Son dönemde Libya’da yaşanan gelişmeler bölgedeki aktörlerin politikalarını tekrar gözden geçirmelerine yol açtı. 21 Haziran 2020 tarihinde Libya sınırına yakın bir askeri üssü ziyaret eden Mısır’ın darbeci lideri Abdulfettah es-Sisi Mısır ordusunun Libya’ya müdahale edebileceğini açıkladı. Darbeci General Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’nu destekleyen Mısır, Türkiye tarafından desteklenen Ulusal Mutabakat Hükümeti Birlikleri’nin Sirte’ye girmesinin Mısır için kırmızı çizgi olduğunu ifade etti. Sisi’nin bu açıklaması Kremlin’in de Libya politikasını tekrar gözden geçirmesine neden oldu. Rusya Libya’daki pozisyonunu kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldı.
Mısır’ın politikası
Mısır’ın Libya’ya askeri müdahalede bulunabileceğine dair açıklaması farklı hedeflere sahipti. Öncelikli olarak, Mısır’ın kendi sınırlarının güvenliğini sağlamak gerekçesiyle Libya’ya müdahale etmesi uluslararası hukuk açısından uygun olmadığı gibi, meşru da sayılmayacaktı. Mısır’ın Libya’da askeri kuvvet kullanabilmesinin meşru ve hukuki sayılabilmesi için birkaç şartı olması gerekir. Birincisi, her ülkenin olduğu gibi Mısır’ın da BM tarafından verilen meşru müdafaa hakkı vardır. Fakat Mısır’ın meşru müdafaa hakkını öne sürerek sınır ötesi askeri operasyonda bulunabilmesi için, söz konusu ülkenin, yani Libya’nın Mısır sınırlarını geçerek Mısır’a karşı askeri kuvvet kullanmış olması gerekir. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti böyle bir girişimde bulunmadığı için, Mısır’ın Libya’ya yönelik sınır ötesi operasyona kalkışması uluslararası hukuka aykırı bir adım olacaktır. İkincisi, ancak BM Güvenlik Konseyi kararı alınması durumunda Mısır’ın Libya’ya yönelik kuvvet kullanması hukuken uygun olabilecektir. BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkeler böyle bir karar almadığına göre, Mısır’ın açıklaması hukuken uygunsuzdur. Sınır ötesi askeri güç kullanılabilmenin üçüncü şartı, o ülkenin uluslararası sahada tanınmış ve meşru hükümetinin resmi talepte bulunmasıdır. BM tarafından tanınmış Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Mısır’dan böyle bir talepte bulunmadığı gibi, Mısır’ın açıklamasını şiddetle kınamıştır. Bir ülkenin sınır ötesi askeri müdahalede bulunabilmesinin dördüncü şartı, o ülkenin, yani Mısır’ın, ulusal güvenliğine yönelik Libya sınırından kaynaklanan ciddi bir güvenlik tehdidinin var olmasıdır. Fakat bilindiği gibi, Mısır-Libya sınırından itibaren Libya’nın neredeyse batı bölgelerine kadarki alan Mısır destekli Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu tarafından kontrol ediliyor. Libya Mutabakat Hükümleri ile Mısır arasında Hafter güçlerinin kontrolündeki alan bir tampon bölge oluşturuyor. Yani, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nden kaynaklanan, Mısır’a yönelik herhangi bir güvenlik tehdidinden söz edilemez.
Libya’da uluslararası hukuka uygun ve belirlenmiş ulusal çıkarları çerçevesinde ilişki yürüten Türkiye Libya politikasını sürdürecektir. Meşru olmayan, demokratik yönetim ilkelerinden yoksun olan Hafter’in desteklenmesi ise Rusya’nın imajını olumsuz etkileyeceği gibi, uluslararası ortamda elini zayıflatmaya devam edecektir.
Dolayısıyla da Mısır’ın Sirte kentinin ve Cufra hava üssünün Libya Ulusal Mutabakat Hükümetinin eline geçebileceğine dair tepkisi, aslında Mısır’ın Libya sahasındaki stratejik pozisyonunu kaybetme endişesinden kaynaklanıyor. Mısır Libya’ya askeri müdahalede bulunabileceğine dair yapmış olduğu açıklamasıyla birkaç sonuca ulaşmayı hedefliyor. Birincisi, Türkiye’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin doğuya doğru ilerlemesini durdurmak istiyor. Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin askeri başarısı aynı zamanda Türkiye’nin başarısı olarak da görülüyor; buna karşın Hafter’e olan güveni azaltıyor; Hafter’in destekçileri arasında ona olan güvenin ve desteğin azalmasına yol açıyor. Mısır ise böyle bir senaryonun gelişmesini istemiyor. İkincisi, Mısır açıklamasıyla Libya konusunda Türkiye’yle ateşkes sağlamayı bekliyor. Daha önce Mısır’ın “Kahire deklarasyonu” olarak tanımlanan tek taraflı ateşkes açıklaması hem Türkiye hem de Ulusal Mutabakat Hükümeti tarafından olumsuz karşılanmıştı. Türkiye’nin de dahil olacağı bir ateşkesin sağlanması hem Mısır’ın askeri müdahale sonucu ortaya çıkabilecek kapsamlı savaştan kaçınmasına hem de Libya’nın doğu bölgeleri üzerindeki kontrolünü devam ettirmesi konusunda pazarlık yapmasına imkân sağlayacaktır.
Sisi’nin askeri kuvvet kullanabileceğine dair açıklamasının siyasi sonuçları da oldu. Bu en başta, Ulusal Mutabakat Hükümeti karşısında yenik düşen Hafter için bir psikolojik destek oldu. Mısır diğer ülkelere Libya’da Hafter’i desteklemeye devam edeceği mesajını verdi. Fakat daha da önemlisi, Hafter güçlerini destekleyen devletler arasında Mısır’ın öne çıkmasına yol açtı. Bu ülkelerin kendi aralarında da belli bir düzeyde çıkar çatışması söz konusudur. Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Rusya ve Fransa da Mısır gibi Hafter üzerinde en fazla etkiye sahip olan ülke olarak öne çıkmaya çalışıyor; Hafter üzerinden Libya’daki siyasi süreçlere yön vermeyi hedefliyor. Ancak bu ülkeler amaçlarına en az maliyetle ulaşmak istiyor, hatta diğer devletler eliyle kendi çıkarlarını hayata geçirmeyi hesaplıyorlar.
2011 sonrası Libya’da yaşayan iç savaş ve siyasi gelişmelerde Rusya’nın siyasi etkisi yok denecek kadar azdı. Fakat Rusya 2016 yılından itibaren Hafter üzerinden Libya siyasetine dahil olmaya başladı. Rusya Hafter üzerinden Libya’da etkisini artırmanın yollarını ararken, Hafter de Rusya gibi bir aktörü kendi amaçları doğrultusunda kullanmanın hesaplarını yapmaktaydı. Hafter-Rusya yakınlaşması Mısır ve Hafter’i destekleyen diğer aktörlerin de planlarına uygundu. Rusya’dan elde edilebileceği siyasi ve askeri desteğin, Libya içi güç dengesinde olduğu gibi, uluslararası ortamda da büyük etkisi olacağı bekleniyordu. Fakat Rusya’nın Hafter’in yanında yer alarak Libya sürecinde rol üstlenmeye başlaması diğer devletleri ikincil aktör konumuna düşürdü. Bu da aynı zamanda Libya’da daha az söz hakkına sahip ve daha az etkiye sahip olmaları anlamına geliyordu. Söz konusu süreçlerden en fazla rahatsız olan ülkelerin başında da Mısır geliyordu.
Mısır yapmış olduğu son hamlesiyle bu süreci kendi lehine çevirmek istedi. Mısır kendi ulusal çıkarlarına öncelik vermeye hazır olduğunu ve çıkarlarını etkileyen konularda muhatap alınması gerektiği mesajını vermek istedi. Mısır’ın öne çıkmasının doğal olarak Libya’daki askeri ve siyasi gelişmelerde kendisini ikinci plana itebileceğinden endişe duyan Moskova, bu süreci önlemenin ve Libya’daki gelişmelerde “önemli aktör” konumunu muhafaza etmenin yollarını arıyor. Bunu da diplomatik kanalların yanı sıra, Libya sahasına dolaylı yollardan müdahil olarak yapmaya çalışıyor.
Rusya’nın tutumu
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Libya’da ateşkesin bir an önce sağlanması ve görüşmelere başlanması dışında herhangi bir yolun olmadığını açıklayarak Mısır’ın askeri çözümden kaçınması gerektiği mesajını verdi. Ayrıca Rusya ABD’nin Libya sürecine müdahil olması ve Berlin sürecini tekrar başlatma çağrısında bulunarak Mısır’ı sınırlamak, Türkiye’nin ilerlemesini durdurmak ve ABD ve Almanya’yla işbirliğine gitmek gibi amaçlar güdüyor. Rusya bir yandan Mısır’ın Libya’ya askeri olarak haddinden fazla müdahil olmasını önlemeye çalışırken, diğer taraftan diğer ülkeleri de yanına çekerek “yapıcı arabulucu” imajını ortaya çıkarmaya çalışıyor. Rusya’nın bu tutumu resmî söylemiyle de örtüşüyor. Fakat Rusya Libyalı aktörlere yapabildiği baskıyı bölge ülkelerine yapma gücünden yoksun olması nedeniyle, bu süreci işbirliği ve diyalog yoluyla sürdürmenin en makul yol olacağını düşünüyor.
Diğer yandan Moskova’nın diplomasi üzerinden yürüttüğü bu politika sahada ciddi sonuçlar vermiyor. Doğrudan askeri müdahalede bulunulmasının da Rusya için stratejik bir başarısızlıkla sonuçlanacağı biliniyor. Bunun için Rusya üçüncü bir yol olarak, bir taraftan resmî söylemini sürdürürken diğer taraftan da Wagner paralı askerleri üzerinden Libya sürecine dolaylı yoldan müdahale ediyor. Rusya Sirte ve Cufra’ya paralı askerlerini göndererek Libya’daki güç dengesinin UMH lehine değişmesini engellemek ve Libya’da hâlâ önemli aktör olduğunu göstermek istiyor. Fakat Rusya’nın bu politikası “yapıcı diplomasi” konsepti üzerinden çizmeye çalıştığı imajına ve güvenilirliğine zarar veriyor. Resmî söylemiyle sahadaki faaliyetleri arasındaki çelişki Rusya’nın prestijini olumsuz etkiliyor. Bu haliyle Rusya Libya’nın yeraltı kaynaklarını ele geçirmeye çalışan ülke görünümünü veriyor.
Libya’da uluslararası hukuka uygun ve belirlenmiş ulusal çıkarları çerçevesinde ilişki yürüten Türkiye Libya politikasını sürdürecektir. Meşru olmayan, demokratik yönetim ilkelerinden yoksun olan Hafter’in desteklenmesi ise Rusya’nın imajını olumsuz etkileyeceği gibi, uluslararası ortamda elini zayıflatmaya devam edecektir.
[Rusya dış politikası ve Orta Doğu alanında çalışan Dr. Sabir Askeroğlu İran Araştırmaları Merkezi’nde (İRAM) kıdemli uzmandır]