Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Türkiye’yi Fransa’nın içişlerine karışmakla itham ettiği suçlamalarını tekraren dile getirdi. Macron bu suçlamasını, Türkiye’yle başlatılan iyi ilişkileri düzeltme çabalarını akamete uğratma riskine rağmen, geçtiğimiz haftalarda bir kez daha yaptı. “Bazen seçimlerimize karışıyorlar, bazen de derneklerin finansmanına” diyerek Türkiye’ye ithamda bulundu. Fransa Cumhurbaşkanı suçlamasına “Evet, bu müdahale riskleri diğer Avrupa ülkelerinde de Fransa’da da ortaya çıkmıştır” diye devam etti. Aslında bu saldırılar, Türkiye aleyhine haftalarca devam eden iftira düzeyindeki bir dizi haberi tamamlar nitelikteydi. 7 Şubat tarihli Journal du Dimanche isimli haftalık gazetenin attığı “Erdoğan Fransa’ya nasıl sızdı?” manşetini bu haberlerin en önemli bir örneği olarak gösterebiliriz.
Macron nihayetinde diğer medya organları tarafından zaten defalarca tekrar edilmiş bu suçlamaları sadece yeniden dile getirerek bir kamuoyu baskısı oluşturmayı hedefliyor. Fransa cumhurbaşkanı iddiasında “Avrupa kıtasında Türkiye sivil toplum kuruluşları ve siyasi gruplar harekete geçirilerek resmi propaganda organları ile varlık gösteriyor” diyerek dolaylı yoldan Anadolu Ajansı’nı da hedef almıştı.
Türk diplomasisi reddetti
Macron’un bu açıklamalarına karşı, Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy “Türkiye’nin yaklaşık 800 bin nüfuslu Türk toplumunun refahı, barışı ve uyumu dışında Fransa’nın iç politikasıyla bağlantılı bir gündemi yok” ifadesini kullandı. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik de aynı şekilde Fransa Cumhurbaşkanı’nın sözlerine sert tepki gösterdi. Çelik “Fransız demokrasisi o kadar kırılgan mı ki, bu kadar kolay baltalanabilir?” sorusunu yönelttikten sonra “Bu sözler Fransız halkına bir hakarettir” değerlendirmesinde bulundu.
Dışişleri Bakanlığı’nın son sayımına göre, Fransa’daki konsolosluk hizmetlerinde kayıtlı 700 bin Türk bulunuyor. Dışişleri Bakanlığı bu sayımda sadece Türk vatandaşlığına sahip olanlar ile çifte vatandaşlığı olanlar arasında ayırım yapmıyor. Fransa’daki Türk nüfusun büyük ölçüde gençlerden oluştuğunu bildiğimize göre, yaklaşık 500 bin Türkün seçimlerde oy kullanabilecek yaş aralığında olduğunu varsayabiliriz. Fakat bu vatandaşların bir kısmının, özellikle de ilk nesil Türklerin Fransız vatandaşlığının olmadığı da bir gerçek. Fakat Macron’un tezinin tutarsızlığını daha iyi anlamak için, Fransa’daki seçimlerde sadece 500 bin Türk kökenli Fransız vatandaşının oy kullanabileceğini dikkate alabiliriz.
2018’deki son Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimini ele alalım: Resmî rakamlara göre Fransa’da yaşayan Türklerden 340 bin 751 kişi seçmen kütüğüne kayıtlı. Yine resmî sonuçlara göre Fransa’da yaşayan 161 bin 222 Türk (yüzde 47,30 katılım oranıyla) bu seçimlerde oy kullanmış. Öte yandan Fransalı Türklerin tamamının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklediğini iddia etmek de haksızlık olur. Milletvekili seçimlerinin sonuçlarına göre, Cumhur İttifakı oyların yüzde 63’ünü alırken Millet İttifakı adayı ve HDP yüzde 37 oy almıştı. Dolayısıyla 340 bin 751 seçmenden yaklaşık 215 bininin Erdoğan’ın politikalarını desteklediği sonucuna varılabilir.
Dışişleri Bakanlığı’nın son sayımına göre, Fransa’daki konsolosluk hizmetlerinde kayıtlı 700 bin Türk bulunuyor. Dışişleri Bakanlığı bu sayımda sadece Türk vatandaşlığına sahip olanlar ile çifte vatandaşlığı olanlar arasında ayırım yapmıyor. Fransa’daki Türk nüfusun büyük ölçüde gençlerden oluştuğunu bildiğimize göre, yaklaşık 500 bin Türkün seçimlerde oy kullanabilecek yaş aralığında olduğunu varsayabiliriz.
Fransa’daki seçimler
Fransız Cumhurbaşkanı seçimlere sözde Türk müdahalesinin nasıl olacağını net bir şekilde açıklamıyor. Bu “belirli bir partiye ya da adaya oy verin” talimatı ile mi olacak? Macron’un kendisi bu iddialarına bir açıklık getirmediği sürece, varsayımlar üzerinden yorumlar yapmak zorunda kalacağız. Bu varsayımdan yola çıkarak, Macron’un Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 215 binden fazla Türk kökenli vatandaşa oy talimatı vereceğini iddia ettiğini söyleyebiliriz. Fakat Fransa’da Erdoğan tarafından yönlendirildiği iddia edilen Adalet ve Eşitlik Partisi’nin (PEJ) ulusal seçimlerde yüzde 2’ye bile ulaşmadığını hatırlatmakta fayda var. Yani doğrudan Türkler tarafından kurulmuş bir parti bile çok düşük oylar alıyor.
Öte yandan, Türkler tarafından kurulmuş herhangi bir partinin, Fransız seçim sisteminin dar bölgelere ayrılmış iki turlu yapısı ve Türklerin bölgesel olarak dağınık olması nedeniyle, genel seçimlerde etkin olması ihtimal dahilinde bile değil. Kaldı ki Türkiye’deki parti tercihi ile Fransa’daki parti tercihinin de aynı olacağını iddia etmek çok yanlış olur. Nitekim hem Erdoğan’ın politikalarını destekleyip hem Macron’un partisine üye olan birçok Türk kökenli politikacı bulunuyor. Onların yanı sıra Cumhuriyetçiler, Sosyalistler ve Yeşiller gibi partilerde siyaset yapan Türkler de var.
Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimi
Peki, Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde neler olabilir? 2017 seçimlerinde Fransa’da 47 milyondan fazla kayıtlı seçmen vardı. Bu seçimde 36 milyondan fazla Fransız sandık başına gitti. İlk turda Emmanuel Macron 8 milyondan fazla oy alırken, ikinci gelen Marine Le Pen de 7 milyondan fazla seçmen tarafından desteklendi. Buna ek olarak, François Fillon 450 binden fazla oy farkıyla üçüncü sıraya yerleşti. Dolaysıyla 215 bin Türk’ün oyları aynı adaya gitse bile sonuç değişmeyecekti.
O halde Fransa’daki Türk kökenli vatandaşların bu denklemde nasıl bir ağırlığı olabilir? Özellikle Fransız seçimlerine Türklerin ilgisinin sınırlı kaldığını ve katılım oranının Fransızların ortalamasından çok daha düşük olduğunu dikkate alırsak, Türklerin Fransa’daki seçimlerde hiçbir şekilde baskı kurabilecek bir grup olamayacağını görebiliriz.
Macron nihayetinde diğer medya organları tarafından zaten defalarca tekrar edilmiş bu suçlamaları sadece yeniden dile getirerek bir kamuoyu baskısı oluşturmayı hedefliyor. Fransa cumhurbaşkanı iddiasında “Avrupa kıtasında Türkiye sivil toplum kuruluşları ve siyasi gruplar harekete geçirilerek resmi propaganda organları ile varlık gösteriyor” diyerek dolaylı yoldan Anadolu Ajansı’nı da hedef almıştı.
Macron’un açıklamaları, Türk müdahalesinin kendisinden başka bir adaya oy çağrısı yapılacağını öngörüyor. Yani Macron Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilecek bazı siyasetçilerin Türkiye ile işbirliği içinde olduğunu ima ediyor. Fransa siyasetini yakından takip eden biri olarak şunu kesinlikle söyleyebilirim ki her ne kadar bazı partiler Müslümanlara destek açıklamaları yapsa da, Türkiye ile daha iyi ilişkiler isteyen hiçbir Fransız siyasi partisi bulunmuyor. Sol partiler PKK terör örgütünü açıkça desteklerken, Avrupa Birliği’ni Türkiye’ye karşı misillemeye çağırırken ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “diktatör” olarak adlandırırken, Türkiye Fransız seçimlerine onlar lehine neden müdahale edecek?
Aynı şekilde hem siyasi hem de dini olarak Türkiye’ye düşman olan sağcı partilerin tavrı da herhangi bir manevraya alan bırakmıyor. Aslında Macron “Erdoğan’ın piyonları” diyerek rakiplerini şimdiden saf dışı bırakmak, Erdoğan’a karşı direnen tek lider olarak ön plana çıkmak istiyor. Hatta olası bir hezimet karşısında, Macron suçu Türkiye’ye atmaya çalışıyor. Böylece kazanan adayı da Erdoğan tarafından seçilmiş biri olarak göstermeyi hedefliyor.
Tabii bu ihtimalin gerçekleşmemesi için de “Sultan Erdoğan’a” düşman olan aşırı sağcıları kendi etrafında kenetleyip, milliyetçi duyguları kabartmayı planlıyor. Fransız medyası sürekli Almanya Başbakanı Angela Merkel’i Erdoğan’a boyun eğmekle suçlarken, “ona karşı duran tek kişi” olarak lanse ettikleri Macron’u göklere çıkarıyor.
Aslında burada dikkati çeken tuhaflık, Erdoğan’ın farklı bir adaya oy verilmesi yönünde çağrı yapma ihtimalini “iç müdahale” olarak varsayan Macron’un 2017’deki seçimlerde Le Pen’e karşı kendisini destekleyen açıklamalar yapan dönemin ABD Başkanı Barack Obama’ya teşekkür etmesiydi.
Demek ki Macron’u rahatsız etmeyen bazı dış müdahaleler de mevcut.