekeri değerinin 126 mg/dl ve üzerinde bulunmasının diyabet tanısı için yeterli olduğunu aktaran İlkova, “Sık idrara çıkma, ağız kuruluğu ve çok su içmek, istem dışı kilo kaybı, sık ve aşırı acıkma, yorgunluk hissi, bulanık görme ve his kaybı diyabetin belirtileridir. Tip-2 diyabetli bireylerde bu belirtiler olmayabilir ya da orta şiddette olabilir.” diye konuştu.
“Diyabetli sayısına yakın, diyabet riski taşıyan bir kitle var”
Türkiye’de diyabet sıklığının tespit edilmesi amacıyla yapılan tarama ve çalışmalara da değinen İlkova, şunları kaydetti:
“Türkiye’de diyabetli sayısının 6-7 milyon civarında olduğu hesaplanıyor. Çalışmalarda ortaya çıkan diğer dramatik bir durum ise tanı konulan ya da tarayarak ortaya çıkarılan diyabetlilerin yaklaşık üçte biri diyabetinden habersiz, tedavi görmüyor. Ancak bir şikayet ortaya çıktığı, hastalığın bir komplikasyonu görüldüğü zaman doktora gidiyor. Tedavisiz birkaç milyon insandan bahsediyoruz, bu da çok önemli bir rakam. Tam 7 milyon olmasa bile buna yakın bir rakamda da diyabet riski taşıyan bir nüfus var. Bu kişiler, 5 yıl içinde yüzde 60, hatta 80’lere varan oranda diyabetin ortaya çıkabileceği bireyler. Tüm bunları topladığımız zaman, toplumun yüzde 20-25’i, bir kısmı bilinen, bir kısmı tanı konmamış diyabetli, bir kısmı da diyabet riski taşıyan insanlardan oluşuyor.”
Prof. Dr. İlkova, Türkiye’deki diyabet popülasyonunun yüzde 5’inin tip-1, geri kalan kısmın ise tip-2 diyabetlilerden oluştuğunu dile getirerek, “Tip-2 diyabetli insanların neden diyabet olduklarına bakılacak olursa, burada iki boyut ortaya çıkıyor; biri insülin salgısının bozukluğu. İnsülin salgısında bir bozukluk yoksa kişi diyabet olmaz. Diğeri de bir kısmı doğumsal, bir kısmı edinsel dediğimiz daha sonra eklenen insülin direncidir.” diye konuştu.
“Kentlere göç artıkça diyabet prevalansı da artıyor”
Prof. Dr. Hasan İlkova, Avrupa toplumlarıyla karşılaştırıldığında, Türkiye’nin tip-2 diyabet açısından bir kademe daha ötede olduğuna işaret ederek, “Kentlere göç artıkça, kırsal kesimde yaşayan insanların sayısı azaldıkça, diyabet prevalansı da bir parça artmakta. Bu, kötü beslenme ve beraberinde gelen güzel olmayan yaşam koşullarının da getirdiği bir sorun.” ifadelerini kullandı.
“Gebelikte şeker yüklemesi bir gerekliliktir”
İlkova, dünyaya sağlıklı bir bebek getirmenin ve bireyin sağlıklı bir ömür sürmesi için ön koşulun, anne karnında geçirilen sağlıklı dönem olduğuna dikkati çekerek, şu bilgileri verdi:
“Diyabet ve obezite açısından bakıldığında gebelik diyabeti diye bir olay var. Bu durum, gebeliğin genellikle son 3 ayında ortaya çıkan bir metabolizma bozukluğudur. Biz bunun için 24-26 hafta arasında şeker yükleme testi yapıyoruz. Bunu yapmak zorundayız ki gebelik diyabetini tanıyabilelim. Eğer bunu yapamazsak ya da bu gerekliliğin önüne doğru olmayan söylemlerle engeller çıkarılırsa o zaman biz gebeleri bu tarama sürecinden geçmeleri için ikna etmek zorunda kalıyoruz. Yarısı kabul ediyor, yarısı etmiyor. Dolayısıyla tanı konmamış gebelik diyabetli bir anne adayından doğan bebek eğer iri olursa ya da yeterince kilo alamamışsa bu bebeklerin erişkin olduklarında şişman, diyabetli olma, kalp-damar hastalığına yakalanma riskleri fazla. Tüm bunların yanında, doğan tüm çocukların sağlıklı beslenmeleri için anne ve babaların diyabet, şişmanlık, beslenme ve yaşam standartları konusunda eğitilmesi gerekmektedir. En azından bir anne markete, pazara gittiği zaman ne alıp ne almaması gerektiğini bilmelidir.”