KIRKLARELİ – Ufuk Ertop
Tıp literatüründe Child of Deaf Adult (CODA) diye tanımlanan ve Türkçe karşılığı “ebeveyni işitme engelli olup kendisi işitme engelli olmayan; iki dil ve iki kültürle yaşayan çocuklar” olarak ifade edilen kişilerden Yasemin Öztürk, konuşma çağına geldiği yaşlarda sözcükler telaffuz etmek yerine anne ve babasının yaptıklarını taklit ederek işaret dilini kavramaya başladı.
Çocukluğunda işitme engelli anne-babası ile yakınlarına, hastane ve resmi kurum gibi yerlerde tercümanlık yapan Öztürk, işaret dili alanında kendisini geliştirdi.
Meslek edindiği işaret dilinde 25 yıl Türkiye Sakatlar Konfederasyonu ve çeşitli engelli derneklerinde görev alan Öztürk, 11 yıl önce atandığı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın taşra teşkilatlarında “resmi tercüman” olarak mesleğini sürdürüyor.
Öztürk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, anne ve babasının işitme engelli olması nedeniyle öğrendiği işaret dilini, kendisini geliştirerek meslek edindiğini belirtti.
CODA olarak dünyaya gelmenin birçok zorluğu bulunduğunu aktaran Öztürk, konuşmayı öğrenmeden önce mecburi olarak işaret dilini öğrendiğini söyledi.
İnsanlara yardım etmeyi çok sevdiğini anlatan Öztürk, işaret dili tercümanlığı yapmaktan mutluluk duyduğunu dile getirdi.
İşaret dili tercümanlığının zor ama bir o kadar da güzel bir meslek olduğunu aktaran Öztürk, ”Ben bir CODA’yım. Annem ve babam işitme engelli. Annemin ve babamın sayesinde bu dile başladım, öğrendim. Biz zaten Türkçe’den önce işaret dilini öğreniyoruz. İlk başta anne ve babayla iletişim kuruyoruz. Ondan sonrada sağır ve sessiz dünyanın içerisinde büyüyoruz. Tabii büyüdükçe işitme engelli annemin arkadaşları olsun, etrafımızdaki işitme engelliler olsun sizden tercümanlık yapmanızı istiyorlar, destek görmek istiyorlar. 5 yaşında başladım bu işe. Öylelikle başladı, iyi ki de yapıyorum ben çok mutluyum.” diye konuştu.
Öztürk, işaret dilini eşi ve kızına da öğrettiğini ifade etti.
CODA’lığın zor ama tatlı taraflarının da olduğunu aktaran Öztürk, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çocuklar küçük yaşta sokakta oynarken siz annenizin ve babanızın tercümanlığını yapmak zorunda kalıyorsunuz. O sorumluluğu yüklenip onlarla beraber iletişimi sağlamak zorundasınız. Aslında zor ama güzel de bir olay. İşitme engelliler haliyle kapının zilini duyamıyorlar. Şimdi teknoloji çok gelişti ama eskiden evlerde lambalar olurdu evin her köşesinde zile bağlanırdı. Zil çaldığı zaman ampuller yanıp sönerdi işitme engelliler de kapının çaldığını ve birilerinin geldiğini öyle anlarlardı. Evimizin yanında erik ağacı vardı çok tırmanıp da anneme kendimi gösterip kapıyı açtırdığımı biliyorum.”
İşitme engelilerin günlük hayatlarında çok büyük zorluklar yaşadığını dile getiren Öztürk, açıklamalarını şöyle tamamladı:
”İşaret dili işitme engelliler ve bizler için söylüyorum bir zincirin halkasıyız. Onlar olmadan biz, bizler olmadan onlar olmuyor. Bu işten ekmek parası kazanıyoruz, Türkiye’de bu konuda güzel gelişmeler oluyor. Ama çok azınlıktayız tercüman olarak. Derdimiz Türkiye’de tercümanları çoğaltmak. Türkiye’de çok fazla işitme engelli var. İşitme engelliler çok zorluk yaşıyorlar. Bazı durumlarda kendilerini ifade edemedikleri için ceza evlerinde suçsuz yere yatıyorlar yanlış ifadeden dolayı, yanlış ilaç kullanımından dolayı da ölümlerine sebep olabiliyor. Bu işi yapacak insanlar da ellerini vicdanlarına koymaları gerekiyor.”