Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Kanal 24’ün canlı yayınında gündeme ilişkin konuları değerlendirdi.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının, özellikle 2009 ekonomik krizinden sonra kredibilitelerine ilişkin ciddi sorunlar oluştuğunu ifade eden Babacan, şunları kaydetti:
“Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları piyasaya yön veren değil piyasanın gerisinden gelen kuruluşlar haline geldiler. Yatırımcılar eskisi kadar dikkate almıyor. Hala kendi iç kuralları gereği kredi notuna bakan yatırımcılar var ama önemli bir grup yatırımcı da ülkelere ilişkin artık kendi analizlerini, değerlendirmelerini çok daha önemsiyorlar. Yine de önemsiz bir konu diyemeyiz, dikkat etmemiz ve kredi notumuzun artması için çaba içerisinde olmamız gerekir.
Moody’s geçen nisan ayında Türkiye’nin kredi notunu değiştirmemiş ama görünümünü negatife çevirmişti. Fakat nisanla bugün arasındaki 4 aylık gelişmelere bakacak olursak, bu 4 ayda Türkiye ile ilgili büyüme beklentileri yükseldi, cari açık beklentileri düştü. Nisana göre bugün itibarıyla Türkiye’nin genel ekonomik görünümü daha olumlu. Dolayısıyla bağımsız bir değerlendirmenin Türkiye’nin bugün için kredi notuyla ilgili olumsuz bir karara sebep olmaması gerektiğini düşünüyorum ama nihayetinde bu kendi kararları.”
Kredi kuruluşlarının Türkiye’deki muhatabının Hazine Müsteşarlığı olduğunu anlatan Babacan, Moody’s’in cuma günü yapacağı açıklamayla ilgili bugüne kadar Hazine’ye olumlu veya olumsuz sinyal ya da görüş gelmediğini bildirdi. Babacan, bunun dışındaki açıklamaların herkesin kendi düşüncesi, görüşü ya da beklentisi olduğunu söyledi.
“Enflasyonda gıda fiyatları etkili oldu”
Enflasyonun yaz aylarında beklenenden daha yüksek seyrettiğini ifade eden Babacan, bunun en önemli sebeplerinden birinin gıda fiyatlarındaki yükselme olduğunu belirtti. Türkiye’de yaşanan kuraklık ya da bahar aylarında bazı ürünlerde yaşanan don olaylarının pek çok ürünün üretimini ve arzını sınırladığını kaydeden Babacan, bunun fiyatların yükselmesine neden olduğunu vurguladı. Babacan, aşırı talepten ya da piyasada ısınma tabir edilen gelişmeler sonucu bir enflasyon artışı görmediklerini belirtti.
Gıdanın harcama sepetinde yüzde 30 ağırlığı olan bir grup olduğunu ve gıda fiyatlarındaki herhangi bir hareketin enflasyona direkt yansıdığını ifade eden Babacan, “Uzun vadede bizi kaygılandıran bir trend yok. Enflasyonla mücadelede önemli bir başarı elde etmiş durumdayız” dedi.
“Herkes hukuk karşısında hesap verecek”
Geçen yılın mayıs ayından itibaren gelişen olayların ekonomiye etkilerinin sorulması üzerine Babacan, Mayıs 2013’ten bu yana bakılacak olursa, Gezi Parkı odaklı olaylar ile Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) para politikasındaki değişiklik açıklamalarının aynı tarihte denk geldiğini hatırlattı.
Bunun da 6-7 ay boyunca gelişmekte olan ülkelerin tümünde ciddi etkilere yol açtığına ve buralardan ciddi sermaye çıkışları olduğuna işaret eden Babacan, “Son 3-4 aylık dönemde ise bu sermaye hareketleri tersine dönmüş durumda. Hatta o çıkışı neredeyse telafi edecek boyutta giriş söz konusu” diye konuştu.
Babacan, temeller sağlamsa ülkelerin bu gelişmelerden daha az etkilendiğini vurgulayarak, Türkiye’nin ve diğer gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinin de artık eskiye göre daha sağlam yapıları olduğunu bildirdi.
Türkiye özeline bakılacak olursa da geçen yıl Gezi Parkı odaklı olayların yaşandığını anımsatan Babacan, bunun üzerine Avrupa’da ihracat pazarının zayıfladığını, Suriye’de iç savaşın olduğunu, Irak’ta çok istikrarsız bir dönemin yaşandığını, Ukrayna ve Rusya’nın ekonomilerinin çok olumsuz etkilendiğini ve 17 Aralık sürecinin yaşandığını ifade etti. Bu sürecin de kısa süreli olsa da kafa karışıklığına yol açtığını belirten Babacan, şunları kaydetti:
“Çok şükür onu tamamen aşmış durumdayız. Artık hukuki bir süreç var ve herkes hukuk karşısında hesap verecek. Tüm bunlara rağmen biz geçen yıl yüzde 4 büyümeyi yakaladık. Zaten hedefimiz yüzde 4’tü ve 4’le bitirdik. Bu yıl ilk çeyrek büyümemiz yüzde 4,3. Yılın tamamına ilişkin de yüzde 4’lük hedefimizi koruyoruz. Bugün itibarıyla o hedefle ilgili bir revizyon ihtiyacımız yok. Aşağı yönlü belki bazı risklerden bahsedilebilir ama hükümetimizin resmi hedefi olan yüzde 4’ü değiştirecek şu anda bir tablo yok. Ne etkileyecek bunu yılın geri kalan kısmında? Özellikle Irak pazarı. Irak’taki gelişmeler ve oraya olan ihracatımızın gidişatı, büyümemize artı eksi bir miktar etkide bulunabilir. Ukrayna ve Rusya’ya olan ihracatımız negatif seyrediyor ama bunun yanında da Avrupa’da daha olumlu gelişmeler var. Almanya, İtalya, Fransa, İspanya ve İngiltere gibi büyük pazarlara olan ihracat, yüzde 10 ila 20 arasında artmış durumda. Dolayısıyla yakın çevredeki sıkıntıları Avrupa pazarı biraz telafi ediyor. Tüm bunlar, en iyi senaryo ile en kötü senaryoyu ihracat açısından değerlendirdiğinizde büyümemize bunun etkisi maksimum yüzde 0,3-0,4 puan olabilecek şeyler. Yani ana bakış açımızı değiştirecek bir trend görmüyoruz.”
“1 yılda 1 milyon 400 bin ilave istihdam oluştu”
Türkiye’deki tasarruf oranlarını da değerlendiren Babacan, Türkiye’nin bugün itibarıyla çok açık bir ekonomi olduğunu söyledi. Bu kadar açık bir ekonomide de çok dikkatli olunması gerektiğini belirten Babacan, Türkiye’nin ekonomik yapısının tümüne bakıldığında cari açığın, belki de en önemli kırılganlık alanı olduğunu ifade etti.
Genelde siyaseten olumsuzlukların çok konuşulmadığını ancak daha gerçekçi yapılan değerlendirmeleri faydalı gördükleri için bunları söylediklerinin altını çizen Babacan, aksi halde istihdamda çok olumlu gelişmelerin olduğunu bildirdi. Nisan 2013’ten Nisan 2014’e kadarki dönemde Türkiye’de 1 milyon 400 bin ilave istihdam oluştuğunu vurgulayan Babacan, “Bu, şimdiye kadar hiç görmediğimiz yükseklikteki rakamlar” dedi.
Babacan, bunun da Türkiye’deki güven ortamının devam ettiğini gösterdiğini ifade etti.
“BES’te 30 milyar liranın üzerinde fon oluştu”
Cari açıkla mücadelenin bir amacının da özel sektörün dış borcunun kontrolsüz şekilde artmasını önlemek olduğunu belirten Babacan, buna sebep olan önemli iki unsurun da enerji fiyatları ve tasarruf oranlarının düşüklüğü olduğunu söyledi.
Tasarruf oranlarının artırılması için Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) gibi bazı yapısal adımlar atıldığını anlatan Babacan, şöyle devam etti:
“BES’te şu anda 30 milyar liranın üzerinde bir fon oluşmuş durumda. Çok ciddi bir fon oluştu, hızla büyümeye de devam ediyor ve 4 milyon 600 bin vatandaşımız gönüllü olarak bu sisteme girdi. Bu tür yapısal düzenlemeler önemli ve önümüzdeki dönemde sermaye piyasaları başta olmak üzere tasarruf oranlarını artırmak için hazırlıklarımız hızla devam ediyor. Bunu hem Borsa İstanbul, SPK yapıyor hem de yeni kurulan Sermaye Piyasaları Birliği yeni fikirler üretiyor. Bunların hepsi önümüzdeki aylarda masaya yatırılacak ve kararlar verilecek.
‘Yapısal olarak değil de kısa vadede ne yapabilirsiniz?’ diye baktığınızda da biz Türkiye’deki kredi hacminin çok hızlı genişlediğini tespit ettik ve bu konuda kararlar aldık, uygulamalar başlattık. Şu an itibarıyla baktığınızda kredi hacmindeki büyüme yıllık bazda ortalama yüzde 17’ye inmiş durumda, yüzde 35’ti bu. Burada tüketici kredileri yüzde 11,6 artarken, KOBİ kredileri yüzde 25 artmış durumda.”
“Ağustos böceği gibi değil, karınca gibi çalışalım”
Aldıkları önlemlerle bankacılık sistemini, üretimi, ihracatı, yatırımı finanse etmesi için yönlendirdiklerini anlatan Babacan, tüketici kredileri konusunda ise daha dikkatli olunması gerektiğini ifade etti. Bu konuda aldıkları tedbirlerin de işe yaradığına dikkati çeken Babacan, “Örneğin yıl başında vatandaşlarımızın taksitli kredi kartı borcu yaklaşık 46 milyar lira civarındaydı. Bu rakam 34-35 milyar liraya inmiş durumda. Bu, güzel bir trend. Biz hep diyoruz, tüketim önemlidir ama kazandığımızı orantılı şekilde tüketelim. Bir verim ekonomisi olalım ama israf ekonomisi olmayalım” diye konuştu.
Alınan kredilerin hızlı tüketilen ürünlere yönlendirilmesinin, ekonomiye sıkıntı getirdiğini belirten Babacan, konut kredilerinde ise bir sıkıntı olmadığını söyledi. “Borç yiyen aslında bir süre sonra kendi kesesinden yiyor” diyen Babacan, hak edilmeyen bir refah yaşamaya çalışmanın, sadece borcu artırdığını kaydetti. Babacan, “Ağustos böceği gibi değil, karınca gibi çalışalım, hep yarınları düşünelim, çocuklarımızın, torunlarımızın Türkiye’si için de politika üretelim diyoruz” ifadelerini kullandı.
Yeni Hazine Müsteşarı adayları oluştu
Hazine Müsteşarlığına yapılacak atamaya yönelik bir soru üzerine, İbrahim Çanakçı’nın 11 yılı aşkın bir süredir Hazinenin başında olduğunu anımsatan Babacan, kendisinin çok çok başarılı bir dönem çıkardığını, uluslararası kuruluşlar nezdinde olumlu bir bakış açısı kazandığını, dünya iktisat çevresinde geniş çevresi oluştuğunu söyledi.
Türkiye’nin IMF’de ilk defa böylesine güçlü bir pozisyonu oluştuğuna işaret eden Babacan, Çanakçı’nın İcra Direktörü olarak görev yapacağını ifade etti. Babacan, Türkiye’nin kredi alan taraftan veren tarafa, yönetilen taraftan da yöneten tarafa geçtiğini ve bu göreve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın uygun görmesiyle Çanakçı’nın isminin bildirildiğini ve olumlu tepkiler aldıkları kaydetti.
Çanakçı’nın küresel ekonomiye büyük katkılar vereceğine inandığını vurgulayan Babacan, “Kimin Hazine Müsteşarı olacağıyla alakalı taslak çalışmamız, adaylarımız oluştu. Sanırım önümüzdeki günlerde ya da birkaç hafta içerisinde nihai kararı verip, görevlendirmeyi yaparız. Çok iyi yetişmiş arkadaşlarımız var” dedi.
Kamu bankalarının faizsiz bankacılık yapması
Ali Babacan, kamu bankalarının faizsiz bankacılık faaliyetinde bulunması konusundaki soruyu yanıtlarken, Ziraat Bankası, Halkbank ve Vakıfbank’ın birer katılım bankasına sahip olmasını istediklerini söyledi. Babacan, şunları kaydetti:
“Ziraat Bankası bu konuda çalışmaya başladıktan sonra Bank Asya ile görüştü. Henüz bu görüşmeler neticelenmedi ama neticelenirse bizim arzu ettiğimiz bir şey oluşur. Ziraat Bankası, Bank Asya’yı satın alırsa böylece kamunun bir katılım bankası olmuş olur. Bunu arzu ediyoruz. Bankacılık sistemi açısından da bankanın kendisi açısından da olumlu bir sonuç oluşur diye düşünüyoruz açıkçası. Alanla satanın uzlaşması gerekecek ki bu alışveriş oluşsun ama biz hükümet olarak arzu ediyoruz.
Vakıfbank bir ekip oluşturmuş durumda, aşağı yukarı 15-20 kişilik bir ekip. Bir iş planı çıkartıldı ortaya. Halkbank biraz daha geriden geliyor. Bankadaki genel müdür değişikliği, hazırlıkları 3-4 ay ertelemiş oldu. Bu konuda kararımızı ve talimatlarımızı verdik. Her bankanın kendi içiyle alakalı hazırlık süreçleri gerekebiliyor ya da piyasa şartlarının daha müsait olması beklenebiliyor. Biz siyasi kararımızı vermiş durumdayız ve kamunun katılım bankacılığı sektöründe olmasını arzu ediyoruz.”
Katılım bankacılığı konusunda 1-2 maddelik yasal düzenleme gerekebileceğini, hukuki yapının sağlam olması gerektiğini, çünkü Hazine’nin de sermaye koymasına ihtiyaç olduğunu dile getiren Babacan, katılım bankalarını kurarken bankaların kendi bünyesinde sermaye koyması yerine Hazine’nin koyduğu sermaye ile bu bankaların kurulmasını istediklerini ifade etti. Babacan, “Katılım bankacılığı konusunda bazı hassasiyetler var. Bunları da dikkate aldığımızda faizsiz bankayı kurarken faizi sıfır bir Hazine sermayesiyle bunun kurulmasının bankaların algısı açısından, bazı hassasiyetler açısından daha iyi olacağını düşünüyoruz. Torba yasada yetişmese dahi ekim-kasımda yapılacak düzenlemeyle bunun önü açılabilir. Bankalarımızın teknik ve hukuki hazırlıklarının devam etmesinde bir engel değil, sadece Hazine’nin sermaye koyabilmesiyle alakalı bir düzenleme gerekiyor. Tahminim, 2015 sonu itibariyle 3 katılım bankası da faaliyete geçmiş olur” diye konuştu.
Halkbank’ın durumu
Halkbank’ın faaliyetlerine ilişkin sorular üzerine Babacan, 17 Aralıkta halka açık bütün şirketlerin zarar gördüğünü, halka açık olması dolayısıyla Halkbank’ın da ciddi bir değer kaybı yaşadığını, bugün itibariyle bunun fazlasıyla telafi edildiğini belirtti.
Halkbank’ın İran’la olan işlemlerinin aksamadan, aynen devam ettiğini dile getiren Babacan, bankanın yaptığı işlemlerle alakalı bir problem bulunmadığını, iddialar ve devam eden yargı sürecinin bir önceki genel müdüre ilişkin olduğunu ve yargının kararını vereceğini vurguladı.
Bankanın uluslararası itibarının hiçbir şekilde ve hiçbir zaman zarar görmediğini ifade eden Babacan, bankanın, uluslararası ve ABD’nin tek taraflı yaptırımlarına uygun işlemler yaptığını, en ufak bir sorun olmadığını dile getirdi.
Emeklilere yönelik banka promosyonları
Emeklilere yönelik banka promosyon çalışmalarına ilişkin bir soru üzerine Babacan, promosyon çalışmaları müzakerelerinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile kamu bankaları arasında uzun bir süre devam ettiğini söyledi.
Bankaları bu konuda serbest bıraktıklarını dile getiren Babacan, “Herhalde işin aritmetiği çok uygun değil böyle bir uygulama için ki şu ana kadar bir gelişme olmadı. Ne zaman ki hesap, kitap, aritmetik tutar… Memurlar için bankalar arası bir yarışma var. Emekliler için de böyle bir yaklaşım olması lazım diye bekleriz” ifadesini kullandı.
“Borçlara af yok, yapılandırma var”
Torba Yasa ile kamu kurumlarına yönelik borçlara af geleceğine yönelik değerlendirmelerin hatırlatılması üzerine Babacan, düzenlemenin bir af olmadığını dolayısıyla kimsenin borcunu silmediklerini belirtti.
Düzenlemenin “ödeme kolaylığı ve yeniden yapılandırma” olduğunun altını çizen Babacan, şöyle devam etti:
“Kamunun pek çok alacağını biz bu kapsama soktuk. Vergi, sigorta primleri, hatta TEDAŞ’ın özelleştirme öncesi elektrik alacakları, odaların kendi üyelerinden olan aidat alacakları… Bunların hepsi yeniden yapılandırma kapsamında. Torba yasa, komisyon ve Genel Kurul aşamasında görüşülürken yeni ilaveler geldi. Bu önerileri de biz önergelerle hem komisyon aşamasında ekledik hem Genel Kurul aşamasında yine birkaç önerge olacak.”
Yeni Belediye Yasasının yürürlüğe girmesinin ardından kapatılan bazı belediyelerin borçlarının kapatılmayan belediyelere devredildiğini kaydeden Babacan, söz konusu borçların yeniden yapılandırılması ile ilgili bir maddenin eklenmesinin de gündemde olduğunu bildirdi.