“Ana Sevdası”, “Bekliyorum”, “Nakış Nakış Anadolu”, “Diyarlardan Diyarlara” ve “Bir Türkü Söyle” albümlerine imza atan Baydaroğlu, sanat hayatına ve türkülerin halk kültüründeki yerine ilişkin AA muhabirine açıklamalarda bulundu.
Bitlis’in Adilcevaz ilçesinde dünyaya gelen ve yaşamını Almanya’da sürdüren 63 yaşındaki Baydaroğlu, müzik hayatının İzmir’de üniversitede okurken sınıf arkadaşı sanatçı Durmuş Yazıcıoğlu’nun kızı sayesinde koroya katılmasıyla başladığını belirterek, Türk halk müziğine yaklaşık 40 yıl hizmet ettiğini söyledi.
Öğrenci olayları nedeniyle okulu bitiremediklerini aktaran sanatçı, “İstanbul’a geldik. İstanbul’da da İstanbul Radyosu sanatçılarından Soner Özbilen’in Pendik’te saz okulu vardı. Orada yeğeni ile arkadaş olduk ve eğitim almaya başladık. Özbilen, beni dinledikten sonra İstanbul Radyosu’nun imtihanına götürdü. İmtihandan sonra radyoda stajyer sanatçı olarak başladık.” diye konuştu.
Ahmet Baydaroğlu, daha sonra bir iş için Almanya’ya gittiğini ve bir daha Türkiye’ye dönmediğini söyleyerek, şöyle devam etti:
“40 yıldır Almanya’dayım. Burada kültür derneklerinin sosyal faaliyetlerine iştirak ettim. Hala da öyle devam ediyorum. Sanatçı değilim. Onu bir kere baştan belirteyim. Çünkü gerçekten sanat, bir sanatkarın kendi müthiş sanatını edebiyatla, müzikle icra edip yarınlara hatıra bırakmasıdır. Ben nakilciyim. Yapılan güzel eserleri icra etmeye, yarınlara taşımaya çalışıyorum. Gücüm yettiğince de devam edeceğim.”
Bugüne kadar 8 albüme imza atan Baydaroğlu, “1979 yılı galiba ‘Kahveyi Kaynatırlar’ adıyla ilk albümümü yaptım. Ondan sonra aralıklarla yaptığım 8 albümüm var. Bunun altısı o dönemde kaset olarak çıktı. Sonradan da iki CD çıktı. Son olarak da ‘Seyyah’ adıyla bir albüm çıkarıyoruz.” dedi.
“Türküler gönül coğrafyamızın ses bayrağı”
Usta yorumcu, Türkiye’nin kültür dünyasının en önemli ayaklarından birisinin türküler olduğuna söyleyerek, şunları kaydetti:
“Ben türkülere, Türkiye’nin, ülkemizin, milletimizin, gönül coğrafyamızın ses bayrağı diyorum. Yani türküler bağımsızlığımızın sembolü olan ay yıldız kadar değerlidir. Çünkü kültürü olmayan bir milletin ayakta durması mümkün değildir. Eğer (türküleri) yarına taşımak veya ayakta tutmak istiyorsanız gençlerin bu kültürle beraber yetişmesi, hemhal olması gerekiyor. Allah göstermesin bir doğal afete düçar oldunuz ve memleket yerle yeksan oldu. O memleketle alakalı araştırma yapmak durumunda olduğunuzda ve yöreyle, bölgeyle alakalı bir türkü bulduğunuzda, aslında o türkü o yöreye ait bütün özellikleri anlatır. Çünkü biz, yaratılan her şeye türküyle karşılık vermişiz. Türkü yakmışız, türkü söylemişiz. Vuslatla, ayrılıkla, ölümle, hasretle, doğal afetlerle alakalı yani aklınıza ne geliyorsa onunla alakalı türküler yapmışız. Dolayısıyla türküler bu milletin ses bayrağıdır.”
Birçok kadim adet, gelenek ve göreneğin türküler vasıtasıyla nesiller boyu öğrenebileceğinin altını çizen Baydaroğlu, “Mesela İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesinin kendine has gelenek, görenek, örf ve adetleri vardır. O adetleri değişen dünya nizamında yarına taşımanız belki mümkün olmayabilir. Ama türküleri yaşatırsanız, türküleri nesilden nesile aktarırsanız, o adet, gelenek ve göreneklerin hepsini de o türkülerin içinde bulabilmeniz mümkün. Dolayısıyla türküler hayati bir önem taşıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“Eski türküleri, eski formatıyla bugün dinletmeniz mümkün değil”
Ahmet Baydaroğlu, teknolojinin ilerlemesiyle birlikte Türk halk müziğinin bugün geri planda kaldığı yorumunu yaparak, şunları söyledi:
“Popüler kültür her alanda hakimiyetini sürdürüyor. Yani eski türküleri, hakikaten yazıldığı zaman dilimi içinde incelediğimiz zaman kulağa melodi olarak hoş geliyor olabilir. Ama enstrüman ve altyapı olarak bu çağa hitap etmiyor. Dijital bir dünyada yaşıyoruz. Teknoloji had safhada. Bu anlamda genç arkadaşların yaptığı çalışmalar var. Ben onlara karşı değilim. Nihayetinde türkülerin duyulmasına vesile oluyorlar. Hatta daha ileri gidip, halk müziği yorumu yapan arkadaşlarımın da bizim kuşakların da eğer yapabiliyorlarsa o dönüşümü sağlamaları gerekiyor. Çünkü eski türküleri, eski formatıyla bugün dinletmeniz mümkün değil. Şimdi rap, rock soundları hakim. Tamam ben karşı değilim. Türkülerin yarına taşınılması noktasında güzel bir hizmet. Ama bir taraftan da o gün (türkülerin yazıldığı vakit) hakim olan duyguyu öldürdüğüne inanıyorum. Yani o dengeyi kurmak lazım.”
Halk müziğinin ana kaynaklarından birisinin aşıklık geleneği olduğunu vurgulayan usta yorumcu, “Yani eskiden aşıklar çalar söylerdi, il il, ilçe ilçe dolaşır ve halkla bir araya gelip günlerce devam eden etkinliklere katılırlardı. Şimdi aşıklık geleneği ölmedi ama can çekişiyor.” dedi.
Sanatçı, yapılan işe harcanan emeğin önemine dikkati çekerek, şöyle devam etti:
“Bir işin sıkıntısını, çilesini, derdini çekmediğiniz zaman, ürettiğinizden lezzet almamız mümkün değil. Son dönemlerde yapılan eserlerin çoğuna da bakıyorsunuz tabiri caizse merdiven altı üretimler gibi. Aşağı yukarı 100 yıl önce yazılan ‘Kahpe felek sana nettim neyledim, attın gurbet ele parelerimi’ gibi, bu dönemde o hasreti dile getirecek bir eserin üretilmesi mümkün değil. Çünkü o sıkıntılar, problemler, o hasretler yok şimdi. Aşık Veysel’in ‘Anlatmam derdimi dertsiz insana, dert çekmeyen derdin kıymetin bilemez.’ der. Yani bu bapta eser üretebilecek, bu işe emek verebilecek bir insan bugün var mı? Sadece günü kurtarmak için bir iş yapılıyor.”
“Bugün ‘Gönül Dağı’ gibi bir eser üreten kaç kişi var”
Türkülerin hayatın kendisi olduğunu dile getiren sanatçı, şunları kaydetti:
“Aslında türkü dediğimiz şey, bir vuslatı, özlemi, hasreti anlatan dörtlüklerden ibaret ve hayatın gerçeğiyle alakalı bir şey. Dua niyetine yazılan birçok türkü, eser vardır. Mesela Alvarlı Mehmet Efe’nin ‘Seyreyle güzel, kudreti mevla neler eyler, canan canan…’ gibi asırlar boyu devam edip, bugüne gelen türküler var. Son 30, 40 yılda çıkan yarınlara taşıyabileceğimiz kaç eser var? Veysel Baba, ‘Uzun ince bir yoldayım.’ demiş. Yıllardır okunarak devam ediyor ve her okundukça tazeliğini koruyor. Neşet Ertaş’ın okuduğu ‘Gönül Dağı’ eseri, bugün bu bapta da eser üreten kaç kişi var? Türkülerin önemine vurgu yapmaya çalışırken bunları söylemeye çalıştım. Karacaoğlanlar, Pir Sultanlar, Aşık Veyseller, Emrahlar, Seyrani Babalar, Sümmani Babalar, Reyhaniler bu payeyi elde etmek için eser üretmedi. Kendileri hakikaten öyle inandıkları için, öyle yaşadıkları için onları eserleştirdi ve o eserler asırlar boyudur sürüp geliyor.”
Almanya’da Kanal Avrupa adlı televizyon kanalında bir kültür programı yaptığını dile getiren usta yorumcu, halk müziğiyle derdi olan, türkülerin yaşatılması için gayret sarf eden insanlarla ortak bir konser yapma hayali olduğunu sözlerine ekledi.