KİLİS – İZZET MAZI
Suriye‘deki iç savaş ve Esed rejiminin sivillere yönelik katliamları, ülkede farklı meslek gruplarından binlerce kişiyi Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) çatısı altında birleştirdi.
Hepsinin hikayesi ve doğup büyüdükleri şehirler ayrı, kimi Arap kimi Türkmen bazıları da Kürt kökenli olsa da hedefleri, umutları ve gelecek kaygıları aynı; doğup büyüdükleri topraklarda şiddetten uzak, huzurlu ve özgür bir ortamda yaşamak.
Çoğu iç savaşın başladığı 2011 yılında daha fazla özgürlük talebi için Esed rejiminin baskılarına karşı başlatılan barışçıl eylemlere destek verdikleri gerekçesiyle tutuklanıp aylarca hapishanelerde tutuldu, işkence gördü.
Cezaevinden çıktıktan sonra aile fertlerinden bazılarını ve işini kaybeden gençler, bulundukları bölgeleri savunmak için oluşturulan silahlı gruplara dahil oldu. İç savaş sürerken ÖSO çatısı altında birleşen gençler, ülkelerini terör örgütü PYD/PKK ve DEAŞ’a karşı korumak için mücadelesini sürdürüyor.
Terör örgütleriyle mücadelenin dönüm noktalarından Türkiye’nin öncülüğündeki Fırat Kalkanı Harekatı’nda da aktif rol alan ÖSO askerleri, Cerablus, Çobanbey ve Bab hattının terörden arındırılmasına ve sivillerin yeniden o bölgeye yerleşmesine katkı sağladı.
Afrin bölgesindeki teröristlerin temizlenmesi amacıyla başlatılan Zeytin Dalı Harekatı’nda da ön saflarda yer alan ÖSO mensubu gençler, savaşın bir an önce sona ermesini ve ülkelerinde huzur içinde yaşamayı umut ediyor.
“Devrimden sonra herkes kendi alanına dönecek”
Suriye’nin Halep kentine bağlı Azez bölgesinde ÖSO saflarında mücadele eden Ebubekir Abdurrahman, iç savaştan önce Şam Üniversitesi Hukuk Fakültesinde eğitim görüyordu.
Yükseköğreniminin ikinci yılında ülkesinde başlayan rejim karşıtı barışçıl eylemlerde yer aldığı için tutuklanan Abdurrahman, “2011 yılında devrime katıldık, öğrenciler olarak gösteri yaptık, rejime karşı olduğumuz gerekçesiyle bizi tutukladılar, işkence gördük. Sonra beni üniversiteden attılar, ben de devrimcilere katıldım ve asker oldum.” diye konuştu.
ÖSO bünyesinde 7 yıldan bu yana terör gruplarıyla mücadele ettiklerini, aynı zamanda Fırat Kalkanı Harekatı’nda da görev aldığını anlatan Abdurrahman, şöyle devam etti:
“Bu savaş bittikten sonra herkes kendi alanına dönecek, silahları sahiplerine, askere ve polise bırakacağız. Biz kendi alanımıza döneceğiz. Hayalim, DEAŞ’ı Fırat Kalkanı Harekatı ile nasıl temizlediysek bölücü terör örgütleri PYD/PKK-YPG’yi de bölgeden temizlemek. Artık bu yaşananları çocuklarımızın da yaşamasını istemiyoruz. Özgür bir Suriye’de, normal bir vatandaş olarak özgürce yaşamak istiyoruz.”
Rejim baskısından kaçtılar
ÖSO askerlerinden Ebu Velid İzzet ise Halep’te yaşadığı sırada rejimin baskılarına dayanamadığı için eline silah alarak vatan savunmasına destek olmak üzere harekete geçtiğini söyledi.
2011 yılına kadar oto galericilik yaptığını ancak barış yanlısı grupların gösterilerine destek verdiği sırada açılan ateşle yaralandığını ve tedavisinin ardından taburcu olup ÖSO’ya katıldığını dile getiren İzzet, “Eylem yapan kardeşlerimizi koruduk ama daha sonra rejim güçleri Halep’te tankları sokaklara indirdi. Artık elimizdeki silahlar yetmez olunca başka silahlara başvurmak zorunda kaldık çünkü rejim askerleri sokaklara girip oralarda çocukları öldürüyordu.” ifadesini kullandı.
Kısıtlı imkanlara rağmen rejim güçlerinin mahallelere girmesini engellediklerini ve bir süre abluka altında yaşamaya çalıştıklarını aktaran Abdurrahman, açlıktan ağaç yapraklarıyla beslendiklerini belirtti.
Esed rejimine karşı mücadele ettikleri sırada, birden karşılarına DEAŞ terör örgütünün çıktığına işaret eden Abdurrahman, şöyle konuştu:
“DEAŞ’ın çoğu yabancıydı, Cezayir ve Fas gibi başka ülkelerden gelmişlerdi. En ilginç olaylardan biri de DEAŞ bize saldırdığında rejim uçukları da saldırıyor, onlar ilerliyorlardı. Rejimin uçakları bizim karargahlarımızı hedef alıyordu, DEAŞ hemen yanıbaşımızdaydı. Irak’tan konvoy halinde bölgemize geliyorlardı. Rejim güçleri kendi askerlerini DEAŞ’ın içine yerleştiriyorlar, onlarla sürekli temasta olup iş birliği yapıyorlardı. Bu terör örgütleri Suriye’nin geleceğini tehlikeye attığı gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin de milli güvenliğini tehlikeye atıyor. Bize daha önceden destek veren devletler çok büyük oyunlar oynadılar. Bazen bir grubu bazen diğer grubu destekleyerek bizimle 5-6 yıldır oyun oynuyorlar ama dostumuz ve kardeşimiz Türkiye Cumhuriyeti bize her türlü desteği veriyor.”