ANKARA – Meltem Bulur
Saz semailerinden peşrevlere, Sultan 5. Murad’ın el yazmaları arasından çıkan hiç icra edilmemiş eserlerinden Sultan Abdulaziz’in valsine, cihana hükmeden Osmanlı padişahlarının besteleri, İstanbul’daki tarihi Aya İrini’de yabancı müzisyenlerin yer aldığı orkestrayla yorumlanacak.
Yunus Emre Enstitüsünün (YEE) ev sahipliğinde düzenlenecek “Sultan Bestekarlar” konseri, 10 Mart’ta Aya İrini’de verilecek.
Musa Göçmen’in yöneteceği orkestrada ABD, Arnavutluk, Brezilya, Arjantin, Polonya, Yunanistan, Romanya, İngiltere, İsrail ve Ermenistan’dan toplam 10 müzisyen yer alacak. Konsere katılacak sanatçılar, sultanların bestelerinin yanı sıra kendi ülkelerinden de şarkılar icra edecek.
Repertuvarda, Sultan 4. Murad’ın Uzzal Peşrev, Sultan 1. Mahmut’un Şehnaz Peşrev, Sultan 3. Selim’in Pesendide Peşrev, Sultan 2. Bayezid’in Neva Peşrev ve Evic Saz Semaisi, Sultan Abdulaziz’in Valse Davet, Hicaz Sirto ve Hicaz Mandıra, Sultan 5. Murad’ın Polka in G No:1 ile Polka in G No:2 ve Sultan 2. Mahmut’un Hicaz Kalender besteleri yer alacak. Ayrıca, “Çiçeklerin Dünyasında” isimli Ermeni halk şarkısı ve katılımcı ülkelerin eserlerinden oluşan seçki de dinleyicinin beğenisine sunulacak.
“Osmanlı Devleti hep siyasi açıdan ele alındı”
YEE Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hem Türkiye hem de Batı’da Osmanlı Devletinin uzun zaman siyasi ve askeri tarih açısından ele alındığını, Avrupa ve Türkiye tarihi konusunda çalışanların da arşivleri genelde bu bakış açısının etkisiyle taradıklarını söyledi.
“Gecikmeyle de olsa devletin, daha doğrusu sarayın, sadece siyasi ve diplomatik karar merkezi olmadığını, aynı zamanda kültürel ve sanatsal bir eğitim kurumu da olduğunu nice zaman sonra keşfettik. 600 yıllık bu büyük devletin her dönemde birbirinden farklı ve kendine özgü bir kültürel hayatı olduğu, gündelik saray yaşantısında doğup büyüyen, zamanla evrilen ve toplumu da etkileyen nice fikir, nice sanat eseri üretildiğini artık biliyoruz.” diyen Ateş, Osmanlı sarayının özelliklerini taşıdığı medeniyet anlayışının inceltilmiş, damıtılmış bir okulu olarak görev yaptığını ifade etti.
Asıl şaşırtıcı olanın, bu yüksek estetik anlayışının varlığını sadece padişahın veya devlet adamlarının himaye ettiği sanatçılara borçlu olmaması olduğunu dile getiren Ateş, “15. yüzyılın ortasından itibaren günümüze kalan eserler devletin tam merkezinde olan padişahların da bizzat sanatçı olduğunu bize gösteriyor. Şehzadelik zamanlarından itibaren güzel sanatlara dair çok iyi bir eğitim alarak yetiştirilen padişahlar, hem sanat eserinin değerini takdir etmede ustalaşıyorlar hem de kendileri ürün veriyorlardı. Bugün dönüp baktığımızda, özellikle şiir ve müzik alanında, devirlerinin en şöhretli isimleriyle rekabet edebilecek düzeyde kabul gördüklerine hayretle tanık oluyoruz.” şeklinde konuştu.
Şair ve besteci olan pek çok padişahtan sadece birkaçının eserlerine yer verilecek “Sultan Bestekarlar” konseri için dünyanın farklı ülkelerinden sanatçıların İstanbul’da bir araya geleceğinin altını çizen Ateş, eserlerin Topkapı Sarayı’nın bahçesinde yer alan ve eşsiz bir mimari eser olan Aya İrini’de yeniden hayat bulmasının projeyi daha güzel ve anlamlı kıldığını kaydetti.
“Artık fetihler sanat yoluyla gerçekleşiyor”
Besteci ve orkestra şefi Musa Göçmen de padişahların hayatlarında uğraştıkları onca şeyin yanında besteci olmalarının bir besteci olarak kendisini oldukça etkilediğini belirtti. Ancak bu muhteşem eserlerin tüm dünyada seslendirilebilir bir notasyonda olmadığının altını çizen Göçmen, “İşte burada bana düşen misyon kendi topraklarımızın müziğini tüm dünyada seslendirilebilir ve algılanabilir bir üslupla seyirciye sunmak.” diye konuştu.
Süreci titiz bir çalışma ile her sultanın eserlerini kapsayacak şekilde başlattığını ve daha onlarcası üzerinde de çalıştığını anlatan Göçmen, aylarca süren bu çalışmaların bir saat gibi bir zaman diliminde tüketilecek olsa da ortada çok büyük bir emek olduğunu vurguladı. Şef Göçmen, şöyle devam etti:
“Benim için en önemli olan 5. Murad’ın polkalarını el yazması eskizlerinden çıkartmış olmam. Çünkü bu el yazmalarından çıkarttığım ve tamamladığım bu eserleri Sultan 5. Murad dahi çalındığını hiç dinlememiş. İşte bu proje bize bu değerlerimizi dünya ile paylaşarak daha da farkına varmamızı sağlıyor. Daha önce icra edilen ve hala icra edilmeye devam eden geleneksel Türk musikisi formunda Sultan besteleri var. Ancak bu projenin önemi bu eserlerin tüm dünya orkestraları tarafından seslendirebilir bir forma kavuşmuş olmasıdır. Artık fetihler gönüllerde sanat yoluyla gerçekleşiyor.”