ANKARA – Aylin Sırıklı – Ferdi Türkten
İran’da düşen özel uçağın kaptan pilotu Melike Kuvvet‘in, Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) kumpasıyla ihraç edildiği gerekçesiyle yaptığı bireysel başvuruda, Anayasa Mahkemesi, Kuvvet’in hakkını teslim etmiş, ihlal kararı vererek yeniden yargılama yapılmasına hükmetmişti.
İran’ın Çaharmahal ve Bahtiyari eyaletinde Başaran Holding’e ait özel uçağın düşmesiyle oluşan kazada hayatını kaybeden 11 kişiden biri olan pilot Melike Kuvvet’in Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvuru kararına AA ulaştı.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, 2001’de Hava Kuvvetleri Komutanlığında subay sınıfında göreve başlayan, pilot yüzbaşı olarak görev yapan Kuvvet hakkında, Hava Kuvvetleri Komutanlığına gelen isimsiz bir ihbar üzerine, Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından, İstihbarata Karşı Koyma (İKK) zafiyeti konusunda idari tahkikat başlatıldı.
İstihbarata karşı koyma faaliyeti çerçevesinde 31 Temmuz 2012’de Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından ifadesi alınan Kuvvet’e, bugüne kadar nerelerde görev yaptığı, maddi sıkıntı yaşayıp yaşamadığı, bu sıkıntıları aşmak için neler yaptığı soruldu. Ayrıca bir astsubayın ismi belirtilerek, onunla nasıl tanıştığı ve ilişkilerinin boyutu hakkında sorular yöneltildi. Soruları ayrıntılı yanıtlayan Kuvvet, ifade tutanağını imzaladı.
Tahkikat üzerine Melike Kuvvet hakkında, sıralı sicil üstleri tarafından, disiplin ve ahlaki durumu nedeniyle “Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir” ortak kanaatli sicil belgesi düzenlenerek, ayırma işlemi süreci başlatıldı.
Kuvvet, 13 Mayıs 2013’te, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca TSK’den çıkarıldı.
AYİM’deki iptal davası
Melike Kuvvet, 10 Temmuz 2013’te TSK’den ayırma kararına karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açtı.
Dava dilekçesinde, psikolojik baskı altında yorma ve aldatma teknikleri kullanılarak ifadesinin alındığını, ifade tutanağını okumadan imzaladığını belirten Kuvvet, özel hayatın gizliliğine müdahale eden sorular sorularak alınan ifadenin hukuka aykırı şekilde elde edilen delil olduğunu ve işlem tesisine esas alınamayacağını savundu.
Melike Kuvvet, Sicil Yönetmeliği’ne göre aşırı borçlanma dolayısıyla ayırma işlemi yapılabilmesi için birden fazla uyarılması ve hareketlerini düzeltmemesi halinin gerçekleşmesi gerektiğini ancak bu yollara başvurulmadığını da dava dilekçesine ekledi.
Dava dilekçesinde, özel hayatına ait hususlar nedeniyle en ağır disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ölçülü olmadığını belirten Kuvvet, çok sayıda takdir belgesi bulunduğunu, disiplin cezası almadığını, çok başarılı çalışmaları olduğunu, özel yaşamına ait unsurların kurum disiplinini ve düzenini tehdit eden bir yönü bulunmadığını kaydetti.
Dava reddedildi
AYİM Birinci Dairesi, 14 Mayıs 2014 tarihli kararla oy birliğiyle davayı reddetti. AYİM kararında, Melike Kuvvet ve iki personelin ifadeleri dikkate alındığında, isnat edilen davranışların, TSK’nin itibarını sarsacak nitelikte ahlak dışı davranış kapsamında olduğu ve bu nedenle başvurucunun TSK’deki görevini devam ettirmesinin uygun olmadığı savunuldu.
Kuvvet’in ifadesinin usulsüz ve hukuka aykırı şartlarda alındığı iddialarının da reddedildiği AYİM kararında, Melike Kuvvet’in ifadesinin ceza soruşturması kapsamında değil, disiplin soruşturması çerçevesinde alındığı, iradesinin fesada uğratıldığına dair kanıt bulunmadığı gerekçesine yer verildi.
Karar düzeltme istemi de kabul edilmedi
Melike Kuvvet, bu karara karşı karar düzeltme isteminin de reddedilmesi üzerine, 16 Aralık 2014’te Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Dilekçede, başvurucunun, özel hayatıyla ilgili olan ve görevi ile hiçbir ilgisi bulunmayan iddialar gerekçesiyle meslekten çıkarılması nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği ileri sürüldü.
Melike Kuvvet dilekçesinde, istihbarat birimi tarafından alınan ifadesinin gerçeği yansıtmadığını, ifade tutanağını okumadan imzalamak zorunda bırakıldığını, mahremiyet hakkına müdahale eden ve savunma imkanı tanınmadan elde edilen beyanların yasal delil olarak kabul edilemeyeceğini belirtti.
Birçok kez takdirname ile ödüllendirildiğini, sicillerinin çok iyi derecede olduğunu, özel hayatına ilişkin unsurların hiçbir şekilde görevine yansımadığını, ayırma işleminin ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu kaydeden Melike Kuvvet, başvuru dilekçesinde, bu nedenlerle Anayasa’nın 20. maddesinde yer alan haklarının ihlal edildiğini belirterek, yeniden yargılama yapılmasını istedi.
Kuvvet, Anayasa Mahkemesinden 503 bin 546 TL maddi ve 50 bin TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etti. Melike Kuvvet, kamuya açık belgelerde kimliğinin gizlenmesini de istedi.
Başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, somut olayın koşulları dikkate alındığında başvurucunun şeref ve itibarının korunması bakımından haklı nedenler bulunduğu anlaşıldığından kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebini kabul etti. Bu nedenle kararda Melike Kuvvet’in adı M.K. olarak yer aldı.
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, 8 Haziran 2017’de, Kuvvet’in, özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna vararak, ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verdi.