ANKARA
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Daily Sabah gazetesinde yayımlanan “24 Haziran’da son sözü Batı medyası veya çıkar grupları değil, millet söyleyecek” başlıklı yazısında, Cumhurbaşkanı ve 27. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’ne ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Dört haftadan kısa süre sonra 24 Haziran‘da seçmenin cumhurbaşkanlığı ve Meclis için oylarını kullanacağına işaret eden Kalın, seçim günü Türkiye’de yeni sisteme geçilirken bazı siyasi ve ekonomik konuların ön plana çıkacağını ifade etti.
Geçen yıl düzenlenen referandumda kabul edilen anayasa değişikliği ile yeni dönemde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve üniter devlet ilkesinin geçerli olacağını hatırlatan Kalın, ABD sisteminden farklı olarak federalizmin uygulanmayacağını belirtti. Kalın, bu açıdan Fransız sistemine daha yakın olan yeni sistemin, Başbakanlık kurumunun lağvedilmesi nedeniyle Fransa’dan da farklı olacağına dikkati çekti.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yasama, yargı ve yürütme erkleri arasındaki ayrılığı güçlendireceğine işaret eden Kalın, Meclisin buna göre yasaları yapıp hükümeti denetleyeceğini, cumhurbaşkanının kendi kabinesinin üzerinde tüm yetkiye sahip olacağını ancak millet tarafından icraatlarından sorumlu tutulacağını dile getirdi.
Yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlanacağını vurgulayan Kalın, bu durumun, Türkiye’yi zayıf koalisyon hükümetlerinden koruyacağının altını çizdi.
Cumhurbaşkanlığı yarışında birkaç aday yarışacağını anımsatan Kalın, “Elbette ciddi bir farkla rakiplerinin önünde bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimi ilk turda kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Uzun zamandır seçmen nezdinde popülerliğini koruyan Erdoğan, 16 yıldır sunduğu hizmetler ve gerçekleştirdiği sosyoekonomik dönüşüm neticesinde Türkiye’nin en güvenilir siyasi lideri olmayı sürdürüyor.” ifadelerini kullandı.
“Erdoğan, Türk ekonomisini canlandırdı”
Bu güvenin, Erdoğan’ın icraatlarından kaynaklandığını vurgulayan Kalın, yazısına şöyle devam etti:
“Erdoğan, Türk ekonomisini canlandırdı, Gayrı Safi Milli Hasıla’yı üç katına çıkardı, Türkiye’yi dünya pazarlarına açtı, düzinelerce yeni üniversite ve araştırma merkezi açtı, askeri vesayete son verdi ve geçmişte dışlanan ve baskı altına alınan Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin ve diğer toplumsal kesimlerin haklarını tanıdı. Ayrıca 2007 ve 2010’da yaşanan yumuşak askeri darbe ve yargı darbeleriyle 15 Temmuz 2016’da Fetullahçı Terör Örgütü tarafından gerçekleştirilen darbe girişimine karşı durdu.”
Kalın, ayrımcılık yapmadan hizmet sunmanın ve insanların kimliklerini ve kültürel geleneklerini tanımanın, Erdoğan’ın siyasi düşüncesinin ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtti.
Bu durumun yansımalarının seçim kampanyasında görüldüğünü, Erdoğan’ın rakiplerinin önüne geçtiği noktanın tam olarak burası olduğunu aktaran Kalın, “Bir merkez sağ parti lideri olarak Erdoğan etnik, dini veya ideolojik kimlikler etrafında dar bir taban oluşturmak yerine toplumun tüm kesimlerini kucaklamayı hedefliyor. Elbette siyasetin doğası gereği herkes politikalarını beğenmeyebilir; ancak farklı toplumsal ve siyasi gruplar tarafından beğenildiği su götürmez bir gerçek.” görüşünü paylaştı.
“24 Haziran’da da işe yaramayacak”
Buna karşılık Erdoğan’ın rakiplerinin, kampanyalarını Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurarak onun temsil ettiği her şeye karşı çıktığına ve kazanmak için onun söylediği her şeyi reddettiğine işaret eden Kalın, geçmişte sonuç vermeyen bu yaklaşımın, 24 Haziran’da da işe yaramayacağını vurguladı.
Seçmenin, boş lafları gerçeklerden ayıracak bilgi birikimine sahip olduğunu belirten Kalın, “Muhalif figürler puan toplamak için saçma iddialar ortaya attığında veya gerçekçi olmayan sözler verdiğinde bu oyunu bilen seçmenler nezdinde karşılık bulmuyor.” ifadesini kullandı.
Batı medyasının büyük çoğunluğunun, her seçimde Türkiye’deki bu durumu ıskaladığına işaret eden Kalın, yazısını şöyle sürdürdü:
“Geçmişte Erdoğan’ın kaybedeceğini tahmin ettikleri her seçim Erdoğan’ın zaferiyle sonuçlandı. Muhalif figürleri yeni ve alternatif sesler olarak tanıtıyor ancak Türk toplumunun sosyal ve siyasi dinamiklerini anlayamıyorlar. Neredeyse istisnasız şekilde okuyucularına Türkiye’nin yanlış bir fotoğrafını sunarak onları yanlış yönlendiriyor, neticede tahmin ve öngörülerinde hatalı çıkıyorlar. Erdoğan’ın geniş toplumsal desteği gibi ana akım gelişmeleri küçümsüyor, marjinal sesleri ise ana akım hareketler gibi tanıtıyorlar. Bu şekilde gazeteciliğe ihanet ediyorlar.
Erdoğan karşıtı her şeyi ‘iyi’ ve ‘makul’ olarak göstermek, iyi veya makul gazetecilik olarak değerlendirilemez. Bunun adı siyasi aktivizmdir. Erdoğan bu tür karalama kampanyalarına alışkın olduğu için geçmişte olduğu gibi bugün de bunlarla rahatlıkla başa çıkabiliyor. Bazı analistler, onun güçlü liderlik tarzını ve siyasi üstünlüğünü otoriterlik olarak değerlendirse de bu ucuz propaganda, sokaktaki vatandaş Erdoğan’ın icraatlarını tanıdığı için başarısız oluyor.”
“Central Park’ın 3, Hyde Park’ın 8 katı büyüklükte olacak”
Kalın, gelecek günlerde çevre meraklısı Batılı gazetecilerin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 30 orta ölçekli ve 5 büyük şehir parkından oluşan “Millet Bahçesi” sözünü nasıl değerlendireceğinin görüleceğine işaret etti.
Erdoğan’ın’, bu yıl faaliyetine son verilecek İstanbul Atatürk Havalimanı’nı bir parka dönüştürmeyi vadettiğini hatırlatan Kalın, 11,7 kilometrekare alana kurulacak bu parkın, New York’taki Central Park’ın 3 katı ve Londra’daki Hyde Park’ın 8 katı büyüklüğünde olacağını vurguladı.
Bu açıdan muhtemelen Türkiye tarihinin en büyük ağaçlandırma projesine imza atılacağına dikkati çeken İbrahim Kalın, şunları kaydetti:
“Elbette Batı medyasının bu adımı yanlış yorumlamasını ve tamamen gözardı etmesini bekliyoruz. Böylece gazetecilik kisvesi altında siyasi aktivizm yapanlar bir kez daha ifşa olacak. Sözde Türkiye uzmanları ise Erdoğan’a saldırmaya ve onun rakiplerine destek olmaya devam ediyor. En azından iddialarını bir miktar inandırıcılık, dürüstlük ve gerçekçilikle temellendirmeleri beklenir.
Türk ekonomisi hakkında kıyamet senaryoları yazarak, PKK’lı teröristleri överek, FETÖ reklamı yaparak ve Erdoğan’ın yeminli düşmanlarına asılsız iddiaları ortaya atabilecekleri platformlar sunarak seçmeni 24 Haziran’da Erdoğan’a oy vermekten vazgeçiremezler. Bunu yaparak ancak mesele Türkiye olunca Batı medyasının gazetecilik ve siyasi yorumculuk standartlarını nasıl düşürdüğünü ortaya koyabilirler. 24 Haziran seçimleri, Türkiye’nin siyasi istikrarını, ekonomik büyümesini ve genel güvenliğini güvence altına almak adına önem taşıyor. Nitekim bunlar yalnızca Türkiye için değil, Ortadoğu, Avrupa ve ABD için de önemli. Önemli bir NATO müttefiki olan Türkiye’nin güçlü olması, müttefiklerinin de güçlü olması anlamına gelir. Aynı şekilde Türkiye’ye yönelik tehditler, NATO müttefiklerinin tamamı tarafından tehdit olarak algılanmalıdır. Her halükarda 24 Haziran’da son sözü birtakım medya kuruluşları ve çıkar grupları değil, Türk seçmeni özgür iradesi ve kararıyla söyleyecek.”
Muhabir: Sinan Uslu