AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik,AK Parti Genel Merkezi’nde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi.
: AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin MYK gündemine ilişkin açıklamalarda bulunuyor
— AA Canlı (@AACanli)
Toplantıda, kongre süreçlerini değerlendirdiklerini belirten Çelik, hem gençlik kolları kongresi hem de büyük kongreye ilişkin hazırlıkları gözden geçirdiklerini ifade etti.
Çelik, bugünün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasete girişinin engellenmesinden sonra milletvekili seçildiği günün yıl dönümü olduğunu hatırlatarak, Türk siyasi tarihi ve AK Parti’nin tarihi açısından önemli bir gün olduğunu söyledi.
O dönemde suni gündemlerle Erdoğan’ın milletvekili olmasının önüne engeller çıkarıldığını dile getiren Çelik, “Milletin iradesinin önüne suni hukuk engelleri çıkarılmıştı. O günün 9 Mart gününde ise yeniden millet iradesinin tecellisi doğrultusunda milletvekili seçildi.” diye konuştu.
Çelik, o günden itibaren AK Parti’nin reform, Türkiye’ye hizmet etme ve bölge barışına hizmet etme yürüyüşünün kesintisiz bir şekilde sürdüğüne dikkati çekerek, “O günün şöyle de bir önemi var; milli irade, millet iradesi belli bir şeyi talep ettiği zaman önüne çıkarılan hukuki engellerin hiçbir şekilde engel olarak kalmaması gerektiği yönünde bir iradenin ortaya çıkması bakımından da önemlidir. O dönemde özellikle Sayın Baykal’ın gösterdiği demokratik olgunluğu burada anıyoruz, not ediyoruz ve tekrar teşekkür ediyoruz. O günlerde Sayın Baykal, millet iradesinin önüne çıkarılan hukuki engellerin aşılması bakımından büyük bir demokratik olgunluk göstermişti.” dedi.
“Reform dönemi kesintisiz bir şekilde sürmüştür”
“Keşke bu çizgi daha sonraki Cumhuriyet Halk Partisi yönetimleri tarafından da devam ettirilseydi.” ifadesini kullanan Çelik, şunları söyledi:
“Çoğu kezse karşımıza millet iradesiyle tecelli etmiş birtakım yasal düzenlemelerin, diğer hususların maalesef engellenmesi şeklinde tavırlar ortaya çıktı. Hatta başka zamanlarda çeşitli vesayet girişimlerine destek verilmesi de çıktı. Kuşkusuz her davranışlarını her siyasetlerini tasvip ediyor değiliz ama Sayın Baykal’ın o günlerde gösterdiği demokratik olgunluk Türkiye’deki demokratik süreçlerin önünü açması bakımından önemliydi. Cumhurbaşkanımızın önüne çıkarılan engeller aşılıp da milletvekili seçildikten sonra net bir biçimde Türkiye’nin bu başarılı dönemi Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Başbakan olarak, Cumhurbaşkanı olarak gerçekleştirdiği reform dönemi kesintisiz bir şekilde sürmüştür, sürmeye devam etmektedir.”
Terörle mücadelenin devam ettiğini hatırlatan Çelik, helikopter kazasındaki şehitler başta olmak üzere tüm şehitlere rahmet diledi.
Sanatçı Rasim Öztekin’in hayatını kaybettiğini hatırlatarak, Öztekin’e Allah’tan rahmet dileyen Çelik, “Evlerimizin bir aile ferdi gibi misafiri olmuştu yıllarca, şimdi de artık kalplerimizde müstesna bir yere sahip olarak yaşamaya devam edecek. Yarın Rasim Öztekin rahmetlinin cenaze törenine Kültür Bakanımız, ben, Numan Bey ve Mahir Bey hep beraber katılacağız. Yarın onu son yolculuğuna uğurlamada, Türkiye’nin büyük sanatçısını, büyük ustasını son yolculuğuna uğurlamada hepimiz hazır olacağız.” dedi.
Diyarbakır annelerinin evlat nöbeti
Diyarbakır annelerinin evlat nöbetini yakından takip ettiklerini ve nöbetin 554’üncü gününe girdiğini söyleyen Çelik, 24 ailenin evladına kavuştuğunu, daha çok ailenin evladına kavuşmasını dilediklerini ifade etti.
Şırnak’ta da yakınları PKK tarafından kaçırılan ailelerin 25 haftadır HDP İl Binası önünde evlat nöbetini sürdürdüklerini hatırlatan Çelik, “Bütün ailelerimize, bütün annelerimize, babalara hürmetlerimizi iletiyoruz. Şunu bilsinler ki Diyarbakır anneleri olarak andığımız annelerimiz her zaman için toplantılarımızda gündem maddesidirler, her zaman için ne durumda olduklarını değerlendiriyoruz, her zaman için dualarımızı, selamlarımızı kendilerine gönderiyoruz.” diye konuştu.
Diyarbakır annelerinin evlat nöbetinin bir turnusol kağıdı olduğunu dile getiren Çelik, şöyle devam etti:
“Türkiye’de Kürt çocukların geleceğinin nasıl olması gerektiğine dair kimin nasıl yaklaştığı açısından bir turnusol kağıdıdır. Bu, çocukların geleceğini terörde görenlerle ‘hayır bu çocuklar okullarda okusunlar, bu çocuklar Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit yurttaşları olarak meslek sahibi olsunlar, iyi bir hayata sahip olsunlar’ diyenler arasındaki ayrım burada gözüküyor. Diyarbakır annelerine destek vermemek, Diyarbakır annelerine karşı tavır almak esasında Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamına olduğu gibi Kürt çocuklarının geleceğini dağda, terör örgütünde görmek şeklindeki o vahşi yaklaşımın tezahürüdür. Diyarbakır anneleriyle beraber olmak, onlarla dayanışmaksa bu annelerin evlatları başta olmak üzere bütün bölgedeki çocukların iyi bir hayata sahip olması, onurlu birer eşit birer yurttaş olarak hayatlarına devam etme arzusunu temsil etmektedir. Dolayısıyla Diyarbakır annelerine verilen destek ya da verilmeyen destek aslında arka planında sadece bir vicdan nöbetine dönük bir tutumu değil arka planda bu çocukların, bu evlatlarımızın geleceğine dönük kimin ne düşündüğünü nasıl bir insani yaklaşım ya da insani olmaktan uzak bir yaklaşım sergilediğini gösteren de bir tavırdır.”
Kadına yönelik şiddet
Çelik, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne girerken Samsun, Denizli ve başka illerde ağır birtakım şiddet olaylarıyla sarsıldıklarını vurgulayan Çelik, “Bu şiddet olaylarıyla mücadele yasal bir mücadele olması gerektiği gibi aynı zamanda üzerimize siyasi olarak düşen vazifelerin yanında ahlaki, kültürel duyarlılıkları daha yüksek orana, daha yüksek bir seviyeye taşımamızı gerektiren de bir mücadeledir.” dedi.
Kendileri “Kadın hakları” ve “Kadına olan şiddete karşıyız” dediklerinde “Kadın-erkek diye niye bölüyorsunuz, bu şekilde yaptığınız zaman kadınlarla erkekler arasında bir ayrımcılık ortaya koymuyor musunuz” şeklinde ifadelerle karşılaştıklarını hatırlatan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir hakkın altının çizilmesi, mağdur edilmiş bir kesimin sistematik olarak yüzyıllar boyunca negatif ayrımcılığa uğramış kadınların haklarının altının çizilmesi herhangi bir şekilde insan haklarıyla niye çatıştırılsın. Tam tersine, bunun altını daha çok çizmek gerekiyor ki yüzyıllar içerisinde oluşmuş birtakım önyargıların, ataerkil kültürden kaynaklanan birtakım yanlış yaklaşımların, kadınları ezen birtakım uygulamaların ortadan kalkması açısından daha yüksek bir duyarlık oluşturalım.”
Çelik, kadına yönelik şiddete karşı çıkmanın insanlığa olan şiddete karşı çıkmak olduğuna dikkati çekerek, “Emine Erdoğan Hanımefendi bunu çok güzel formüle etti; Kadınlar her incindiğinde insanlık inciniyor. Yani kadınların incinmesine karşı çıktığımızda sadece kadınları korumuş olmuyoruz, bütün insanlığı korumuş oluyoruz. Kadınların incinmesiyle mücadele ettiğimizde bütün insanlığın onurunu, haysiyetini korumak açısından bir mücadele vermiş oluyoruz.” dedi.
Bunun pozitif ayrımcılık ve negatif ayrımcılık meselesinin çok ötesinde bir mesele olduğuna işaret eden Çelik, “Tabii ki pozitif ayrımcılık yapılacak, yıllardır negatif ayrımcılığa uğramışlar, bunun giderilmesi için tabii ki bu tedbirlerin alınması gerekiyor. Ama her halükarda bu bir kültürel duyarlılığı ve hassasiyeti aileden başlayarak, erkek çocukların yetiştirilmesinden bütün toplumun yetiştirilmesine kadar, kullandığımız dile kadar bir sürü hassasiyeti gerektiren bir meseledir.” diye konuştu.
Kadınlar her incindiğinde insanlığın incindiğinin hiçbir şekilde unutulmaması gerektiğini dile getiren Çelik, “Kadınların mücadelesine verilen destek gelecek nesillerin hayatının daha iyi olmasına verilen bir destektir.” dedi.
“Kadınlar insandır, biz de insanoğluyuz” diyerek bu hassasiyeti sürdüreceklerini dile getiren Çelik, “Öbür türlü gelen eleştirilerin hiçbirini, bu zaman içinde bazı eleştiriler çeşitli yerlerde gündem olduğunda gazeteci arkadaşlar sordu bu vesileyle cevaplıyorum, hiçbirini doğru bulmuyoruz. Cumhurbaşkanımız kadın kolları kongremizde açıkladı, bununla ilgili yeni bir komisyon da kuruyoruz, yüce Mecliste bu girişimi yaptı arkadaşlarımız, bu komisyonda kurulacak. Dolayısıyla bu konuda ne yapsak azdır, bu mücadeleyi sürdürmeye kararlı şekilde devam edeceğiz.” diye konuştu.
“İran-ABD kapsamlı bir nükleer anlaşma imzalamalıdır”
Ömer Çelik, “(İran-ABD) Masaya dönülmelidir, kapsamlı bir nükleer anlaşma imzalanmalıdır. Karşılık bütün dünyanın önünde taahhütlerde bulunulmalıdır.” ifadesini kullandı.
Sağlık çalışanlarına müteşekkir olunduğunu söyleyen Ömer Çelik, “8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle Cumhurbaşkanımız, sağlık çalışanlarımız da bir yemekte bir araya geldi. En büyük takdiri, en büyük övgüyü onlar hak ediyorlar. Bu işle ilgili dünyadaki bütün kurumları, Türkiye’nin bu organizasyon yeteneğine güçlü bir şekilde takdir ediyorlar. Fakat maalesef muhalefet partilerinden hala ‘3 maskeyi dağıtamadınız, 4 maskeyi dağıtamadınız, 5 maskeyi dağıtamadınız’ gibi gerçeklikle ilgisi olmayan, Türkiye’nin verdiği mücadelenin kalitesi ile ilgisi olmayan tamamen bir saplantıyla ortaya koyulan birtakım eleştiriler görüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin Kovid-19’la mücadelesini son derece başarılı bir şekilde sürdürdüğünü belirten Çelik, “Aşılama süreci büyük bir kapasite ile büyük bir sağlık organizasyonumuzun yeteneği ile yerine getiriliyor. Daha çok vatandaşımızı aşılayacağız. İnşallah bu belayı hep beraber atlatmak konusundaki duyarlılığımızı artıracağız.” dedi.
Normalleşme ile maske, mesafe ve temizlik kuralının unutulmaması gerektiğini vurgulayan Ömer Çelik, maske, mesafe ve temizlik kuralının unutulması halinde aşılama ile kazanılanların başka alanlarda kaybedileceğini söyledi.
Terör örgütlerinin “kadın meselesindeki” istismarcılığının önemli bir konu olduğuna değinen Çelik, şöyle devam etti:
“Aşağılık bir terör örgütü olan DEAŞ, Ezidi kadınları ve başka kadınları köle olarak satması gibi istismarcılığın yanı sıra Türkiye’de çeşitli alanlarda raporlama yapılmasına rağmen en çok dikkatimizi çeken hususlardan PKK’nın küçük yaştaki kız çocuklarını kaçırması. Bunları birer askeri unsur getirmeye çalışması. Üstelik hem kadın hem da çocuk istismarcılığı konusundaki sicilinin, yeterince çalışmanın yapılmaması maalesef son derece dikkat çekicidir.
Bu konuda Cenevre Sözleşmesi’ne ek protokolde 15 yaşına ulaşmamış çocukların herhangi bir şekilde çatışmaların tarafı yapılamayacağı, askeri unsur olarak kullanılamayacağı açık ve net bir şekilde belirtilirken PKK’nın bu ihlalleri sürekli yapmasına rağmen Türkiye’de bu konuda çalışan sivil toplum örgütlerinin ya da çeşitli kesimlerin yeterince güçlü raporlar ortaya koyamaması son derece üzüntü vericidir. Yine 1989 Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde 15 yaşından küçük çocukların askeri unsur olarak kullanılamayacağı açık bir şekilde belirtiliyor. Bu PKK’nın, temel insan haklarını ihlal ettiği sadece bizim söylediğimiz bir şey değil.”
ABD’nin Haziran 2016’da yayımladığı İnsan Ticareti Raporu’nda, terör örgütü PKK’nın özellikle Suriye kolu PYD/YPG’nin çocukları askeri unsur haline getirdiğine, küçük yaştaki kız çocuklarının zorla terör örgütü mensubu yapıldığına dair bilgilerin yer aldığını bildiren Çelik, “Yine 2014’te ABD’de yayımlanmış İnsan Hakları Uygulamaları Ülke raporlarında, PKK’nın bu küçük yaştaki çocukları ailelerinden kopararak hem kadınları istismar etme hem kız çocuklarını istismar etme konusunda sistematik olarak insan hakları suçu işlediğine dair önemli tespitler var.” diye konuştu.
Bu raporlara giren pek çok veri olduğunu vurgulayan Ömer Çelik, “Dolayısıyla şunun açık ve net bir şekilde ortaya koyulması gerekiyor; özellikle kadın istismarcılığı ve çocuk istismarı konusunda da bu terör örgütlerinin yaptığı insanlık dışı uygulamalar konusunda daha çok hassasiyet oluşturulması gerektiğinin altını çiziyoruz.” dedi.
AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları Başkanlığı görevine, Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’in seçildiğini belirten Çelik, eski başkan Lütfiye Selva Çam’a yaptığı hizmetlerden dolayı teşekkür etti.
Ömer Çelik, 15 Mart’ta Genel Merkez Gençlik Kolları Kongresinin, 24 Mart’ta da AK Parti 7’nci Büyük Olağan Kongresinin yapılacağını söyledi.
Kongreler vasıtasıyla gerçekleştirdikleri “demokrasi şöleni”ni 24 Mart’ta zirveye ulaştıracaklarını belirten Çelik, “Gençlerimizin, sadece gençlik kollarında değil diğer bütün kademelere güçlü bir şekilde izlerini bırakmalarını son derece önemsiyoruz. Tabii uzun bir iktidar yürüyüşümüz var. Partimiz kurulduğundan bu tarafa uzun bir neslin yetiştiği bir zaman dilimi geçti. Gençlik kollarımızda yetişen arkadaşlarımızın bugün partinin ana kademelerinde yer alması da partimizin dinamizmini, siyasetçi yetiştirme kapasitesini göstermesi açısından da son derece kıymetli.” ifadelerini kullandı.
“Türkiye ile ilgili alınan kararların tamamı mesnetsiz”
Arap Birliği Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısında, Türkiye’ye yönelik yayımlanan bildirinin doğru bulunmadığını vurgulayan Ömer Çelik, “Türkiye ile ilgili alınan kararların tamamı mesnetsizdir. Türkiye’nin terörle mücadele hakkı çerçevesinde, ulusal güvenliğini koruma hakkı çerçevesinde yaptığı girişimlerin Arap topraklarının bütünlüğüne, Arap devletlerine bir saldırı gibi sunulmasının hiçbir mesnedi yok. Aslında bunu, karara imza atan Arap devletleri de çok iyi biliyor.” dedi.
Türkiye’nin her zaman Arap devletlerinin egemenliğini, esenliğini ve toprak bütünlüğünü savunduğunu kaydeden Çelik, şöyle devam etti:
“Ama herhangi bir komşumuzdan bize dönük bir terör saldırısı olduğu zaman eğer o komşumuz egemen bir devlet olarak bu terör unsurlarını temizleyemiyorsa ya da Türkiye’ye yapılan bu saldırılara gereken cevabı veremiyorsa bizim müdahale etmemiz de kaçınılmazdır. Bu çerçevede Arap Birliğini uluslararası bir organizasyon olarak değil aynı zamanda kardeş bir organizasyon olarak da gördüğümüz için bu kararlardan büyük üzüntü duyduğumuzu, Türkiye’ye husumet üretmek isteyen bazı ülkelerin güdümünde alınan bu kararların doğru olmadığını bir kere daha ifade ediyoruz.
Tam tersine düşünmemiz gereken şeyler, Suriye’nin ne olacağıdır, Libya’nın ne olacağıdır, Doğu Akdeniz’deki gelişmeleri yakın takip etmek, Filistinli kardeşlerimizin geleceğinin ne olacağını takip etmektir. Bu konuda Arap Birliğini daha duyarlı davranmaya davet ediyoruz.”
“Yunanistan büyük bir telaşa düşerek Türkiye karşıtı faaliyete başladı”
Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı faaliyetlerinin istikşafi görüşmelere rağmen devam ettiğini görmekten büyük üzüntü duyduklarını belirten Çelik, “25 Ocak’ta istikşafi görüşmeler başlamıştı ve devam edecek. Yunan tarafına aynı üslubu, aynı söylemleri kullanmaktan vazgeçmeleri gerektiğini söylemiştik ama maalesef buna devam ediyorlar. Arap Birliğinin Türkiye karşıtı kararına Yunanistan’ın memnuniyetini açıklamasını not ettiğimiz ifade etmek isterim. Aynı şekilde Mısır, Akdeniz’de hidrokarbon arama bölgelerine izin verince Yunanistan bundan büyük bir telaşa düşerek yine bir Türkiye karşıtı faaliyete başladı.” diye konuştu.
Ömer Çelik, Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın Kahire’ye giderek Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri ile görüştüğünü hatırlattı.
Atina’da düzenlenen “Dostluk Forumu” adı altında Türkiye’ye yönelik husumet forumu organize etmeye çalıştıklarını belirten Çelik, “Yine en son yaptıkları açıklamada bu forumun reddettiğimiz kararlarını hayata geçirmek için çalışacaklarını Yunan Dışişleri Bakanı ve Başbakan açıkladı. Bunu da not ediyoruz ve bunları da takip edeceğiz. Gerekli şekillerde gerekli karşılıkları diplomatik düzeyde ve sahada vereceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın.” dedi.
Yunanistan’ın taktik ittifakları içerisinde Türkiye’ye karşı saldırganlık ürettiğini belirten Ömer Çelik, şöyle devam etti:
“Ama Yunanlılar şunu bilsin ki Türkiye ile adil bir anlaşma dışında onları güvende ve geleceğe güvenle bakan bir ülke olarak hissettirecek başka bir şey yoktur. Günlük olarak burada birtakım devletlerin Türkiye ile bilek güreşi yapmak için Yunanistan’ı yanına almasını kalıcı bir ittifak zannetmesin. Yarın onlar gider yine Yunanistan, Türkiye ile baş başa kalır bu bölgede. Şunu da hep beraber göreceğiz; bunlar çıkarlarının bittiği yerde yine Yunanistan’ı terk edeceklerdir. Yunanistan’ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne saygılı bir şekilde müzakere masasında sonuç araması her şeyden daha kıymetlidir. Bu, gelecek dönemlerde daha net bir şekilde görülecektir.”
“Türkiye ile daha iyi işlere imza atması gerektiği konusundaki görüşümüzü yineliyoruz”
Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile pozitif bir gündem açtığını bildiren Çelik, şunları kaydetti:
“Bu pozitif gündemi devam ettiriyoruz. Cumhurbaşkanımız, bu dönem içerisinde Sayın (Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel) Macron bir video konferans gerçekleştirdi. Aynı şekilde Sayın (Almanya Başbakanı Angela) Merkel’le bir video konferans gerçekleştirdi. Türkiye ve bu ülkeler arasındaki ikili ilişkiler ve Türkiye-AB ilişkileri kapsamlı bir şekilde ele alındı. Yine Sayın Cumhurbaşkanımız İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Aynı ajanda da orada da yer aldı. Şu anda önümüzde bir fırsat penceresi var, hem Gümrük Birliği Anlaşmasını hem Göçmen Anlaşmasını güncelleyebileceğimiz bir ortam söz konusudur.
AB’nin açılan bu pozitif ajandayı daha da ilerleterek Türkiye ile daha iyi işlere imza atması gerektiği konusundaki görüşümüzü yineliyoruz. Frontex’in yaptığı faaliyetleri tekrar tekrar gündeme getirdik. Yunanlıların botları geri itmesi, göçmenlere yaptığı zulümler Cumhurbaşkanımız tarafından altı çizilerek belgeleri ile beraber muhataplarına tekrar tekrar ifade edilmiştir. AB, Avrupa’nın sınırlarını birtakım Berlin duvarları örerek koruyamaz. Avrupa’nın sınırlarına ne kadar çok Berlin duvarı örerseniz AB içerisindeki aşırı sağcıların AB içerisinde ideolojik Berlin duvarları ördüğünü göreceksiniz. Dolayısıyla AB’nin geleceği açısından doğru bir yaklaşım değildir.”
Giderek İslamofobik gündemin Avrupa siyasetini kuşattığını dile getiren Çelik, şöyle konuştu:
“Fransa’daki iç güvenlik yasası, en son kılık kıyafetle ilgili İsviçre’de alınan birtakım kararlar, aşırı sağ olarak, marjinal olarak kabul edeceğimiz gündemlerin, giderek daha fazla merkeze yerleşmeye başladığı görülüyor. Bu, Avrupa demokrasileri için büyük bir tehdittir. Avrupa’nın demokrasisinin korunması Türkiye’nin milli çıkarları açısından gereklidir. O sebeple Avrupa demokrasilerin istikrarının devamıyla ilgiliyiz, Avrupa refahının devamıyla ilgiliyiz. Türkiye’nin milli çıkarları açısından bunların devamı ve istikrarın korunması önemlidir. Avrupa için tehdit, kendi içerisindeki aşırı sağcıların daha da ilerlemesine yol açan bu yanlış politikalardan kaynaklanıyor. Dolayısıyla burada aşırı sağa karşı alınacak önlemlerin DEAŞ’a karşı alınacak önlemler gibi hassasiyetle ele alınması gerektiğini bir kere daha altını çiziyoruz.”
Türkiye-Mısır ilişkileri hakkında bir soru üzerine, Mısır devleti ve halkıyla tarihten gelen çok güçlü bağlar bulunduğunu belirten Çelik, “Ortak tarihimiz söz konusu olmadan ne bölgenin tarihi ne Afrika’nın ne Ortadoğu’nun ne Akdeniz’in tarihi yazılamaz.” dedi.
Mısırla diplomatik ilişkilerin aksama sürecine ilişkin Çelik, burada Mısır halkının geleceği ve demokrasinin yerleşmesine dönük kaygıların ve bu konudaki siyasi tutumun net bir şekilde ifade edildiğini anlattı.
Akdeniz’de yeni bir durum olduğuna işaret eden Çelik, “Sadece gaz meselesiyle ilgili olarak değil, Suriye meselesi söz konusu olduktan sonra Akdeniz’de dünyadaki bütün ülkelerin savaş gemileri yerleşmişti. Arkasından Libya meselesi söz konusu olduğunda bu daha da arttı.” diye konuştu.
Hidrokarbon kaynaklarının kullanılması ile ilgili olarak da ortaya çıkan büyük hareketliliğin Akdeniz’de kıyıdaş olan ülkelerin birbiriyle daha çok konuşması ve ortak formüller bulmasını gerektirdiğini dile getiren Çelik şöyle devam etti:
“Mısırla bunları tabii ki konuşabilecek zeminlerimiz vardır, tabii ki bunlar söz konusudur ama dediğim gibi Türkiye geçmişteki ilkeli tutumundan herhangi bir şekilde vazgeçmiş ya da ilkeli tutumunu bir kenara bırakmış değildir. Fakat bölgedeki bu gelişmelerin konuşulması ile ilgili zaruretler açısından da bu mekanizmalar her aşamada mümkündür. Bu tabii ki karşılıklı olarak aynı yaklaşımın söz konusu olmasına bağlıdır.”
Çelik, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in, Afgan liderlere barış görüşmelerine ilişkin mektup göndermesine ilişkin görüşlerinin sorulması üzerine, Afganistan’daki barışın Türkiye açısından önemine işaret ederek, “Türkiye’nin güvenliğini etkileyen bir sonucu olduğunu, göç meselesinden diğer meselelere kadar biliyoruz.” dedi.
“Türkiye güvenilen bir ara bulucudur”
Türkiye-Afganistan’ın diplomatik ilişkilerinin 100’üncü yılına girdiklerini ve 1 Mart’ın Türk-Afgan Dostluk Günü olarak kutlandığını anımsatan Çelik şöyle konuştu:
“Bütün bu çatışma çözümlerinde ara bulucu olarak, Türkiye aranılan bir ülke, diplomatik kapasitesinin yüksekliği bakımından. Hatta Yassıada Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak düzenlendiğinde sayın Cumhurbaşkanımız burasının aynı zamanda dünyadaki çatışma çözümleri içinde bir merkez olarak işlem göreceğini ifade etmişti. Dolayısıyla prensip olarak bunda bir şey yok. Afganistan barışına, bölge barışına katkı sağlayacak her türlü ara buluculuğun içerisinde oluruz. Diplomatlarımız dünyanın çeşitli yerlerinde uzak coğrafyalarda bile ara bulucu oluyorlar ve Türkiye aranılan, istenilen bir ara bulucudur, Türkiye güvenilen bir arabulucudur. Tabii ki bu teklifle ilgili olarak da prensip olarak bunları söylüyorum ama teknik, pratik olarak nasıl olur o Dışişleri Bakanlığımızın yapacağı değerlendirmeye bağlıdır.”
Ömer Çelik, “Okul müfredatında Yahudi düşmanlığı artıyor” şeklinde çıkan haberler ve bir İsrail gazetesinin, “Bu haberleri takip ediyoruz. Türkiye’deki ders kitaplarına Yahudiler ve Hristiyanlar kafir olarak nitelendiriliyor” başlığını kullanmasına ilişkin soru üzerine, “Türkiye’de antisemitizim ya da Hristiyanlara karşı bir husumet politikası güdüldüğü gibisinden bu değerlendirmelerin tamamı yanlıştır.” dedi.
Çelik, Türkiye’nin azınlıklar ve diğer dinlere mensup vatandaşlarla ilgili politikalarına ilişkin bilgi vererek, “Türkiye’de Yahudi ve Hıristiyanlara dönük olarak sistematik nefret üreten ya da ondan herhangi bir şekilde hedef gösteren, onlara karşı nefret suçu üreten bir politika, bir yaklaşım ve bir siyasi organizasyon söz konusu değildir.” diye konuştu.
Papa-Sistani görüşmesi
Katoliklerin ruhani lideri Papa Franciscus’un Irak’ta Şiilerin en büyük dini temsilcisi Ayetullah Ali el-Hüseyni es-Sistani ile yaptığı ziyaret ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde bastırılan puldaki haritadaki provokasyona ilişkin görüşleri sorulan Çelik, bu haritaların zaman zaman ortaya çıktığını ve belli odaklar tarafından yapıldığını söyledi.
Irak’taki her gelişmeyi yakın bir şekilde takip ettiklerini belirten Çelik, Papa’nın ziyaretini de yakın bir şekilde izlediklerini söyledi.
Sistani’nin çok önemli bir dini lider ve büyük bir siyasi güç olduğunu vurgulayan Çelik şöyle devam etti:
“Ayetullah Sistani’nin Irak’taki azınlıkların zulüm görmemesi, Şiilerle Sünniler arasında diyalogların doğru kurulması bakımından verdiği mesajların son derece kıymetli olduğunu değerlendiriyoruz. Aynı şekilde başka çeşitli mezhepçilik vesilesiyle şiddetin üretilmemesi başka mezhebi gruplara karşı bu konuda yaptığı açıklamaların da değerli olduğunu ifade etmek isterim. Tabii ki dini liderler arasındaki görüşmeler her zaman iyidir. Papa ile Ayetullah Sistani arasındaki görüşme de umarız bu açıdan olumlu sonuçlar doğuracak bir yaklaşımdır. Papa’nın oradaki kiliselerle birlikte aynı zamanda saldırıya uğrayan camilerle ilgili olarak verdiği mesajın da olumlu olduğunu değerlendiriyoruz.”
Çelik, Papa’nın 84 yaşında, Ayetullah Sistani’nin 90 yaşında olduğuna dikkati çekerek, “Bu yaştaki iki siyasi ve dini liderin bir araya gelmesinin Irak için bölge için iyi bir istişare, iyi bir sonuç üretmesini ümit ediyoruz.” değerlendirmesini yaptı.
“Yaptırım siyaseti yanlış bir siyaset”
Çelik, ABD’de Joe Biden’ın başkan olmasıyla Obama döneminde İran ile imzalanan nükleer anlaşmanın yeniden gündeme gelmesi ve bunun yanında İran’ın nükleer kapasitesini artırmaya yönelik çabalarına dair bir soruya şu yanıtı verdi:
“İran’ın daha önce P5+1 ile yaptığı anlaşmanın ne kadar doğru olduğunu söylemiştik. Trump döneminde bu bozulduğu zaman, ‘Bu ne Batı dünyası için ne bölge için iyi olur.’ demiştim. Nitekim, Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde Türkiye ve Brezilya, İran ile böylesi bir nükleer anlaşmaya imza atmıştı. Bu anlaşmaya imza atıldığı zaman İranlılar, ‘Bu devrim gerçekleştikten sonra İran’ın imza attığı ilk uluslararası anlaşma.’ demişlerdi. Bu süreç devam etseydi bugün ortaya çıkan maliyetler olmayacaktı. O süreci geçtik, P5+1’in imzaladığı nükleer anlaşma devam etseydi bu sorunlar yine ortaya çıkmayacaktı. İran’ın şeffaf bir şekilde denetlenmediği söyleniyor. Trump bunu ortadan kaldırmamışken Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu oraya gidiyordu, üretilen uranyum miktarını şeffaf bir şekilde denetliyordu. Diplomasi ve müzakere çatışmaları önleme açısından en önemli şeydir. Trump kaldırınca İran da nükleer anlaşmalarından geriye çekildi. Şimdi ortaya böyle bir tablo çıktı. ‘Denetleyemiyoruz’ diyorlar. Sizin herhangi bir taahhütte bulunmadığınız bir ülkeyi denetleme hakkınız olmaz ki. Nükleer anlaşma konusunda bir taahhüdünüz olacak ki denetleyebilesiniz. Ayrıca yaptırım siyaseti yanlış bir siyasettir. Bu İran halkını cezalandırmaktır. Bunlar tek taraflı yaptırımlardır. Çoğu kez hukuka ve hakkaniyete uymayan yaptırımlardır. Sayın Cumhurbaşkanımız, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Liderler Zirvesi vesilesiyle yaptığı konuşmada, İran’a yönelik yaptırımların bir an evvel kalkması gerektiğini ifade etti. Aynı şekilde Sayın Ruhani ile telefon görüşmesinde de İran halkına dönük tek taraflı yaptırımlara karşı olduğumuzu söyledi.”
Türkiye’nin İran ile çok uzun zamandır komşuluk ilişkilerinin bulunduğunu ve İran’ı en iyi Türkiye’nin tanıdığını ifade eden Çelik sözlerini şöyle tamamladı:
“Yaptırımlarla varılacak yer yoktur. En doğru şey, bir nükleer anlaşmaya imza atmak, Batı dünyasında anlaşmaya imza atanlar İran’daki gelişmeleri rahat bir şekilde takip edebilirler, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bunu şeffaf bir şekilde denetleyebilir. Aynı şekilde İran da kendisine verilen sözlerin yerine gelmesi karşılığında iş birliğini artırır. Masaya dönülmelidir. Kapsamlı bir nükleer anlaşma imzalanmalıdır. Karşılıklı olarak bütün dünyanın önünde taahhütlerde bulunulmalıdır. Bu taahhütler neticesinde de gereken yapılmalıdır. O zaman hem anlaşmaya imza atanlar rahat ederler hem İran’ın faaliyetleri denetlenmiş olur.”