Ankara Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Kağan Kadıoğlu, Türkiye’de çıkan taşların kıymetinin bilinmesi gerektiğini belirterek, “Bu taşları alıp işlemedikten, güzel bir pazar oluşturamadıktan sonra ben buna maden işletmesi de süs taşı işletmeciliği de demem. Süs taşı veya maden ameleliği derim.” ifadelerini kullandı.
Kıymetli taşlar açısından önemli bir potansiyele sahip Türkiye’nin bu taşları ekonomik değere dönüştürme konusundaki başarısı bu alanın uzmanlarınca yeterli bulunmuyor.
Ankara Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Kağan Kadıoğlu, AA muhabirine, Ankara Üniversitesi Jeoloji Müzesi’nde değerli taşlar ve milyon yıllık taşların yapısıyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Taşların, insanoğlunun vazgeçilmez bir parçası olduğunu belirten Kadıoğlu, insanın dünyada yaşamaya başladığında tanıştığı ilk nesnenin belki de taş olduğunu söyledi.
Kadıoğlu, 24 saat açık Jeoloji Müzesi’nde her çeşit kaya kaya oluşumuna yönelik örneklerin bulunduğunu, değerli ve yarı değerli taşların da müzede yer aldığını ifade etti.
Kadıoğlu, bir taşın değerli sayılabilmesi için gerçek anlamda kendine has bir dokusunun ve renginin olması gerektiğine vurgu yaparak, şunları belirtti:
“Az bulunan en kıymetlidir. Çok bulunan en kıymetsizdir. Mesela bir elmas, yerin çok derinliklerinde oluşuyor. Hiçbir kayada elmas oluşmaz. Manto tabakası içerisinde oluşur, kristalleşir, yukarı doğru çıktığı zaman bir kayanın içerisinde yabancı kristal halinde bulunur. Bu taş, kısıtlı alanlar içerisinde kendisini gösterir. Çok kıymetlidir. Çok sert olması, ender olarak görülmesi ve özel bir çıkışla oluşmasından dolayı dünyanın her yerinde görülmemektedir.” dedi.
Türkiye’de de elmas olduğunu aktaran Kadıoğlu, “Ekonomik anlamda işletilebilecek, süs taşı olarak değerlendirilebilecek özellikte midir? Ben yaptığım çalışmada öyle bir şey göremedim ama elması gördüm ve buldum. Bir kayanın içerisinde görebildik. Ekonomik anlamda kullanılabilmesi için mutlaka bir faset yüzeyinin oluşabilmesi, işlenebilir özellikte olması gerekir. Tane boyutu dokunulabilecek boyutta olmalı.” ifadelerini kullandı.
Kadıoğlu, elmastan sonra safir ve yakutun en değerli taşlardan olduğunu anımsatarak, şöyle devam etti:
“Özellikle alüminyum içerikli kayaların da çok sayıda olmasından dolayı Türkiye safir, yakut açısından potansiyel bir ülkedir. Ama potansiyel olması yeterli değildir. Mesela birkaç ilimizde yakutu bulabiliyoruz, mor renkli hafif kırmızımsı. Maalesef süs taşlarına yönelik ciddi anlamda bir işletmemiz yok. Bir taşı çıkarıp, kamyonun sırtına koyup da ona işletme denilmez. Bu bir maden ameleliğidir. İşletme şu demektir, alacaksınız nihai ürüne getirene kadar masanın üstüne koyacaksınız. Ona işletme denilir. Keseceksiniz, işleyeceksiniz, kolye, yüzük taşı haline getireceksiniz. O zaman işte bunun bir değeri olabilir. Aksi takdirde bir dağın içerisinde patlatma yaparak veya kırarak özel teçhizatla bunu parçalayıp, kamyonun sırtına yükleyip ‘ben maden işletiyorum’ diyorsanız siz kendinizi kandırıyorsunuz.”
Kadıoğlu, Türkiye’de çok sayıda volkanik çıkışlar olduğu için silika bakımından zengin ürünler bulunduğunu ve volkanik kayalardan çözülen silikaların, kalsedon, opal şekilli nesneleri oluşturduğunu dile getirdi.
Ankara’nın Çubuk ilçesindeki agat taşının çok meşhur olduğu örneğini veren Kadıoğlu, “Dünyada emsali az olan agattır. Kendine has dokusu, deseni vardır. İşte bu taşları alıp işlemedikten, düzgün hale getirip güzel bir pazar oluşturamadıktan sonra ben buna maden işletmesi de süs taşı işletmeciliği de demem. Ben sadece süs taşı veya maden ameleliği derim buna. Onun için ciddi anlamda bu taşlarımızın kıymetini bilmemiz gerekiyor. Bu taşlar ve madenler tükenmez ürünler değildir. Yerine başkasını koyamazsınız. O yüzden doğru bir şekilde, hakkıyla bunu işletmemiz gerekiyor.” sözlerine yer verdi.