Uluslararası Tiyatrolar Birliği (International Theatre Institute) tarafından 1961’de ilan edilen Dünya Tiyatro Günü, her yıl 27 Mart’ta dünya çapında gerçekleştirilen etkinlikler ve ücretsiz tiyatro gösterimleriyle kutlanıyor.
Dünya Tiyatrolar Günü kapsamında, AA muhabirine açıklamada bulunan Nurdan Albamya İnce, tiyatroya başlangıcını, pandeminin tiyatroya etkilerini ve tiyatronun geleceğini nasıl gördüğünü anlattı.
“Oyunculuktaki gelirimiz, ücretten, paradan daha çok alkış”
Sahneye ilk kez ilkokul birinci sınıftayken çıktığını dile getiren İnce, o günleri şu sözlerle aktardı:
“Maltepe’de bir ilkokulda okuyorum ve öğretmenimiz bizi sınıfça Devlet Tiyatrolarında ‘Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’ oyununa götürdü. İnteraktif bir oyundu ve Pamuk Prenses, ‘cücelerden birinin nerede olduğunu bana kim gösterir?’ dedi. Ben de normalde çekingen bir çocuktum ama kendimi bir anda sahnede buldum ve o çocukları yara yara sahneye çıktığımı hatırlıyorum. Sonra günlerce kendime gelemedim. Sürekli sahneye çıktığımı anlatıyorum. ‘Pamuk Prenses ile yan yanaydım, sahnedeydim’ vesaire. Sonra içime o duygu girdi. O sahne tozunu yuttum artık. Ne yaptıysam sonra bir daha ömrüm boyunca hiç başka bir mesleği yapmak istemedim. Kim sorarsa ‘Ben tiyatro oyuncusu, oyuncu olacağım’ dedim.”
Genç oyuncu, lise yıllarında Mersin’de küçük bir yerde yaşadığı için konservatuvar sınavına giremediğini belirterek, üniversitede okumak için geldiği İstanbul’da tiyatro eğitimi alarak oyunculuğa başladığını söyledi.
İlk kez “Onu Beklerken” adında bir oyunda profesyonel olarak sahneye çıktığını aktaran oyuncu, “Cahiliye Dönemi’ni anlatan bir oyundu. Ateşe tapan bir Mecusi’yi oynuyordum. Bayılmamak için kendimi zor tuttuğumu hatırlıyorum. Oyunun bitiminde insanların beni alkışlaması, hani para da almayayım, yeter ki beni alkışlasınlar, yeter ki yaptığım iş kalplere dokunsun. Bu gerçekten çok farklı bir şey. Oyunculukta sanırım bizim gelirimiz, ücretten, paradan daha çok alkış.” diye konuştu.
“Beni tiyatroya aşık eden şey insanların hayatlarına dokunmak”
Tiyatronun hayatının en büyük parçası olduğunu vurgulayan İnce, pandemi dolayısıyla tiyatro yapamadığı günlerde, nefes alamadığı hissine kapıldığını ifade etti.
İnce, tiyatro oyuncusu olarak Anadolu’da ve gurbetçilerin yoğun yaşadığı ülkelerde yaptıkları turnelere de değinerek, şunları kaydetti:
“Bu turnelerden benim unutamadığım iki anım var. Ağrı Patnos’ta bir köyde tiyatro oyunu oynuyoruz. Elektrik kesildiği için bize bir güç kaynağı verdiler. Ama o güç kaynağında da bir arıza çıkınca birden bire sahnede elektrik kesildi. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Şimdi sahnede de elektrik kesildiği an mizansene devam edemezsin. Sonra birden bire böyle hafif hafif ışıklar gelmeye başladı. Oradan ufak bir ışık, buradan ufak bir ışık derken, bir baktık seyircilerin hepsi koltuklarından kalkmış, sahnenin önüne gelmişler ve telefonlarının ışıklarını bize tutmuş. Onların ışıkları sayesinde sahne ışıl ışıl oldu. Komik bir sahne oynamam gerekiyor. Ama ağlamak istiyorum yani. Ağladım, güldüm. Öyle saçma sapan bir şey oynadım. Çıktım ama kulise gidip hüngür hüngür ağladım. Hayatımda ilk defa sevinçten ağladım. O kadar mutlu oldum ki ‘Allah’ım sana şükürler olsun, iyi ki o mesleği seçmişim’ dedim.”
Almanya’da bir komedi oyunu oynarken de öndeki bir kadının sürekli ağlamasının dikkatini çektiğini söyleyen İnce, “Oyun bitti. Oyundan sonra ben organizasyonu yapan beyefendilerden birine ‘Önde beyaz başörtülü bir teyze vardı. Eğer hala fuayedeyse bir bakabilir misiniz? Ben onunla görüşmek istiyorum.’ dedim. Teyze ile görüştük. Teyze, ‘Türkiye’nin havasını getirdiniz ki, sanki genç kızlığıma gittim ve mahallemden arkadaşlarımla oturuyormuş, sohbet ediyormuş gibi, hiç bilemedim. Sadece eski anılara gittim, ağlayabildim’ dedi. Orada da yine gözyaşlarımı tutamadım. Demek ki beni duygulandıran ve tiyatroya aşık eden şey insanların hayatlarına dokunmak. Zaten dokunamadığı rolleri de oyunları da oynayamıyorum.” dedi.
“Tiyatroseverler bizi asla yalnız bırakmasın”
Pandemi döneminde tiyatronun dijitalleşmesinin bir farkındalık yaratılması açısından güzel olduğunu ama tiyatronun asla seyirciden bağımsız kalamayacağına dikkati çeken oyuncu, yerli oyun yazarlarının oyunlarının daha çok sahnelenmesi ve yazarların teşvik edilmesi gerektiğini ifade etti.
İnce, Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatrolarının repertuvar havuzuna aldığı yerli oyunları seyirciyle daha fazla buluşturmasının önemine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bizim öz benliğimizi, kendi değerlerimizi anlatan yazarlarımız var. Necip Fazıl’ın, Mustafa Kutlu’nun oyunlarının daha çok oynanması gerekir. Mustafa Kutlu’nun çok güzel hikayeleri var, kendinizden geçersiniz okurken. Onları sahneleyen çok kısıtlı yerler var. Ama buna daha profesyonel mecraların el atması taraftarıyım.”
Tiyatronun geleceğinden ümitvar olduğunu belirten oyuncu, dijitale taşınsa da yarı kapasiteyle oynansa da tiyatronun seyirciyle bağ kurularak yapılan bir sanat olduğunu vurguladı.
İnce, pandemi sürecinde “G.K”, “Çamaşır Suyu” ve “Sahne Tozu” gibi kısa metraj filmlerde rol aldığını ve Ankebut Oyunculuk adıyla bir tiyatro okulu kurduğunu belirterek, “Tiyatroseverler bizi asla yalnız bırakmasınlar. Çünkü onlarsız bir hiçiz. Bizi sadece onlar destekleyebilir. Onların varlığı, ruhu ve alkışlarıyla ayakta duruyoruz. Bizim onlarsız ayakta duramayacağımızı unutmasınlar.” ifadelerini sözlerine ekledi.