Başbakan Vekili ve Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, “Çözüm süreci konusunda bugün olumlu bir hava var. HDP heyetiyle görüşmemiz. Bu gerçekten bence de önemli. Çünkü bu dediğim gibi asırlık, kangren olmuş, kronik bir sorunu çözmek kolay değil. Bu akşamdan sabaha olmuyor, sabır gerektiriyor. Kararlılık gerektiriyor, samimiyet gerektiriyor. Bu yeni süreçte bir kere herkesin yaşananlardan ders çıkarması önem taşıyor” dedi.
AA Editör Masası’na konuk olan Akdoğan, AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk ile editörler, bölge müdürleri ve dünyanın çeşitli merkezlerindeki muhabirlerin sorularını yanıtladı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katılımıyla Dolmabahçe’de Akil İnsanlar Heyeti ile yapılan görüşmede kendisinin de yer aldığı hatırlatılarak, “Özellikle Kobani bahanesiyle çıkan olayların ardından akil insanların bundan sonraki süreçte rolü ne olacak, ne tür çalışmalar planlanıyor? Akil insanlar tekrar ne zaman sahaya inecek?” sorusunun yöneltilmesi üzerine Akdoğan, akil insanların o dönemde yüklendikleri fonksiyonu yerine getirdiklerini hatırlattı.
Heyetlerin çalışmalarına ilişkin bilgi veren Akdoğan, şunları söyledi:
“Aslında o dönemde görevleri bitmişti. Ama bu bir misyon, ruh, heyecan, arzu. Bu bitmiyor. Diyelim ki, bu son Kobani hadiseleri yaşandığında birçok akil insan bölgeye gittiler bir görev beklemeden, heyet olarak değil münferiden. Bunu bir misyon olarak üstlenip hala devam ettiren arkadaşlarımız var. Bütün vatandaşlarımızın mesuliyetidir bu konuda katkıda bulunmak. Bu heyette yer alan insanlar da bu sorumluluk gereği bu süreçte rol üstlenmeye devam ediyorlar kişisel olarak. Ama şu anda Akil İnsanlar Heyeti’ne yeni bir görev verilmesi veya yeniden böyle bir heyetler oluşturulup birtakım roller yüklenilmesi bugün için gündemimizde yok. Ama konuşulan konular bunlar. O gün de kendileri bunun normalde tamamlandığını ama yeni dönemde belki farklı gruplarla, kişilerle, amaçlarla bu heyetlerin görev yapabileceklerini söylediler. Bu gerçekten olabilir. Konu farklı olabilir. Akil insanlardan bazı arkadaşlarımız farklı birtakım süreçlerde, farklı sorunların çözülmesi için devreye girebilirler. Çözüm Süreci’nde yine içinde akillerin de olduğu ama başkalarının da olduğu yeni birtakım mekanizmalar gündeme gelebilir. Bu mümkündür. Bu yüzden ‘Olacak’ veya ‘Olmayacak’ demek doğru değil.”
Akil İnsanlar Heyeti’nin önemli bir misyonu yerine getirdiğini vurgulayan Akdoğan, “Bundan sonra da bu tür yapılanmalar, yani demokratik sistemlerde sorun çözmede, bu tür mekanizmaların devreye girmiş olması önemli bir kazanımdır. Türkiye’nin buna alışması, öğrenmesi önemli bir durumdur. Bundan sonra da bu tür mekanizmalar devreye girebilir” diye konuştu.
“Üzerimize düşen ne varsa yapıyoruz”
“Çözüm Süreci kesildi mi, durdu mu konularındaki muhatap sadece hükümet değildir. Bu konuda özellikle karşı tarafın özellikle HDP siyasi bir parti olarak sorumludur, Kobani olaylarını tahrik ederek de bu işin sorumluluğunu yerine getirmemiştir” söylemiyle hükümetin, konuyla ilgili bakış açısını değiştirdiğinin görüldüğünün ifade edilmesi ve böyle bir değişikliğin söz konusu olup olmadığının sorulması üzerine Akdoğan, böyle bir şeyin var olduğunu söyledi.
Akdoğan, şöyle devam etti:
“Biz gerçekten iyi niyetli olarak, büyük riskler alarak büyük bir cesaret ve kararlılıkla çok ileri adımlar attık. Çözüm Süreci ile ilgili komisyon kurduk, Meclis’te çalışmalar yaptık, çerçeve yasa hazırlandı bunun Bakanlar Kurulu talimatı hazırlandı. Biz üzerimize düşen ne varsa yapıyoruz. Ama karşımızda sürekli farklı taktikler izleyen, oyalamaca yapan, verdiği sözleri tutmayan bir yapı var. Türkiye’yi terk ettiler mi? Etmediler. Tamam, terör olaylarında bir düşüş oldu ama şiddet, asayiş olayları, yol kesmeler bunlarda hiçbir düşüş olmadı. Bu yüzden daha önce gelinen noktada biz yapılması gerekenleri yaptık, sözümüzde durduk ama başkalarının bir şekilde ayak dirediğini, yan çizdiğini, söylediklerini yapmadığını gördük. Bu da tabii psikolojik olarak toplumda ciddi bir tepki oluşmasına sebep oldu, HDP ve örgüt üzerinde. Özellikle Kobani olaylarından sonra yaşanan şiddet, 40 civarında insanın ölmesi kabul edilebilir bir durum değil.”
Bu olayların ardından bölgede kamuoyunda, toplumsal bir farkındalık oluştuğunu belirten Akdoğan, “Bir kamuoyu var artık ve bu yaşananlara tepki gösterdiğinde işin gidişatını değiştirebiliyor. Birtakım hadise yapıyorsunuz, ortalığı yakıp yıkıyorsunuz ve kamuoyu çıkıyor diyor ki ‘Siz yanlış yaptınız’. Bunun üzerine onlar geri adım atmak, pozisyonunu yeniden değerlendirmek zorunda kalıyor. Bu demokrasimiz için önemli bir kazanımdır. Böyle bir toplumsal tepki burada geri adım attırmıştır” dedi.
HDP heyeti ile görüşme
Hükümetin gerekeni yaptığını, “örgütten daha ciddi bir samimiyet beklentisi olduğunu” belirten Akdoğan, şöyle devam etti:
“Ben bunu kaç yıldır yazıyorum, çiziyorum: ‘Bu olaylar da eylemsizlik kapsamına alınmalıdır. Yoksa bunlar süreci zehirliyor’ diye. Gelinen noktada bunlar bu kapsama alınacaktı ama alınmadı. O zaman, işini yapmayan hükümet değil. Burada hep hükümete tek taraflı olarak ‘Şunu yap, bunu yap’ baskısı, dayatması içerisine girmek doğru bir yöntem değil. Televizyonda konuşan bazı arkadaşlar, siyasetçi arkadaşlar hep hükümetin ne yapacağını anlatıyor. Peki siz ne yapacaksınız? Tek bir cümle kurmuyorlar, ‘Biz de şunu yapacağız’. Böyle bir süreç olur mu? Siz önce kendinizin ne yapacağını söyleyin. Başkalarına habire görev vermek yerine siz ne yapacaksınız arkadaş? Dediklerinizin ne kadarını yapıyorsunuz. Bu noktada şu anda daha farklı bir psikolojik evrede olduğumuz söylenebilir.”
Bugün HDP heyetiyle yapacağı görüşmede, “takvimlendirme, heyetin genişletilmesi’ gibi gündemlerin olup olmayacağının sorulması üzerine Akdoğan, “Gündemsiz bir görüşme, toplantı olmaz. Elbette bir gündemi var ama bu gündem, o heyetle yapacağımız görüşmenin gündemi basınla yapacağımız görüşmenin gündemi değil” karşılığını verdi.
“Toplumda çok ciddi bir destek var”
Çözüm Süreci’nde bugün olumlu bir havanın bulunduğunu dile getiren Akdoğan, şu açıklamalarda bulundu:
“Çözüm Süreci konusunda bugün olumlu bir hava var. HDP heyetiyle görüşmemiz. Bu gerçekten bence de önemli. Çünkü bu dediğim gibi asırlık, kangren olmuş, kronik bir sorunu çözmek kolay değil. Bu akşamdan sabaha olmuyor, sabır gerektiriyor. Kararlılık gerektiriyor, samimiyet gerektiriyor. Bu yeni süreçte bir kere herkesin yaşananlardan ders çıkarması önem taşıyor. İkincisi samimi ve dürüst olmak çok büyük önem taşıyor, iyi niyetli olmak, kararlı olmak, risk almak, konjonktürel gelişmelere takılmamak, siyasi hesaplara bu süreci kurban etmemek, bunlar önem taşıyor.
Ama neticede toplumda çok ciddi bir destek var. Bu destek çerçevesinde herkesin daha sorumlu davranması, daha duyarlı, sağduyulu davranması gerekiyor. Bunun temel zeminlerinden biri diyalogdur. Bu diyaloğu biz hayata geçiriyoruz. Diğer temel zemin de süreç açısından eylemsizliğin çok boyutlu olarak gerçekçi şekilde tüm yönleriyle hayata geçmesidir. Bunların üzerinde bu süreç yükselecektir, somut birtakım adımlarla.”
Çözüm Süreci’nin temelini diyaloğun oluşturduğunu, ortada bir sorun varsa bunu demokrasi yöntemiyle, demokratik sistem içinde çözmeye çalışmanın doğru olacağını vurgulayan ve bunun zemininin de görüşme, diyalog, temas ile güçleneceğini belirten Akdoğan, “Bu yüzden HDP heyetiyle yaptığımız görüşmeler önem taşıyor. Süreç bayram öncesinde çok iyi bir noktaya gelmişti. Üzerinde anlaşılan hususlar vardı. Son dönemde özellikle bölgede yaşanan birtakım sıkıntıların geride kalması noktasında örgütün adım atması gerekiyordu. Asayiş, şiddet olayları bunların durması, yol kesmeler, adam kaçırmalar vesair bunların durması konuşulmuştu. Tam bu noktada, iyi bir gelişme olacak diye ümit ettiğimiz bir aşamada Kobani olayları, arkasında yaşanan bu şiddet, Vandalizm, süreci türbülansa sokmuştu. Daha ileri gitmeyi beklerken, daha geri bir noktaya savrulmuştuk” dedi.
“Türkiye, artık eski günlere geri dönemez”
Akdoğan, HDP heyetiyle bugünkü görüşmesinin, diyalog sürecinin tekrar başlaması açısından önemli olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Bu sürecin temel zemini, daha önce açıklanan eylemsizliğin tüm yönleriyle çok boyutlu olarak hayata geçmesidir. Eylemsizlik sadece karakol basmamak değildir. Her türlü şiddet ve asayiş olayı da ‘terör eylemleri’ başlığı altında değerlendirilmesi gereken olaylardır. Bu yüzden yol kesme, haraç alma, iş makinesi yakma her türlü eylem şekli, kırsalda veya şehir merkezinde, bunların hepsine son verilmesi ve tam anlamıyla gerçek bir eylemsizliğin hayata geçmesi temel zemindir. Bu zemin üzerine bir şey inşa edilecektir, bu noktada da biz kamu düzeni ve güvenliğinden taviz vermeden tek bir vatandaşımızı bile bölgede ezdirmeden, hepsinin hakkını, hukukunu koruyarak bu süreci devam ettirmek durumundayız. Şu an öne çıkardığımız temel hassasiyet, öncelikli hassasiyet budur. Bunu da herkes doğru anlamalıdır. Bu 90’lara dönmek, eski Türkiye’ye dönmek anlamına gelmemektedir. Türkiye, artık eski günlere geri dönemez. Eski hal muhal; yeni hal, yeni Türkiye. Burada biz artık hem Çözüm Süreci’ni devam ettirmek hem de bölge insanını hiçbir örgüte veya herhangi bir kesime ezdirmeden, herhangi bir ceberut yapıya veya odağa ezdirmeden bu süreci götürmek durumundayız. Çünkü bölge halkından bu süreçte görüşmediğimiz neredeyse kimse kalmadı, belediye başkanları, milletvekilleri, STK’lar, sendikalar, herkes öncelikli olarak devletten bir düzen ve güvenlik beklentisi içerisinde. Bu da önemli bir kırılma noktasıdır. Daha önce eleştirilen, birçok olumsuzluğun müsebbibi gibi görülen devletten bugün güvenlik ve düzen talep edilmesi önemli bir aşamadır, bu psikolojik bir kırılma noktasıdır.”
“Süreçten maksat; terör örgütünün teröre son vermesi ve silah bırakmasıdır”
Başbakan Vekili Akdoğan, terörün yaşandığı bölgelerde bugün “devlet, hükümet” denilince akla “hizmet, proje, icraat, hak ve özgürlüğün geliştirilmesi” geldiğine işaret ederek, devletin bölgede artık şefkat ve merhamet eliyle var olduğunu, buna karşılık “terör örgütünün de zulmeden, baskı yapan, şiddet uygulayan, zorla para alan, çocuğunu kaçıran” olarak bilindiğini söyledi.
Yeni dönemde bölgede özellikle kamu düzeni ve güvenliği konusunda ilave tedbirler geliştirilmesiyle ilgili çalışmalar yapıldığını, Meclis’e gönderilen bu tedbirlere yönelik tasarıların bir an önce yasalaşmasını istediklerini belirten Akdoğan, “Bunlar Avrupa Birliği standartlarını geriye götürmeyecek, bizi eski Türkiye’ye geri döndürmeyecek düzenlemelerdir” dedi.
Çözüm Süreci’nde nihai sonucun örgütün silah bırakması olduğuna dikkati çeken Akdoğan, “Süreçten maksat; terör örgütünün teröre son vermesi ve silah bırakmasıdır, ulaşılması beklenilen hedef budur. Bu yüzden bu hayal gibi görülecek bir şey değil, zaten ulaşılması istenilen hedeftir, amaçtır” diye konuştu.
“Herkes taşın altına elini koymalıdır”
Demokratik Açılım Süreci, Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci ve Oslo sürecinin ardından bugünlere gelindiğini anlatan Akdoğan, şöyle konuştu:
“Bütün bu süreçler iki ayaklıydı. Bir ayağında demokratikleşme vardı, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi, Kürt meselesi dediğimiz çok boyutlu sorunlar kümesinde genel bir rahatlama sağlanması. Diyelim ki ekonomik geri kalmışlık var veya geri bırakılmışlık var sosyoekonomik tedbirlerle, icraatlarla, projelerle bunların üzerine gittik veya sosyal politikalarla. Hükümet, inkarcı anlayış, yok sayan, ret eden, dışlayan siyasi anlayışı da paradigmayı değiştirip kabul eden bir yaklaşımla davrandı ve demokratik reformlarla sorunun bu kısmını çözmeye çalıştı. Ama bir de ortada örgüt var, elinde silah olan, sağa sola saldıran, terör meselesi dediğimiz mesele. Bütün bu geçtiğimiz süreçlerde demokratikleşme boyutuyla hükümet gerçekten çok ciddi adımlar attı, ama ortada bir de bu örgütün silahsızlandırılması meselesi var. Terörün son bulması meselesi, çözüm sürecinin zaten amacı bu noktaya ulaşmak. Bu noktada kim, ne tür katkı yaparsa yapsın bu olumlu algılanacak bir durumdur. Herkes taşın altına elini koymalıdır, herkes bu hedefe kilitlenmelidir, bu süreçte tüm bölgedeki STK’lar, partiler, kanaat önderleri, cemaatler kim varsa söyleyecek sözü olan bu sürecin paydaşıdır ve sürecin muhatabıdır. Ama ortada bir örgüt olduğu için o örgüte sözü geçecek olanların yapacağı çağrılar elbette daha farklı bir anlam taşır.”
“Türkiye’nin sorunu çözeceğine dair paniğe kapılan ülkelerin farklı yöntemleri devreye koyduğunu gördük”
Yalçın Akdoğan, terör örgütünün geçen baharda Türkiye’yi terk etme noktasına geldiğini, bu konuyu açıkladığını, ama o süreçte yaşanan birtakım hadiselerin bunu akamete uğrattığını ifade ederek, “Dev projeler hayata geçirdik 3. köprü, 3. havalimanı, Marmaray vesaire, arkasından Türkiye’nin şaha kalkmasını hazmedemeyen birtakım çevreler ve terör meselesinin de çözüleceği konusunda paniğe kapılan, Türkiye’nin kendi iradesiyle bu sorunu çözeceğine dair paniğe kapılan ülkelerin farklı yöntemleri devreye koyduğunu gördük” değerlendirmesinde bulundu.
Terör örgütünün Türkiye’yi terk edeceği konusu ciddiye alınmaya başlanınca Gezi olaylarının yaşandığını, arkasından farklı olaylar bahane edilerek farklı çevrelerin bir kalkışmayı denediğini, bu konjonktürel durumun da örgütün daha farklı tavır takınmasına sebep olduğunu anlatan Akdoğan, “Bu hükümet acaba gidici mi?’ gibi farklı hesaplar devreye girmeye başladı ve Türkiye’yi terk etme durumuna son verdiler. Normalde bu gelişmeler siyaset kurumunu etkiler, siyaset kurumu bakar, rüzgara göre farklı tavırlar takınabilir, nem kapabilir, ama siyaset kurumu çok kararlı duruyor, seçime endeksli hareket etmiyor, siyasi gelişmelere, başka birtakım gelişmelere endeksli hareket etmiyor, süreci kurban etmiyor, her şeyin üzerinde bunu tutarak yol yürüyor, ama buna rağmen konjonktürel gelişmelerden çok fazla etkilenen bir örgüt var. Gezi olayları mı oldu, 17 Aralık mı oldu, bölgede Kobani gelişmesi mi oldu, bir şekilde her gelişmenin efekte ettiği, farklı yönlendirdiği, farklı psikolojilere savurduğu bir örgüt var, bu yüzden süreçte birtakım sıkıntılar yaşandığını da gördük” ifadelerini kullandı.
“Son derece sorumsuz açıklamalar”
“Afrin düşerse Çözüm Süreci akamete uğrar” şeklinde açıklamalar yapıldığının anımsatılarak “HDP ikinci bir Kobani oluşturmak istiyor mu? Afrin’in çözüm süreciyle bir ilgisi var mı?” sorusuna Akdoğan, şöyle yanıt verdi:
“Konjonktürel gelişmeler veya bölgesel gelişmelerden etkilenen, bu etkilenme bazen efekte olma, dış mihraklar tarafından yönlendirme şeklinde ortaya çıkabiliyor veya kendi psikolojisinin, önceliklerinin değişmesi şeklinde ortaya çıkabiliyor, ama bir etkilenme durumu var. Türkiye’de yaşanan bir süreçle, dünyanın herhangi bir yerindeki gelişmeyi doğrudan birbirine endekslemek sağlıklı bir yaklaşım değil. Biz, Türkiye’nin bir meselesini çözmeye çalışıyoruz, başka ülkelerin benzer meselelerini çözmeye çalışmıyoruz, Irak’ın, Suriye’nin veya İran’ın. Buralarda da bunun türevi olan, benzeri olan birtakım meseleler var, uzantılar var. Bunların hepsini çözmek gibi bir şeyimiz yok, bu bir devletin de işi değildir. Türkiye kendi sorununu, kendi iç meselesini çözmeye çalışıyor. Bundan dolayı diğer ülkelerdeki gelişmeleri buna endekslemek sağlıklı bir yaklaşım olmaz. Bu açıklama HDP’lilerden gelmedi, Kandil’den geldi. Son derece sorumsuz açıklamalar.”
Akdoğan, Çözüm Süreci’nin yerli ve Türkiye’nin kendi iradesiyle hayata geçirdiği bir süreç olduğuna dikkati çekerek, üçüncü bir ülkenin sürece müdahil olmasının geçmişte, Oslo sürecinde, olumsuzluklarını yaşadıklarını, bu yüzden farklı bir ülkenin, mekanizmanın, yapının süreçte yer almasını doğru bulmadıklarını, Türkiye’nin kendi imkan ve kabiliyetleriyle bu süreci devam ettireceğini söyledi.
“Çözüm Süreci tam iyi bir noktaya gelmişken örgüt su kaynattı”
Yalçın Akdoğan, değerlendirmelerine şöyle devam etti:
“Afrin konusunda, Kobani gibi benzer bir dayatma olur mu, süreci etkiler mi? Bu yüzden zaten biz Kobani olaylarında dedik ki ‘Bugün Kobani’yi bahane edersiniz, yarın bunun Afrin’i var, Kamışlı’sı var, bu doğru bir yöntem değildir’. Başka ülkelerdeki gelişmelerin hepsinin faturasını Türkiye’ye kesmek, süreçle ilişkilendirmek sağlıksız bir yaklaşım. Burada tabii bazıları da bunu böyle bir lego oyunu sanıyor, Afrin’i, Kobani’yi, Türkiye’de bazı mahallelerde direniş çağrısı yapıyor, böyle bir ilişkilendirme çabası içerisindeler. Açık söyleyeyim, biz böyle bir şeye izin vermeyiz arkadaşlar. Türkiye topraklarında, vatan topraklarında herhangi bir ameliyata izin vermeyiz, böyle bir yaklaşım içerisine girenler de Türkiye’nin farklı bir yüzünü görürler. Burada son dönemde bu Kobani’nin bahane olarak kullanılmasında şöyle bir durum da var; Çözüm Süreci tam iyi bir noktaya gelmişken örgüt su kaynattı. Asayiş olayları, şiddet olaylarının durdurulması gereken bir aşamadaydık. Çünkü örgüt bölgede bu işleri yapmadığı takdirde, baskı ve şiddet uygulamadığı takdirde tutunamayacağını, halk desteğini kaybedeceğini düşünüyor. Bu yüzden de bundan vazgeçmek istemiyor. Bunun bahanesi de Kobani olayları oldu.
Gelinen noktada görülmesi gereken irade, yani sen bu işi yapmak istiyor musun, istemiyor musun? Bu baskı, şiddet, bölgede uyguladığın ceberut anlayış, bunu bırakacak mısın bırakmayacak mısın? Temel zemin budur. Bu olmadıktan sonra ‘Biz çözüm istiyoruz’ lafı boş bir laf olur. Bunun ön zemini, temel zemini bu olayların bırakılmasıdır. Örgüt niye bırakmadı? Bir; bunlardan vazgeçmesi halinde tutunamayacağını, etkisizleşeceğini düşünüyor. İki; silah bırakma fikriyatı dediğimiz olay, yani Öcalan’ın Nevruz’da yaptığı çağrı neydi? Silahlar sussun, fikirler konuşsun. Bu bir silah bırakma fikriyatının oluşması önemli bir şeydir. Bu bir paradigma değişikliğidir, ama gelinen noktada bölgede silahın tekrar geçer akçe olduğu gibi bir algı var. Birtakım yeni örgütler var, bölgede ciddi çatışmalar var, silah bu şekilde hala burada önemli, silah üzerinden biz bir şeyler yapabiliriz anlayışı… Bunun da örgütün kimyasını bozduğunu görüyoruz. Silahı bırakırsa burada etkili olmayız yaklaşımı, silahın tekrar ön plana çıkması, ilk baştaki paradigma yani silahların yerine demokratik yöntemle bu işler, yaklaşımı da zehirleyen bir durum. Dış yönlendirmelerin de bu süreçte özellikle bölgesel gelişmelerde Türkiye’yi baskı altına almak, belki etkisizleştirmek, belki farklı yönlere sevk etmek için farklı birtakım dış odakların da Kandil üzerinden böyle bir manipülasyon içine girdiği düşünülebilir.”
İç Güvenlik Refomu
Başbakan Vekili Akdoğan, İç Güvenlik Reformu ile hükümetin, güvenlik temelli politikalarda geriye dönüşe olanak sağladığı şeklinde eleştirildiğinin hatırlatılması üzerine, “Güvenlik temelli bir noktaya geri dönmüyor Türkiye. Türkiye, Avrupa Birliği sürecini devam ettiren bir ülke” dedi. Yapılan her düzenlemenin Bakanlar Kurulu’nda Avrupa Birliği standartları açısından masaya yatırıldığını belirten Akdoğan, “Her yasa tasarısı bir şekilde AB normlarıyla check edilir. Geriye gidiş değil, bizim her adımımız ileriye dönüktür. Ama burada güvenlik tedbirlerinde birtakım boşluklar oluştuğunu görüyoruz. Bunları gerçekleştirmek Avrupa standartlarının gerisine gitmek değildir. Birçok Avrupa ülkesinde bunların çok daha ileri adımları var” diye konuştu.
ABD’de polisin en ufak tepkiye çok sert müdahalede bulunduğuna dikkati çeken Akdoğan, “Ama Türkiye’de siz bir aracı, içinde diyelim ki uyuşturucu veya silah olduğunu düşünüyorsunuz, bagajını açıp bakamıyorsunuz. Böyle terörle mücadele yapılamaz” diye konuştu.
Bu yüzden söz konusu tedbirlerin geliştirilmesinin gerektiğini dile getiren Akdoğan, şunları söyledi:
“Burada terörle mücadele ederken tabii, ‘Siz bir taraftan Çözüm Süreci’ni yapıyorsunuz bir taraftan da mücadele mi edeceksiniz’. Bir taraftan hukuksuzluk devam ediyorsa elbette ona karşı tedbir almanız, vatandaşınızı korumanız gerekir. Kamu düzenini korumanız gerekir. Bu anlamda birtakım tedbirlerin alınması gerekiyor. Diğer konu da yeni bir konu değil. Eskiden daha çok sivilleşme, demokratikleşme bağlamında çok önemsenen, sembolik değeri olan bir konu olarak hep gündeme geliyordu. Bugün de böyle bir anlamı var elbette. Ama bugün daha çok teknik zorunluluklar, işleyiş açısından bir normalleşme gerekiyor. Zaten İçişleri Bakanı’na bağlı. Bu fiili durumun yasal karşılığının da olması gerekiyor. Bu noktada tabii jandarma teşkilatı böyle kır polisi gibi adeta, tabii şehir içinde de görev yapabilir. Böyle bir yeniden yapılandırmaya gitmesi, yeni bir düzenlemeye gidilmesi konusunda bir ihtiyaç var. Kendilerinin de bundan hoşnut olacağını düşünüyorum açıkçası.”
Akdoğan, bölgedeki sivil toplum örgütleri ve sendikaların da Çözüm Süreci’nin paydaşı olduğuna dikkati çekti.
“Lobiler harekete geçti”
IŞİD ile mücadele kapsamında planlanan eğit-donat faaliyetinin detayları ve Kobani’deki çatışmaların son durumuna ilişkin sorular üzerine Akdoğan, IŞİD konusunun kara propagandaya çevrildiğini belirtti.
Türkiye aleyhinde bir medya manipülasyonu yapılarak zarar verici birtakım çalışmaların gerçekleştirildiğini hatırlatan Akdoğan, şöyle konuştu:
“Lobiler harekete geçti, Türkiye’yi nasıl baskı altına alabiliriz, nasıl yönlendirebiliriz, istediğimiz güzergaha nasıl çekebiliriz? Bunların hiçbirine biz eyvallah etmedik. IŞİD konusunda Türkiye’nin tavrı nettir. Terör örgütü olarak Bakanlar Kurulu tarafından ilan edilmiştir ve onun ötesinde bütün bu, Türkiye’den yabancı, silahlı savaşçıların geçmesi konularında Türkiye’nin kararlı duruşu da bellidir. Türkiye’nin bu tür örgütlere kesinlikle yardım yapmadığını artık herkes biliyor. Bu yüzden bu kara propaganda da şu anda anlamını kaybetti. Bunu sadece terör örgütü ve yandaşları zaman zaman yapabiliyorlar. Ama kesinlikle bu konuda Türkiye’nin tavrı nettir. Ne böyle bir yardım yapar, ne sempatiyle bakar, bu iki ayrı anlayıştır. AK Parti’nin felsefesiyle bu tür örgütlerin felsefesi birbirine taban tabana zıttır. AK Parti zihniyeti bunun panzehiridir. Bunlar iki farklı yoldur, yöntemdir. Bu yüzden yan yana gelmeleri, birlikte anılmaları bile akla zarar bir durumdur. Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir. IŞİD ile mücadele, bizim burada söylediğimiz şudur: Suriye konusunda kapsamlı bir gelecek senaryosu olmadan tek bir örgütle mücadeleye kalkmak, onu bir şekilde zayıflatmak meseleyi çözmez. Daha kapsamlı bir Suriye planı olması lazım ki orada birbiriyle savaşan bir sürü grup var. Bataklığı kurutmazsanız sadece onun sonuçlarıyla mücadele ederek sorunu ortadan kaldıramazsınız. Türkiye’nin dediği budur. Bu yüzden şu anda kapsamlı bir Suriye planı, gelecek senaryosu, tatminkar bir senaryo ortada yok ama Türkiye’nin tezlerine yavaş yavaş yaklaşıldığı anlaşılıyor.”
“Türkiye’ye çok haksızlık etmemek lazım”
Özelikle Esed konusunda biraz daha farklı noktaya gelinmeye başlandığına dikkati çeken Akdoğan, “Bu da önemli bir durum. Onun ötesinde IŞİD ile mücadele konusunda acaba kim ne kadar çaba gösteriyor? Bu kısa vadede çözebilecek bir eylem planları, senaryoları var mı? Geçtik, Suriye’nin geleceğiyle ilgili kapsamlı bir plan görmeyi. IŞİD ile mücadele konusunda ne kadar samimiler, ne kadar kapsamlı kısa vadeli bir plana sahipler? Bu konuda Türkiye hep ‘Buyurun gelin ne yapılacaksa birlikte yapalım’ diyor. Ne kadar Türkiye’nin buradaki söylemlerine yaklaşan bir tavır içerisindeler? Bu yüzden Türkiye’ye çok haksızlık etmemek lazım” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin bu konuda elinden gelen çabayı gösterdiğini vurgulayan Akdoğan, şunları kaydetti:
“Bu eğit-donat meselesi, diğer konular, bu uzlaşılabilen konulardan bir tanesi bu oldu ama onun ötesinde güvenli bölge oluşturulması, uçuşa yasak bölge oluşturulması, bunların olması halinde ciddi bir kararlılık görüntüsü ancak o zaman ortaya çıkabilir, ancak o zaman yapılabilir. Diğerleri, daha uzun vadeli meselelerdir. Yani siz eğitebilirsiniz, donatabilirsiniz ama… Şimdi siz ‘eğitim şart’ diye başlarsanız bu uzun vadeli bir iştir zaten. Uzun vadeli bir projeyle kısa vadeli bir sorunu ortadan kaldırabilir misiniz? Ama bu da bir kazançtır. Geçmişte biz bunu çok zorladık. Geçmişte bu noktaya gelinseydi, o zaman eğit-donat hayata geçseydi şimdi durum bu kadar kötüleşmeyedebilirdi. Bu yüzden bu noktaya gelinmesi de bir kazançtır. Bunun teknik çalışmalarını ilgili kurumlarımız yapıyor.”
“İlk başta bence yanlış pozisyon alınmıştır”
Esed’in uzaklaştırılması konusunda Beyaz Saray ile Pentagon’un görüşlerinin çeliştiği yönündeki ABD basınında yer alan haberler hatırlatılarak, “Son G20 zirvesinde de biraz bu ortaya çıktı. Sizce de bir kafa karışıklığı var mı?” sorusu üzerine Akdoğan, şu karşılığı verdi:
“Kafa karışıklığından mıdır bilmiyoruz ama neticede gelinen noktada durum daha da kötüleştiyse sorun olduğu belli ama burada sadece bir ülkeye bütün sorumluluğu yüklemek, her şeyi ondan beklemek de doğru değil. Neticede çok uluslu yapı, toplum, uluslararası camia burada aynı şekilde bundan sorumludur. Hepsinin taşın altına elini koyması ve birlikte hareket etmesi gerekir. Burada tabii öncü pozisyon da ABD’den bekleniyor bunlar. Temel mesele şimdi bir şeyde baştan gömleği yanlış iliklerseniz sonuna kadar yanlış gidiyor. Ondan sonra düzeltemiyorsunuz. Esed konusundaki tavır yanlış olunca ondan sonra mesele, daha da kriz derinleşerek devam etti. ‘Esed giderse ne olur’ sorusuna mahkum oldu bütün dünya. Bu da İsrail’in temel kaygılarından kaynaklanan bir durum. Daha beteri gelirse ne olacak? Böyle diye diye daha beter bir duruma gelindi, IŞİD diye bir şey çıktı ortaya. Ve bu bir dirayet sorgulamasına sebep oluyor. Bir inandırıcılık sorgulamasına sebep oluyor. Siz bir hafta önce ‘Nereyi bombalayacağız, uçaklar nereden kalkacak? Kimyasal silah bizim kırmızı çizgimizdir, şunu yapacağız’ diyorsunuz, bir hafta sonra bambaşka bir yere geliyor iş. O zaman insanlar elbette sorguluyorlar. Bu yüzden ilk başta bence yanlış pozisyon alınmıştır.”
“Kısa ve orta vadede neticeye ulaştıracak senaryolar”
Net, kısa ve orta vadede neticeye ulaştırılacak senaryoların geliştirilmesinin önemine değinen Akdoğan, şöyle devam etti:
“Gelinen noktada Türkiye’nin tezleri romantik şeyler gibi algılanmıştır. Türkiye sadece kendi milli çıkarını düşünüyor gibi algılanmıştır. Oysa gelinen noktada görülmüştür ki bunların hepsi doğrudur. Ortada halkına zulmeden, kimyasal silah kullanan bir rejim var, yönetim var, bu bütün inandırıcılığını kaybetti. ‘Bu orada dursun ama biz Suriye’de meseleyi çözelim’ demenin hiçbir rasyonel tarafı kalmamıştır. Bu yüzden daha net, daha dirayetli, daha kararlı bir duruş sergilenmesi gerekiyor. Bu uzun vadeye yayılan, oyalamacı anlamında birtakım senaryolarla, eylem planlarıyla değil, burada çok net kısa ve orta vadede neticeye bizi ulaştıracak senaryoların geliştirilmesi gerekiyor. IŞİD ile mücadelede de böyle Esed rejiminin bir şekilde gitmesi ve yeni bir bütün Suriye’deki kesimlerin kabul edeceği bir yönetim oluşması konusunda da aynı şeyi bekliyoruz.”
212 sayılı Basın Kanunu
Ankara ve Erzurum’da gerçekleştirilen basın çalıştaylarının sonuncusunun İstanbul’da yapılacağı anımsatılarak, basın çalışanlarına yönelik yeni bir yasal düzenlemenin seçim öncesinde çıkarılmasının mümkün olup olmadığı sorusu üzerine Akdoğan, bunun mümkün olması için uğraştıklarını ifade etti.
Basın emekçilerinin yaşadığı mağduriyetler, sıkıntılar olduğunun altını çizen Akdoğan, işini kaybedenler bulunduğunu, özel sektörün sendika meselesini bir kenara koyduğunun görüldüğünü söyledi.
212 sayılı Basın Kanunu’nun bir yük gibi görüldüğünü ve bunun dışından bir mekanizma çalıştırılma çabası yürütüldüğünü dile getiren Akdoğan, “Bundan dolayı da birileri ‘acaba bunu biraz yumuşatıp biraz daha ileri adımlar atabilir miyiz’ diye düşünenler olmuş bu çalıştaydan önce. Ben ‘böyle bir şeyi kabul etmem’ dedim. Burada geri adım atmak olmaz. Biz kazanılmış hakları kaybetmeden ileriye doğru mesafe almalıyız” diye konuştu.
“212 sayılı Kanunu birileri yük gibi görüyorsa bunu telafi edecek başka yollar bulalım” diyen Akdoğan, bu çerçevede yapılan çalıştaylara üniversiteler, meslek kuruluşları, gazetecilerin, sektördeki tüm kesimlerin katıldığını ve düşüncelerini söylediğini anlattı. Akdoğan, “Bunu hızlıca bitirip yasama yılı bitmeden yetiştirmeye çalışacağız. Yetişir mi bilmiyorum ama bu neticede önemli bir sorun” dedi.
Gazetecilik mesleğinde hızlı bir yapısal dönüşüm olduğuna işaret eden Akdoğan, teknolojinin hız kazanmasıyla birlikte mesleğin de kabuk değiştirdiğini söyledi.
Teknolojiyle birlikte yeni alanlar ortaya çıktığını, buna yönelik mevzuat eksikliği bulunduğunu belirten Akdoğan, “Yeni yeni sorunlar var. Sektörün zaten kendi klasik sorunları var yıllardır başedilemeyen. Bunları nasıl aşarız diye çalıştaylar yapılıyor. İnşallah seçimden önceye de yetiştirmek istiyoruz. Ama burada kazanılmış hakları geriye götürmeden var olan sorunu nasıl çözebiliriz arıyoruz” diye konuştu.
Yalçın Akdoğan’ın gündeme ilişkin açıklamaları, AA’nın Twitter hesabı üzerinden anlık yayımlandı.