İSTANBUL
Fetullahçı Terör Örgütü‘nün (FETÖ), 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sırasında, aralarında Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok‘un da bulunduğu 34 kişinin şehit edildiği, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü‘ndeki olaylara ilişkin, haklarında 37’şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen 135’i tutuklu 143 sanığın yargılandığı dava yarına ertelendi.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesince Büyükçekmece’deki Mimar Sinan Salonu’nda yapılan duruşmanın öğleden sonraki oturumuna, müşteki ifadelerinin alınmasıyla devam edildi.
15 Temmuz Şehitlerinden Erol Olçok’un eşi, Abdullah Tayyip Olçok’un annesi müşteki Nihal Olçok, ifade verirken duygusal anlar yaşadı. Müşteki bölümünden sanıklara hitaben ifade veren Olçok, ifadesinde şunları söyledi:
“Sizi kandırıyorlar. Yine sizi aldatıyorlar, yine aldanıyorsunuz. Burası Yusuf Makamı değil. Yusuf Makamı, çile makamıdır. Burası tövbe makamı, Hazreti Hamza’nın ciğerini söken Vahşi’den Hz. Vahşi olma makamı. Çünkü tövbe ettiğin takdirde Resulullah affetti, bağışladı; çünkü Allah affetti. Vahşi bir anda Hz. Vahşi oldu. Bu çok önemli. Bunu bu çocukların idrak etmesi lazım. Dünyaları yandı. Vicdan denen şey en büyük ölümden daha büyük ölümdür. Bunlar Abdullah’ı cennete koyabilmek için kendi cennetlerini yaktılar. Ama fırsat var. En ufak bir şey söyleseler, bir sürü şey değişecek. Ama konuşmuyorlar. Bu, kapı tövbe kapısıdır. Kafanızı eğmeyin, kaldırın, ne biliyorsanız söyleyin. Ben o akşam orada değildim. Orayla ilgili hiçbir şey anlatamam. Ama 21 yıl, iyi kötü hayat paylaştığım insanın yüzünü görmedim ben Abdullah’ın yüzünü gördüm sadece altıncı katta. Düşünün, içimde dönüştüremediğim öfkeyi. İnsanız nihayetinde ve kadınsın, acizsin, annesin. Kalanların da annesisin, gidenin de. Kendi acımı unutsam, Şamil’le Emir’in acısını unutamam ben. Çünkü onlar iki baba ve bir abi kaybetti. Erol Olçok, bizim hayatımızda, başkalarının hayatında olduğundan daha az vardı. Abdullah, onların aynı zamanda babasıydı.” dedi.
Nihal Olçok, ifadesinin ardından rahatsızlanarak duruşma salonundan ayrıldı.
“Oğlumun sırtında delik olduğunu gördüm”
15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde oğlu İlhan Akmanoğlu ile birlikte yaralanan baba İbrahim Akmanoğlu, Cumhurbaşkanı’nın çağrısı üzerine evden çıktıklarını belirterek, “Amacı ne olduğu bilinmeyen bir grubun, ülkeyi nereye gideceği belli olmayan karanlık bir çukura doğru yuvarlamasını içime sindiremedim. Yürürken, oğlumun ‘Darbe olursa ne olacak?’ şeklinde soruları oldu. Oğluma dilimin döndüğünce darbeyi anlatmaya çalıştım. Darbelerin insanları birbirine düşman, gençlerin geleceklerini yok ettiğini anlatarak, köprüye kadar geldik. Ben telefonla çekim yapıyordum. Ateş sesini duyunca oğluma ‘Yere yat’ dedim ancak yere düştüğümüzde anda zaten yaralanmıştık. Sırt ve bel tarafımdan yaralandım. Oğlumun sırtında delik olduğunu gördüm. Elimi sırtındaki yaraya koyduğumda, boynundan kan geldiğini ve fazla vaktinin olmadığı düşündüm.” dedi.
“Birlikte kelime-i şehadet getiriyorduk”
Oğluna kelime-i şehadet getirmesini söylediğini anlatan Akmanoğlu, şöyle devam etti:
”Baba olarak, yapabileceğim bir şey yoktu. Birlikte kelime-i şehadet getiriyorduk. Etrafımız ilk ateşin ardından boşalmıştı ve ateş devam ediyordu. ‘Oğlum ölüyor yetişin’ diye bağırıyordum. Sonra bir bayan geldi, oğlumun kollarından tuttu ‘iyi olacaksın’ dedi. Bir arabaya bindik, hastaneye doğru yola çıktık. Ben de yaralıydım ve sırtımdan kan akıyordu. Oğlumu kucağına yatıran küçük çocuk, sürekli telkinde bulunuyordu. Bir ara elimi arkaya uzattım. Oğlumun kolları buz gibiydi. Oğlumla helalleştik. Arabada ‘oğlum hakkını helal et’ dedim. O bana, ben ona helal ettim. Oğlum benim kahramanım. Onu çok seviyorum. Orada çok metin davrandı. Hastaneye ulaştık çok hızlı müdahale oldu. Oradaki doktorların sayesinde oğlum sıhhatine kavuştu. Daha iyi olacak. Rabbim memleketimize böyle acılar yaşatmasın. Buna sebep olanların sorumluları da hak ettiği cezayı bulsunlar. Zor bir süreçti.”
“Sanıkların hepsi bu dünyada da ahiretlerinde kaybedecek”
15 Temmuz gazilerinden Fatih Duran, Burhaniye mahallesinde oturduğunu, darbe girişiminden haberi olması üzerine köprüye gittiğini anlatarak, “Köprüye çıkınca kendimi ateşin ortasında buldum. Askerleri gördüm, o zaman asker olduklarını zannediyordum. Yanımdaki insanlarla beraber askerlerin karşısında durduk. Aramızdaki mesafeden bizim normal insanlar olduğumuzu anlamamaları imkansız. Mücadelemiz sürdü. Eğer bizim art niyetimiz olsa, orada yarım saat tutunamazlardı. Vazgeçirmeye çalıştık. Hepsi işlerini biliyordu. Hareketlerinde nizam vardı. Vurulacaktık. Başka yolu yoktu. Ara ara durup tekrar yaylım ateşine başlıyorlardı. İki ayağımdan da aynı hizadan vuruldum. Emir kulu falan değil bunlar. Herkesten şikayetçiyim. Hepsi bilinçli olarak yaptılar bu işi. Cezalarını da çekecekler. Biz o akşam kazandık, bu arkamdaki sanıkların hepsi bu dünyada da ahiretlerinde kaybedecekler.” ifadelerini kullandı.
“O gün köprüdeki kan kokusunu hiç unutmuyorum”
Müştekilerden Alpaslan Can, 28 Şubat’ta çok etkilendiğini ve Sincan’da tankları görünce çok zoruna gittiğini ifade ederek, “Bir gün tanklar yine sokağa çıkarsa üstüne çıkıp engel olacağıma and içmiştim. 15 Temmuz’da ‘En büyük asker bizim asker’ diyorduk, asker bize ateş ediyordu. Yaralılar vardı, şehitler vardı. Köprüdeyken 2 kez tank atışı sesi duydum. İkincisinde yaralanmışım. O gün köprüdeki kan kokusunu hiç unutmuyorum. İnsanlara tankla vurdular, hala bunun şaşkınlığını yaşıyorum.” dedi.
Duruşmaya yarın, müşteki ifadelerinin alınmasıyla devam edilecek.
Muhabir: Başak Akbulut Yazar