ABD’nin Alaska eyaletinde 18 Mart’ta Amerikalı ve Çinli üst düzey bakanların ve diplomatların bir araya geldikleri görüşmede, tarafların basın önünde karşılıklı sert ifadeler kullanarak tartışmasıyla ortaya çıkan kriz, ikili ilişkilerin ne derece problemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Bir saati aşkın bir söz düellosu şeklinde gerçekleşen konuşmalarda, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Çin’i küresel istikrarı tehdit etmekle ve ülkesindeki Uygur Türklerine karşı insan hakları ihlalleri işlemekle suçlarken, Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi ise ABD’yi ikiyüzlü davranmakla suçladı ve “ne ABD’nin kendisi ne de Batı dünyası uluslararası kamuoyunu temsil ediyor” dedi. Vang Yi, “Çin’i boğmak imkansız” diyerek ABD’nin ekonomik yaptırımlarla Çin’i dizlerinin üstüne çöktüremeyeceğini tüm dünyaya ilan etti. Yeni seçilen ABD Başkanı Joe Biden döneminde gerçekleşen bu ilk üst düzey temas, Biden döneminde Çin’le karşılıklı ilişkilerin gelecekte nasıl bir seyir izleyeceğinin de bir işareti olarak yorumlanabilir.
Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi’nin Alaska zirvesindeki krizin ardından geniş bir coğrafyada neredeyse her bir gün farklı bir ülkedeki mevkidaşıyla yüz yüze görüşmesi, Pekin’in özellikle Kuşak ve Yol İnisiyatifi ile hızlandırdığı yatırımları ve elde ettiği kazanımları koruma çabası olarak görülüyor.
İki gün süren bu tarihi buluşmadan sadece dört gün sonra 23 ve 24 Mart’ta Brüksel’de toplanan NATO üyesi Dışişleri Bakanları toplantısında konuşan Blinken, NATO’daki müttefiklerinin Çin’le münasebetleri konusunda “Onları ‘Ya biz ya onlar’ şeklinde zorlamayacağız” ifadesini kullanırken diğer taraftan da “Pekin’in güvenliğimizi ve refahımızı tehdit ettiğine ve uluslararası sistemin kurallarını bizim ve müttefiklerimizin paylaştığı değerlerin altını oymaya yönelik kullanmak için aktif olarak çalıştığına şüphe yok” şeklinde konuştu. Böylece Blinken, NATO’nun kendilerinden yüksek tehdit algıladığı Rusya ve Çin’e karşı diyaloğu devam ettirmesi gerektiğini ancak karşılıklı ilişkilerde her açıdan itidalli davranılmasını ve dikkatli olunması gerektiğini belirtti.
Toplantıda NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in de Rusya’yı hedef alan açıklamaları, ABD merkezli Batı bloğunda Rusya ve Çin’e karşı hayli sert bir diplomasi izleneceğini gösterdi. Ayrıca Alaska’daki görüşmelerin başlamasından sadece bir gün önce Biden’ın ABC televizyonundan George Stephanopoulos’a verdiği röportajda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “katil” olduğunu ve “ABD seçimlerine müdahale etmenin bedelini ödeyeceğini” belirtmesi tüm dünyada soğuk duş etkisi yarattı. ABD’nin Soğuk Savaş döneminde Komünist Bloku dağıtmak için Sovyetler Birliği’ne karşı Komünist Çin’i yanına çekmesi ya da en azından iyi ilişkiler kurarak Çin’i Ruslardan uzaklaştırmayı başarması önemli bir stratejiydi. Yeni dönemde ABD’nin hem Çin hem de Rusya’yı doğrudan hedef almasının dış politikada ne kadar doğru bir strateji olduğu tartışılır. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Çin’i ziyaret ederek buradaki mevkidaşı ile ABD ve Avrupa’ya karşı sert tehditlerde bulunması, ABD’ye karşı Rus-Çin yakınlaşmasının daha da güçlenmesine neden oldu.
Ekonomik açıdan tüm dünyaya açılmış ve güçlü sermayesiyle dünyadaki sayısız projelere finansman sağlayan Çin ile son yıllarda hem kendi bölgesinde hem de Akdeniz’de giderek yayılmacı bir politika izleyen Rusya’ya karşı aynı anda baskı uygulamak çok kolay olmayacaktır. Rusya, askeri gücü ve zengin enerji kaynakları ile hâlâ bölgesinde en büyük aktörlerden biri ve ordusunun kabiliyeti ve kapasitesi sınır ötesi operasyonları dahi başarıyla yürütebilecek durumda. Diğer taraftan Çin ise dünyanın ikinci en büyük askeri ve ekonomik gücüne sahip ülkesi olarak kendi bölgesinin başat gücü olduğu gibi tüm dünyada artan siyasi bir etkiye de sahip. Bundan dolayı Rusya ve Çin’in de ABD’yi benzer tonlarda doğrudan tehdit etmesi, küresel ticaretin ve yatırımların geleceği için büyük bir risk teşkil ediyor.
Vang Yi’nin yoğun diplomasi trafiği
ABD ile Çin arasındaki ikili ilişkilerin Biden döneminin daha başında sanki eski Başkan Donald Trump dönemini bile aratacak şekilde ciddi bir krize girmesi, Çin’in uzun yıllardır ticaret yaptığı ve büyük kazançlar elde ettiği Amerikan müttefiki olarak bilinen ülkelerle daha yakından diplomatik ilişkiler kurması zorunluluğunu doğurdu. Vang Yi’nin Alaska zirvesi sonrasında Orta Doğu ve Türkiye, Balkanlar ve ASEAN turu gerçekleştirdiği görülüyor. Bu kısa sürede neredeyse her bir gün farklı bir ülkedeki mevkidaşıyla yüz yüze görüşen Vang Yi, ülkesinin özellikle Kuşak ve Yol İnisiyatifi ile hızlandırdığı yatırımları ve elde ettiği kazanımları korumak istiyor.
Bu bağlamda NATO zirvesinden sadece bir gün sonra Ankara’da bir araya gelen Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Vang Yi, basına açık görüşmelerinde oldukça sıcak mesajlar verdiler. Özellikle yeni tip koronavirüs (Kovid-19) döneminde Türkiye’nin Çin’in milli aşılarının Türkiye’deki Faz 3 aşı çalışmalarını yürütmesi ve buna karşılık Çin’in de Türkiye’ye aşı tedarikinde öncelik vermesi karşılıklı ilişkilerde güven ortamını kuvvetlendirdi. Hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Çin Dışişleri Bakanı’nı bizzat kabul etmesi de son yıllarda iki ülke arasındaki arasında artan ekonomik ilişkilerin siyasi alanda da olumlu sonuçlara yol açtığını gösterdi. Ayrıca bu üst düzey kabul, ilişkilerin daha da geliştirilmesi hususunda iki tarafın da kararlı olduğunun bir işareti olarak yorumlanabilir.
Alaska’da yaşanan kriz sonrasında Vang Yi’nin altı ülkeyi kapsayan ilk bölgesel diplomatik atağında yer alan Türkiye ziyareti diğerlerinden önemli bir açıdan ayrılıyor: Zira Türkiye hem NATO üyesi hem de AB ile tam üyelik müzakereleri yürütüyor. Bu açıdan Türkiye hem Doğu hem de Batı ile siyasi, askeri ve ekonomik ilişkileri olan stratejik bir ülke. Hatırlanacağı üzere Aralık 2019’da Ankara’da düzenlenen Yeniden Asya Çalıştayı’nda konuşan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “Tarihin sarkacı yeniden Asya’ya doğru kayıyor. 21. yüzyıl ise yeniden Asya’daki gelişmelerin yön vereceği bir asır olarak şekillenecek. Yani Asya yeniden yükseliyor. İşte bu yüzden açılımımıza ‘Yeniden Asya’ adını verdik” demişti. Bu doğrultuda Türkiye, Batılı ülkeler ile Rusya ve Çin arasında dengeli bir ilişki kurarak her iki tarafla da doğrudan konuşmayı ve böylece ulusal çıkarlarını korumayı amaçlıyor. ABD’nin Türkiye’yi Çin’e karşı blokta konumlandırması bu açıdan pek de kolay görünmüyor. Çin ile Türkiye arasındaki 24 milyar doları aşan ticaret hacmi ve Çin’in son yıllarda özellikle Kuşak ve Yol projeleri kapsamında Türkiye’ye yaptığı doğrudan yatırımların hacmi ikili ilişkileri güçlendirmekte.
Her ne kadar basına açık şekilde somut anlaşmalar ya da yeni bir proje ya da yatırım mesajı verilmemiş olsa da Ankara ile Pekin arasında gizli diplomasi yöntemiyle ikili ilişkiler oldukça özenle yürütülüyor. Özellikle Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde (Doğu Türkistan) yaşanan insan hakları ihlallerinin Batılı siyasiler tarafından yüksek sesle dile getirilmeye başlanması ve bu konuda Çin’e karşı ciddi bir diplomatik baskının oluşturulmaya çalışılması bu dönemde Türkiye’nin bu derece hassas bir konuyu çok iyi yönetmesini gerektiriyor. Nitekim Çavuşoğlu, Twitter’dan yaptığı bir paylaşımda “Uygur Türklerine ilişkin hassasiyetimizi ve düşüncelerimizi ilettik” diyerek bu konuyu medya önünde tartışmayacağını göstermiş oldu.
Ayrıca Çin ile Avrupa arasındaki küresel ticaretin daha da gelişmesi için ortaya çıkan alternatif güzergahlardan biri olan Orta Koridor üzerindeki yatırımlarını artırması ve bu koridora alternatif ara rotaların da eklenmesi, ikili ilişkilerin ve bölgesel ticaretin gelişmesine de katkı sunacaktır. Türkiye, askerî açıdan Batı bloğunun güçlü bir üyesiyken siyasi ve ekonomik açıdan her iki blokla da görüşmeye ve ilişkilerini geliştirmeye yönelik bir dış politika anlayışı takip ediyor. Bu açıdan Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi’nin son Türkiye ziyareti, karşılıklı ilişkilerin ve kazanımların korunması ve geliştirmesini amaçladığı gibi Çin’in müttefiki olarak kabul ettiği, hatta NATO üyesi olan Türkiye gibi ülkelerle çok yönlü ilişkilerini gelecekte de korumaya devam edeceğini gösterdiği gibi ABD’nin kendisini sistemin dışına atamayacağının bir mesajı olarak da değerlendirilebilir.
[Dr. İshak TURAN, Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi’nde sürdürdüğü Uluslararası İlişkiler alanındaki çalışmalarında Çin Dış Politikası, Enerji Güvenliği ve Tayvan konularına odaklanmaktadır]