ANKARA- Kanal 5 televizyonunda İbrahim Halil ER tarafından hazırlanıp sunulan Divan sohbetleri programına konuk olan Prof. Dr. Abdurrahman CANDAN, Ramazan ayı ve faziletleri hakkında çok değerli bilgiler verdiler.
Bu yıl pandemiden dolayı Ramazan’ın mahzun ve yetim geçtiğini belirten İbrahim Halil ER, ramazanı bari evimizde güzel bir şekilde ihya etmeliyiz. Buna rağmen, yaşanan virüs salgınından kaynaklanan namazların, cumaların ve teravihlerin camilerde kılınamaması bize aslında daha önceleri ne kadar büyük bir nimete sahip olduğumuzu hatırlatması açısından önemlidir ve biz sahip olduğumuz bu nimetlere şükretmeliyiz diye konuştu.
Programı sunan İbrahim Halil ER, Abdurrahman CANDAN bey’in babaları Abdulcelil CANDAN beyden bahsederek ve rahmet okuyarak programına başladı. Değerli bir alim ve ilahiyatta öğretim görevlisi olan rahmetli Abdulcelil CANDAN bey, bir çok ilmi eser bırakmıştı. Ama onun bıraktığı en büyük eser, oğlu Abdurrahman CANDAN olduğunu söyleyen ER, medeniyetimizde ilim geleneğinin bazı aileler içinde kuşaktan kuşağa aktarıldığını, çocuk babasından ve dedesinden o ilmi ortamı aldığını ve bu ortamda büyüyerek iyi alim olduğunu belirtti. Kadim kültürümüzde alim aileleri, tüccar aileleri, meslek erbabı aileler, asker aileleri ve yönetici aileleri gibi aile meslekleri ve alanları vardı. Çocuklar bu ortamlarda yaşayarak ailelerinin bilgilerini tevarüs ederlerdi. Günümüzde olduğu gibi hasbelkader üniversite sınavında bir puan tutturarak hayata atılmaz, doğdukları tarihten itibaren bu terbiyeye göre yetişirlerdi. Bu durumda ilmi gelenek, bağ kopmaz devam eder. Günümüzde de bunu canlandırmamız gerekir.
İşte Prof. Dr. Abdurrahman CANDAN bey de bu aileye örnek birisidir. Babasının da rahle-i tedrisinde yetişmiş ve onun ilmi mirasını devam ettirmektedir.
Program, İbrahim Halil ER ile Abdurrahman CANDAN arasında karşılıklı müzakere ve sohbet havasında devam etti.
Program aynı zamanda iki çağrı ile sona erdi.
Birincisi, kadim geleneğimizde sultanlar Bayramlarda suçluları af ederlerdi. Programı hazırlayanlar Sn. Erdoğan’dan bu geleneği sürdürmesini ve özellikle kendisine karşı işlenen hakaret suçlarından ceza alanları af etmesini istediler. Af kapsamının geniş tutulmamasının nedenini de şahıslara karşı işlenen suçlarda kul hakkı olduğunu ve bunu ancak mağdurun af edebileceği anlamında İslam’ın geleneksel ölçüsünden dolayı talep edemediklerini belirttiler.
İkinci çağrı da Diyanete yapıldı: Pandemiden dolayı bayram namazının kılınamayacağını ama Şafi mezhebine göre insanların evlerinde kılabileceğini bu nedenle Diyanetin halka evlerinde eşleriyle veya aile efratlarıyla birlikte bayram namazı kılmasını bildirmesini istediler. En azından insanlar Bayram namazı saatinde camide olmasa da evlerinde bunu eda edip, bayramın şuuruna vakıf olsunlar diye konuşmayı sürdürdüler.
Sohbet bu minvalde hoş bir şekilde devam etti.
Teravihin evde kılınması da Hz. Peygamberin sünnetine muvafıktır.
Peygamber Efendimiz Teravih namazını genellikle evinde kılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’i mukabele ile okuduğu gibi yalnız başına tefekkür ederek de okumuştur.
Dolayısıyla Allah’ın rahmeti camilere indiği gibi evlerimize iner. Allah rahmeti, ramazanın bereketi bir mekan ile sınırlı değildir.
Bu vesileyle evlerimizi ihya etmenin, ailemiz ve çocuklarımızla vakit geçirmenin imkanı oluştu.
Yeter bunun hayra dönüştürme çabası gösterelim.
وَعَنْ أبي يَحْيَى صُهَيْبِ بْنِ سِنَانٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : «عَجَباً لأمْرِ الْمُؤْمِنِ إِنَّ أَمْرَهُ كُلَّهُ لَهُ خَيْرٌ ، وَلَيْسَ ذَلِكَ لأِحَدٍ إِلاَّ للْمُؤْمِن : إِنْ أَصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَكَرَ فَكَانَ خَيْراً لَهُ ، وَإِنْ أَصَابَتْهُ ضَرَّاءُ صَبَرَ فَكَانَ خيْراً لَهُ » رواه مسلم .
“Mü’minin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd 64)
Müslüman her zaman içinde bulunduğu hali iyiye dönüştürme çabası içinde olmalıdır.
Peygamber Efendimiz’i hayrete düşüren şey, kulun, nâil olduğu nimetleri verene şükredince de, şer gibi görünen dertlere, sıkıntılara ve hastalıklara sabredince de sevap kazanmasıdır.
Peygamber Efendimizin daveti mescitlerde gerçekleştiği gibi evlerde de gerçekleşmiştir. Mekke dönemi sıkıntılı olduğu için davet ve tebliğ, namaz ve ibadetlerin çoğu evlerde yapılıyordu.
Medine döneminde Müslümanlar rahatlayınca artık Mescid-i Nebevide yapılmaya başladı bütün ibadetler.
(اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (35) فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ (36) رِجَالٌ
Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar, buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar. Nur, 24/36-37
وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى وَأَخِيهِ أَنْ تَبَوَّآ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُواْ بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَبَشِّرِالْمُؤْمِنِينَ
Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik. (Yunus, 87)
Müfessirlerin çoğuna göre İsrailoğulları, ancak kendi mescid ve mabedlerinde namaz kılarlardı. Mescidleri de açıkça ortalıkta görülüryordu. Hz. Musa peygamber olarak gönderilince, Firavun emir vererek İsrailoğullarının bütün mescidleri tahrip edildi ve namaz kılmaları yasaklandı. Yüce Allah da Hz. Musa ve Hz. Harun’a, İsrailoğullarına Mısır’da bir takım evler yani mescidler edinin diye emir verdi. İbrahim ve İkrimenin İbn Abbastan rivayet ettikleri görüşleri budur.
قال النبي صلىالله عليه وسلم مَثلُ الْبَيْتِ الّذِي يُذْكَرُ اللَّهُ فِيهِ وَالْبَيْتِ الّذِي لاَ يُذْكَرُ اللَّهُ فِيهِ مَثلُ الْحَىِّ وَالْمَيِّتِ أخرجه الشيخان
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile içerisinde Allah zikredilmeyen evlerin misâli, diri ile ölünün misali gibidir.” [Buhârî, Müslim.]
قال النبي صلىالله عليه وسلم مَا اجْتَمَعَ قَوْمٌ في بيْتٍ مِنْ بُيُوتِ اللَّهِ تعالى يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَيَتَدَارَسُونَهُ بَيْنَهُمْ إلاَّ نَزَلَتْ عَلَيْهِمُ السَّكِينَةُ، وَغَشِيَتْهُمُ الرَّحْمَةُ، وَحَفّتْهُمُ الْمَلاَئِكَةُ، وَذَكَرَهُمُ اللَّهُ فِيمَنْ عِنْدَهُأخرجه أبو داود والترمذي ومسلم
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bir grup, Kitâbullah’ı okuyup ondan ders almak üzere Allah’ın evlerinden birinde bir araya gelecek olsalar, mutlaka üzerlerine sekinet iner ve onları Allah’ın rahmeti bürür. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, onları, yanında bulunan yüce cemaatte anar” Ebû Dâvud, Tirmizî, Müslim
Bu hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın Müslümanlar arasında Kur’an bilgisinin yayılması için yaptığı teşviklerden biridir. Allah’ın evi tâbiri öncelikle mescidleri ifâde ederse de ulema, bu fazileti elde etmek arzusuyla, han, kışla, medrese gibi başka yerlerde de toplanılabileceği görüşünü beyan etmişlerdir. Esas olan Kur’an’ın müzâkeresi olduğuna göre bu maksadla evlerde akdedilen meclislerin de aynı şekilde sevablı olacağı söylenebilir.
Eğer evlerimizde huzur ve güven istiyorsak, evlerimizi kalp huzurunun bulunacağı bir medreseye çevirelim. Orada kendimizi ve çocuklarımızı Allah’ın ayetleriyle ve Resulün sünnetiyle tanıştıralım.
Peki, biz ne öğretiyoruz? “Ne olacaksın, Hangi okula gideceksin, derslerin nasıl?” Ama: “Namaz kılıyor musun? Kaç sûre ezberinde? Kur’an okumasını öğrendin mi? Televizyon seyrettiğin kadar Kur’an ve hadisle aran nasıl? Kimin hayatını daha iyi biliyorsun: Filan devlet adamı, falan sanatçı veya futbolcunun mu, ya da Peygamberimizin mi?”
قال رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى الله عَلَيه وسَلَّم كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، فَالإمَامُ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالرَّجُلُ رَاعٍ في أهْلِهِ، وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالْمَرْأةُ في بَيْتِ زَوْجِهَا رَاعِيَةٌ، وَهِىَ مَسْئُولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا، وَالْخَادِمُ في مَالِ سَيِّدِهِ رَاعٍ، وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ أخرجه الخمسة إلاّ النسائِى
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mes’ulsünüz. İmam çobandır ve sürüsünden mes’ûldür. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mes’uldür. Kadın, kocasının evinde çobandır, o da sürüsünden mes’ûldür. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes’ûldür.” [Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvud.]
قال رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى الله عَلَيه وسَلَّم مَا مِنْ عَبْدٍ يَسْتَرْعِيهِ اللَّهُ رَعِيَّةً يَمُوتُ يَوْمَ يَمُوتُ وَهُوَ غَاشٌّ لِرَعِيَّتِهِ إِلاَّ حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ رواه مسلم
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı işittim, demişti ki: “Allah bir kimseyi başkaları üzerine çoban yapmış, o da idaresi altındakilere hile yapmış olarak ölmüş ise, Allah ona cennetini kesinlikle haram eder.” [Buhârî, Müslim]
يَقُولُ سَيِّدُناَ سَعْدُ بْن أبِي وَقَّاص كُنَّا نُعَلِّمُ أوْلاَدَناَ مَغازِي رَسولِ اللهِ صلّى الله عليه وسلَّم كَمَا نُعَلِّمُهُمُ السُّورَةَ مِنَ الْقُرْآنِ الْكَرِيمِ محمد رسول الله لمحمد رشيد رضا
Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.) diyor ki: “Biz, çocuklarımıza nasıl Kur’an surelerini öğretiyorduksa, öylece Peygamber (a.s.) Efendimizin savaşlarını da en canlı noktalarıyla öğretiyorduk.”
قال رسول الله صلي الله عليه وسلم أَدِّبُوا أوْلاَدَكُمْ عَلَى ثَلاثِ خِصَالٍ حُبِّ نَبِيِّكُمْ وَحُبِّ أَهْلِ بَيْتِهِ وقِرَاءَةِ الْقُرْآنِ فإنَّ حَمَلَةَ الْقُرْآنِ فِي ظِلِّ اللهِ يَوْمَ لاَ ظِلَّ إلاّ ظِلَّهُ مَعَ أَنْبِيَاء اللهِ وَأَصْفِيَائه رواه الديلمي
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Çocuklarınızı şu üç haslet üzerine eğitip edeplendirin: Peygamberinizi sevmek, Onun aile halkını ve yakın arkadaşlarını sevmek ve Kur’an okumak.”
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لأَنْ أَقْعُدَ مَعَ قَوْمٍ يَذْكُرُونَ اللَّهَ تَعَالَى مِنْ صَلاَةِ الْغَدَاةِ حَتَّى تَطْلُعَ الشَّمْسُ أَحَبُّ إِلَىَّ مِنْ أَنْ أُعْتِقَ أَرْبَعَةً مِنْ وَلَدِ إِسْمَاعِيلَ وَلأَنْ أَقْعُدَ مَعَ قَوْمٍ يَذْكُرُونَ اللَّهَ مِنْ صَلاَةِ الْعَصْرِ إِلَى أَنْ تَغْرُبَ الشَّمْسُ أَحَبُّ إِلَىَّ مِنْ أَنْ أُعْتِقَ أَرْبَعَةً سنن أبي داود
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah’ı zikreden bir cemaatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmâil’in oğullarından dört tanesini âzad etmemden daha sevgili gelir. Allah’ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batımına kadar oturmam dört kişi âzad etmemden daha sevgili gelir.” [Ebû Dâvud]
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَأَكْرِمُوا بُيُوتَكُمْ بِبَعْضِ صَلاَتِكُمْالمستدرك على الصحيحين
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Namazlarınızın bir kısmıyla evlerinize ikramda bulununuz”.(Hakim, Müstedrek)
Sonuç olarak Sabah akşam birlikte Me’surat okunması, Haftada bir gün ayet, hadis ve ilmihal okunması, Haftada en az bir gün pazartesi veya perşembe oruçlarının tutulması. Haftada en az bir iki gün Teheccüd namazına kalkılması gibi hafif bir programla işe başlayabiliriz.
. Hz. Ömer’in, “İftar vakti ne zamandır?” sorusu üzerine Sevgili Peygamberimiz, “Gece gelip gündüz gidince ve güneş kaybolunca oruçlu iftar eder.” (M2558 Müslim, Sıyâm, 51) diyerek güneşin batışıyla iftar vaktinin girdiğini bildirmiştir.
“Ey inananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sakınasınız diye size de sayılı günlerde farz kılındı… Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” (Bakara, 2/183-185)
Bu âyetler, Ramazan ayının, diğer aylardan ayrıcalıklı olduğunu açıkça ifade etmektedir. Çünkü;
Ramazan, oruç ayıdır.
Ramazan, takva ayıdır.
Ramazan, Kur’an ayıdır.
Ramazan, Allah’ı yüceltme ayıdır.
Ramazan, şükür ayıdır.
Ramazan, doğruyu bulma ayıdır.
Ramazan, tövbe ayıdır.
Ramazan, i’tikâf yani tefekkür ve taabbüd ayıdır.
Ramazan, Allah’ın koyduğu sınırları gözetme ayıdır.
Ramazan, ilmin, inancın, ibadetin, ahlâkın, dayanışmanın, kardeşliğin daha da olgunlaştırılabilmesi için Müslümanlara ikram edilmiş bereketli bir eğitim mevsimidir. Müslüman bu zaman diliminde Rabbiyle, kardeşleriyle, nefsiyle ve şeytanla olan ilişkilerini gözden geçirir, gece gündüz tam bir ay süren yoğun bir eğitim faaliyetinden güçlenerek, arınarak çıkar.
Ramazan’ı mübarek bir ay yapan hususlar, Müslümanların Allah’ın emirleri karşısında sorumluluk bilincine yani takvaya erişmelerini hedefliyordu. Böylece toplumsal dayanışma ve paylaşma şuurunu aşılayarak, bir anlamda “irade eğitimi” vermek suretiyle, onlara kişilik kazandırıyor, “kâmil bir mümin” olmanın yollarını gösteriyordu.
RAMAZAN VE ÇOCUK
Çocuklar bu dönemde somut düşünme dönemindedirler.
Onlar bu ayda ramazanı, ibadeti, orucu, iftarı, sahuru, aile ortamını görerek öğrenirler.
Onlara özel zaman ayrılmalı. Anlayacakları şekilde bir ortam hazırlanmalı. Bütün süreçlere dahil edilmeleri önemlidir. Oruç tutmazlarsa da sahura kalkmaları. Sahurda sevdikleri yemeklerin hazırlanması. İftarda aynı şekilde onlar düşünülerek menü hazırlanması ramazanı sevmelerine katkı sağlayacaktır.
Teravih namazı, cemaatle namaz. Çocuğun durumuna ve eğilimine göre katılımı sağlanabilir.
Somut düşünce döneminde oldukları için, zorla yaptırma, soyut şeylerle korkutma olumsuz tepki verebilir.
Oruç tutmada zorlanan veya oruç tutmak istemeyen çocuğa zorla tutturmak. İleride nefrete dönüşebilir. Dayanamayıp orucunu açtığında, orucun bozuldu, günah işledin şeklinde “suçluluk psikoloji” oluşturulması ileride zihninde derin yaralar açabilir. Yarım gün ve birkaç saatlik oruçlar zihninde olumlu bir tasavvur oluşturur.
Ezanın okunup okunmadığı görevinin ona verilmesi. Yatkın ise duanın yaptırılması güzel olur.
Diğer taraftan bu dönemde çocuklara yaklaşımımız ve vereceğimiz dini bilginin, onun yaşına uygun olması ve baskı yapmaması da çok önemlidir. Somut düşünme döneminde olan miniklere, onların algılayamayacağı şekilde soyut konulardan bahsetmek, zorla oruç tutturmak veya oruç tutmayan çocuğun günah işlediği mesajlarını vermek, psikolojisini olumsuz yönde etkileyebilir. Amacımız, miniğe oruç tutamadığı için suçluluk duygusu yüklemek değil, orucun ve Ramazan ayının manevi anlamını göstermek olmalıdır.
Gençler
Ergenlik, ergenlerin zaman zaman ebeveynleri, bakıcıları ve öğretmenleriyle büyük veya küçük, geçici ya da kalıcı anlaşmazlıklara yol açabilecek kendi kişisel kimliklerini ve özerklik duygusunu yaratmaya çalıştıkları bir zamandır (Nicolson ve Ayers, 2004). Gençler bu dönemde aile ve akran gruplarıyla olan ilişkilerini yeniden biçimlendirmekte ve yeni bir kimlik arayışına girişmektedirler. Ergenlerin toplumsal sorumluluklara sahip olmadan, yeni rolleri deneyimleyebildiği ve keşfedebildiği bir ara evre olarak görülen (Cloutier, 1982) bu dönemin en önemli psikolojik görevi, kişisel bir kimlik oluşturmadır (Geldard ve Geldard, 2013).
TEFEKKÜR AYI
İki türlü tefekkür edelim:
Birincisi yaptıklarımızı davranışlarımızı, korona da önce içinde bulunduğumuz halleri:
Şöyle bir hususu söylemekte de fayda var:
Acaba koronavirüs öncesi ilişkilerimiz çok mu iyi idi?
Sosyal yakınlıklarımız sıcak ve istenilen ölçüde miydi? Yoksa yakınlıklar çok yüzeysel ve ilişkiler çok yalıtılmış şekilde miydi?
-Dilim varmıyor ancak ramazanın en önemli etkinliklerinden biri olan muhtaçlara soframızda yer açmak uygulaması hangi birimiz tarafından uygulandı?
-İhtiyaç sahiplerine sıcak aile ortamı sağlayabildik mi?
İkinci de
İçe yönelme.
Bilincimizi onarma.
Kendini tamir etme. Kendine gelme. İkaz etme.
Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekme.
Ahiret yurdu için amelimiz yeterli mi?
Çok dünyevileştik. Asıl yurdumuz olan ahireti düşünelim. Onun için hazırlıklarımızı gözden geçirelim.
Kendimizi gözden geçirelim. Yıkılan, dökülen, taraflarımızı düzeltelim.
Ahlakî olarak kendimize gelelim. Ne demek Ahlakî olmak. Kimse beni görmeyince nasıl davranıyorum. Kendi başıma kaldığımda, kontrol altındaki davranışlarımı sergileyebiliyor muyum?
“Müslümanlığımız insanlığımız kadardır” sözü aslında ahlakî davranışın temelini oluşturur. Zor olana talip olmak, zor zamanlarda da kolay zamanlarda yaptıklarımızı yapmak aslında ahlakilik. İhsan ahlakî davranış sergilemektir .
Tefekkür kalp ve zihin temizliğini sağlar.
Elin, ayağın kiri görünür. Su ile temizlenir.
Kalbin zihnin kirliliği ise tefekkür ile tedebbür ile görülür. İçe yöneliş, taat, ibadet, kendin gelme ile düzelir.
Camilerin Kapatılması:
Nefsin korunması ibadetlerden önceliklidir.
Sıkıntı ve zorluklarla ibadet yapmak “iyilik” değildir.
Sağlıklı olmayanlar, kronik hastalığı olanlar oruç tutmayabilir diyoruz. Bunun kararını da hekimler veriyor.
Toplumsal haraketliği de bu işin uzmanları karar vermelidir.
Bu sıkıntı ne zaman bitecek, yandım bittim anlayışıı ile hareket edilirse daha büyük felaketlere yol açılabilir.
Mü’min, başkalarına değil, sadece kendisine verilen bu güzelliği görmeli ve haline şükretmelidir. Fakir, “neden hep ben sıkıntı çekiyorum?” diye hayıflanmamalıdır. Hasta “neden dertler hep beni buluyor?” diye şikâyet etmemelidir. Çünkü bazı insanlar, her istediğine sahip olunca yolunu kaybeder. Bazı insanlar da yokluk çekince isyankâr olur. İşte bu sebeple zenginlik gibi fakirlik de bir lütuftur. Fakir yokluğa sabretmeli, zengin varlığa şükretmelidir.