AA muhabirine açıklamalarda bulunan TOBB Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bahadır Pehlivantürk, asıl meselenin Çin’in yükselişinin ne şekilde idare edilebileceği olduğunu, konunun Çin’i durdurmak olmadığını ifade etti.
Pehlivantürk, konunun bir de güvenlik boyutu bulunduğuna dikkati çekerek, “Çin, süratle silahlanıyor, buna ciddi bir bütçe ayırmış durumda. ABD, tek başına Çin’in karşısına çıkmaktan ziyade müttefikleriyle birlikte hareket ederek ve aralarındaki güvenlik iş birliğini kuvvetlendirerek Çin’in yükselişini yönetmek ve yönlendirmek amacıyla hareket ediyor.” değerlendirmesinde bulundu.
ABD, Japonya, Avustralya ve Hindistan’ın katılımıyla 12 Mart’ta çevrimiçi düzenlenen “Quad Zirvesi”ni de bu bağlamda ele almak gerektiğini belirten Pehlivantürk, aynı zamanda Güney Doğu Asya ülkelerinin de güvenlik iş birliğini güçlendirdiğini ifade etti.
Güney Çin Denizi’ndeki meseleler ve toprak sorunları gibi Çin’in bölge ülkeleriyle problemleri bulunduğunu anımsatan Pehlivantürk, Çin’in aynı zamanda “büyük ülke havasıyla” hareket ettiğine ve bölgede Çin’e karşı bir dengeleme havasının hakim gelmeye başladığına dikkati çekti.
“ABD bölgede tekrar ağırlığını hissettirme niyetinde”
Pehlivantürk, “ABD, (eski Başkan Donald) Trump yönetiminde bölgeyi boşlamıştı. Tekrar ağırlığını hissettirme niyetinde ve arzusunda.” diye konuştu.
ABD’nin adımına karşı Çin’den gelecek olası tepkiye ilişkin ise Pehlivantürk, Pekin’in zaten bölgeye ekonomik iş birliği yaptığını belirtti.
Pehlivantürk, “Çin, iktisadi yollarla bölge ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyor. Ancak Çin’in bölgede herhangi bir ülkeyle şu aşamada askeri bir anlaşma yapacağını öngörmüyorum. Çin, bu anlayışla hareket etmiyor. Çin, etrafında diğer ülkeleri toplayabilen bir ülke değil, ABD bunu başarıyor, en büyük farkı bu. Çin, ABD’nin aksine herhangi bir değerin öncülüğünü yapmıyor, fazla ulus devleti.” yorumunda bulundu.
“ABD Çin’e sert bir mesaj vermek istiyor”
Boğaziçi Asya Araştırmalar Merkezi (BAAM) Kıdemli Araştırmacısı Nazmul İslam da “Quad Zirvesi”nin ardından ABD’nin iki önemli bakanının Hindistan, Japonya ve Güney Kore’yi ziyaret etme kararının, Biden yönetiminin en önemli dış politika önceliği olan Çin’in askeri ve ticari genişlemesiyle yüzleşmek olduğunu söyledi.
İslam, “ABD, bölgedeki küçük çıkarların dışında, Çin’e sert bir mesaj, bölgedeki müttefiklerine ise destek vermek istiyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Mevcut Biden yönetiminin, Çin ve Asya Pasifik’e yönelik politikası uyarınca ABD’nin Çin’i “stratejik ortak” yerine “stratejik rakip” olarak gördüğüne dikkati çeken İslam, hem Çin’in hem de ABD’nin Asya-Pasifik bölgesini “büyük fırsat” olarak gördüğünü kaydetti.
İslam, öte yandan Asya-Pasifik’in geleceğinin ABD ya da Çin merkezli politikalar tarafından belirlenmeyeceğine dikkati çekerek, bölgede parçalanma, değişen koalisyonlar ve düzensiz kurallar, normlar ve standartlar olacağını vurguladı.
Hindistan, Endonezya, Japonya, Singapur ve Güney Kore gibi oyuncuların, bölgelerinin geleceğini etkileme hakkını kazandıklarını belirten İslam, “Diğer yandan Asya-Pasifik’teki hükümetlerin birçoğu Pekin’e derin bir güven duygusu beslemiyor. Ancak Çin iktidarı konusunda en kararsız olan ülkeler dahi, ABD’nin de dikte edeceği bir geleceği kucaklamıyor.” diye konuştu.
İslam, Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) ve Kuşak ve Yol Girişimi’yle Çin’in, ABD’ye karşı stratejik ve daha da önemlisi önleyici bir adım attığını ifade etti.
Çin’in, ABD, Avustralya, Japonya ve Hindistan gibi ülkelerin güvenlik baskısına direnmek için Rusya ile stratejik ortaklığını da geliştirdiğine dikkati çeken İslam, “Çin, çevredeki ülkelere, özellikle de Washington ile güven bağı olan ülkelere, Çin’in tarafında yer almaları için iş birliğine dayalı teşvikler sunarak güvence politikasını sürdürmektedir.” dedi.
İslam, arka planın bir başka parçasının da Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki hakimiyeti olduğunu, ABD içinse tüm deniz yollarında seyir özgürlüğü ilkesinin çok önemli olduğunu kaydetti.