Brezilya Yüksek Mahkeme Yargıcı Edson Fachin, geçen Pazartesi (8 Mart), 13. Curitiba Federal Mahkemesinin (Parana Eyaleti) 2017’de aldığı, bir yıl sonra Yüksek Mahkemece beşe karşı altı oyla onanan eski cumhurbaşkanlarından (2003-2010) Luiz Inácio Ferreira da Silva, namı diğer Lula de Silva hakkındaki mahkûmiyet kararını bozdu.
Kararın gerekçesini eyalet mahkemesinin bu konuda yetkisiz olması oluşturuyor. Lula de Silva “pasif yolsuzluk ve kara para aklama” suçundan 12 yıl hapis cezasına mahkûm olmuş ve siyasi haklarından 8 yıl mahrum bırakılmıştı. Gerçi Lula de Silva, Yüksek Mahkeme’nin yeniden değerlendirdiği bir içtihadı sayesinde 2019’da cezaevinden çıkmıştı ama siyasi haklarından mahrumiyeti devam ediyordu. Bu durumda, mahkûmiyete esas oluşturan davalar Brasilia Federal Mahkemesi’nde yeniden görülecek.
75 yaşındaki siyasetçinin 2022’de aday olması, öncelikle Brasilia Federal Mahkemesi’nin seçimlerden önce lehinde karar vermesine veya kararını sürüncemede bırakmasına bağlı.
Jair Bolsonaro hükümetine yakın Başsavcı Augusto Aras kararı temyize götürecek ama Yüksek Mahkemenin diğer 10 üyesinin bu konuda Fachin’e destek vermesi bekleniyor. Çünkü üç yıl önce bu davaya bakmış olan eyalet mahkemesinin yıldız yargıcı Sergio Moro halen Bolsonaro hükümetinin adalet bakanı. Moro, birçok siyasetçinin yargılandığı ve ülkeyi derinden sarsan Petrobas yolsuzluğuyla ilgili “Ekspres Yıkama” (Lava Jato) olarak adlandırılan davalara da bakmıştı. Yargılanan siyasetçilerin birçoğu, dönemin Temsilciler Meclisi Başkanı Eduardo Cunha başta olmak üzere 42 milletvekili ve 29 senatör, darbenin parlamento ayağını oluşturan Devlet Başkanı Dilma Rousseff’in görevden alınmasında (impeachment) rol almıştı. Ama bundan Moro’nun darbecilerle hesaplaştığı anlamını çıkarmak doğru değil. Moro’nun gerek Lula de Silva’nın önceki gün “500 yılın hukuk yalanı” olarak nitelediği mahkûmiyetine esas teşkil eden OAS Léo Pinheiro davasında eski başkan aleyhinde takındığı tutum gerek darbeden en büyük yararı sağlayan bugünkü Devlet Başkanı Bolsonaro’nun hükümetinde görev alması darbeyi düzenleyenlere çok da mesafeli olmadığını ortaya koyuyor. Cunha’nın Nisan ayında çıkacağı ve bomba etkisi yaratacağı bildirilen darbe günlüğüyle ilgili kitabı (Tchau Querida, o Diário do Impeachment) o yıllarda siyasetçilerin nerede konumlandığına ışık tutacak kuşkusuz.
Darbe neden ve nasıl olmuştu?
Özet olarak belirtmek gerekirse, darbenin hedefi, 1980’de sendikal hareketin içinden çıkmış, başta Troçkist eğilimli olmakla birlikte, 90’larda geçirdiği değişimle merkeze doğru kaymış, olgunlaşmış ve 2002’de Lula de Silva’nın devlet başkanı seçilmesiyle iktidara gelmiş olan İşçi Partisi’ni (PT) devirmekti. Oysa Lula de Silva, kurduğu sınıflar arası muhafazakâr ittifakla bir önceki Devlet Başkanı Fernando Henrique Cardoso’nun neo-liberal ekonomi politikasını, gelir dağılımını iyileştiren sosyal önlemlerle destekleyerek uygulamış ve kısa sürede çok başarılı olmuştu. Bir kere, uyguladığı istikrar politikalarıyla, Brezilya’yı 90’larda enflasyonun yüzde 6 binlere dayandığı az gelişmiş ülke görünümünden kurtarmış, Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) borç alırken Fon’a kredi veren ülke ve dünyanın 6. büyük ekonomisi konumuna getirmişti. Ayrıca ve çok daha önemlisi, yoksullukla mücadele önlemleriyle 30-35 milyon kişiyi yoksul kesimden orta sınıfa geçirmiş, orta sınıfın toplum içindeki oranını yüzde 38’den 53’e çıkarmıştı. Seçmen kitlesini genişleten bu yeni orta sınıf sayesinde kendisi 2006 yılında, artık üçüncü kez aday olamayacağı için de “manevi kızım” dediği Dilma Rousseff 2010 ve 2014’te seçimleri kazanmıştı.
Bu kadar başarılı olduğu halde Lula de Silva’nın başının üstünde üç defa “impeachment” prosedürü sallanmış ama muhalefet Meclis’te ve Senato’da bu mekanizmanın işlemesi için gerekli olan üçte iki çoğunluğu bulamamıştı. Darbeciler, Rousseff’in 2014 seçimlerini kaybetmesi için sokakları hareketlendirmiş ancak sokak siyaseti de başarılı olmamıştı. Rousseff demokratik yollardan düşürülemeyince devreye iki aşamalı darbe planı sokulmuştu. İlk aşamada Rousseff “impeachment” mekanizmasıyla düşürülmüş, ikinci aşamada ise halk desteği büyük olan Lula de Silva, yeniden aday olmasının önüne geçmek için yargı kıskacına alınmıştı.
Yukarıda belirtildiği gibi, “impeachment” mekanizmasının işletilmesi için Meclis’te ve Senato’da üçte iki çoğunluk gerektiğinden, Dilma Rousseff’in nasıl düşürüldüğü sorusu akla gelecektir kuşkusuz. Ekim 2014 seçimlerinde PT ve müttefiklerinin 513 sandalyeli Meclis’te 294 milletvekili, 81 üyeli Senato’da da salt çoğunluğu vardı. Ama 17 Nisan 2016’da Meclis’te 367 el “impeachment” lehine kalkmıştı. PT’nin müttefiki siyasi partilerin milletvekillerinin 15 ay sonra nasıl olup da karşı cephede konumlandığına Cunha’nın sözü edilen kitabı cevap getirecektir kuşkusuz.
Bu darbe planı tıkır tıkır işleyince 2018 seçimlerini, esasen yüzde 20 dolayında desteğe sahip olan bugünkü Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, karşısında güçlü rakip bulunmadığı için rahatlıkla kazanmıştı. Emekli bir asker olan Bolsonaro, ABD destekli 1964 askeri darbesi ve ardından iş başına gelen ve 1985’e kadar ülkeyi yöneten askeri diktatörlüğü savunan bir siyasetçi. ABD yanlısı tutumuna Başkan Trump döneminde Brezilya’nın Tel Aviv Büyükelçiliği’ni alelacele Kudüs’e taşıma kararı örnek gösterilebilir.
Dilma Rousseff, 17 Nisan 2019’da Brasil De Fato’da yayımlanan “ başlıklı yazısında, darbenin başlıca hedefinin “Brezilya’yı, dört başkanlık seçiminde sandıkta bozguna uğratılan neo-liberal ajandaya uyumlu hale getirmek” olduğunu söylüyor. PT esasen neo-liberal politikalar izlediğine göre, neden darbeyle iktidardan uzaklaştırılmak istendiği yanıtı bulunması gereken bir soru.
Latin Amerika’daki darbeler tarihi hakkında “Karanlık Zamanlar” (Tiempos de Oscuridad) isimli kitabın yazarı olan Şili asıllı İspanyol Profesör Marcos Roitman’ın bu soruya yanıtı şöyle: SSCB’nin yıkılmasıyla birlikte, ABD, Monroe Doktrini çerçevesinde, Latin Amerika ülkelerinde artık ideolojik gerekçeli askeri darbeler yapmaya ihtiyaç duymuyor. Buna karşılık, ABD ile bağlantılı küresel güçlerin, başka bir deyişle çok uluslu şirketler, uluslararası bankalar ve uluslararası kuruluşların oluşturduğu Troika “yeni düşman” belirlediği ülkelerin siyasetine silahlı kuvvetlere ihtiyaç duymayan siyasi mühendisliklerle müdahale ediyor. Roitman bu tür bir müdahaleye “beyaz eldivenli darbe” (golpe de guante blanco) diyor. Bu darbeler artık sadece Venezuela ve Küba gibi sol ideolojiye dayalı antikapitalist ülkeler için değil, ayrıca Troika’nın çıkarlarını öncelemeyen Brezilya gibi neo-liberal politikalar izleyen ülkeler için de öngörülüyor. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Münih Güvenlik Konferansında “ABD artık askeri güç kullanarak rejimleri devirmeye çalışmayacak” sözünü bu bağlamda okumak mümkün.
Lula de Silva’nın 2022 seçimlerinde aday olması
Lula de Silva’nın mahkûmiyet kararının bozulması, 2022 seçimlerine katılma olasılığını gündeme getirdiği için önemli. “Yoksulların babası” lakaplı siyasetçinin Bolsonaro karşısında kazanabilecek en güçlü aday olduğu alelacele yapılan anketlerde görülüyor. France Info’nun Reuters’e dayanarak aktardığı bir ankete göre, Lula de Silva ikinci turda yüzde 38’e karşı 50 ile Bolsonaro’yu geride bırakıyor. Consultora Atlas’ın geçen Cuma yayımladığı bir başka anket, Lula de Silva’nın Bolsonaro’yu yüzde 38,8’e karşılık 44,9 oyla alt edeceğini . Bolsonaro’ya karşı Ciro Gomes gibi başka muhalif adayların da kazanma şansı var ama en güçlü aday Lula de Silva.
El País gazetesine verdiği mülakatta, “Siyaset benim DNA’m, yapmayı ancak ” diyen 75 yaşındaki siyasetçinin 2022’de aday olması, öncelikle Brasilia Federal Mahkemesi’nin seçimlerden önce lehinde karar vermesine veya kararını sürüncemede bırakmasına bağlı. Ama aday olması halinde yeniden seçilmesi mümkün ki bu da Brezilya darbesinin sonlanması anlamına gelecek. Unutmayalım ki dünya ekonomisindeki yeri altıncılıktan onunculuğa düşen Brezilya’da sokak hareketleri, parlamento ve yargı darbeleriyle hedeflenen; Lula de Silva’nın, manevi kızı Dilma Rousseff’in, kısacası kurucusu olduğu PT’nin iktidardan uzaklaştırılmasıydı. O bakımdan zafer çığlıkları atmaktan çok bundan sonra neler olacağını bekleyip görmekte yarar var.
[“Agur, ETA artık yok” (Aralık 2018), “Çoğul İspanya: Anayasal Sistemi ve Terörle Mücadele Modeli” (2006) ve “Euskal Herria: İspanya Siyasi Tarihinde Bask Milliyetçiliği” (1999) kitaplarının yazarı olan Akın Özçer emekli Dışişleri mensubudur]