TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Atlas Sineması’nda gerçekleştirilen “Mimarların Piri Sinan” adlı belgesel filminin galasında yaptığı konuşmada, Namı Osmanlı sınırlarını aşan Mimar-ı Azam, Piri Mimaran Mimar Sinan’ı, İstanbul’un en gözde mekanlarından olan, iki yanı tarihi binalarla süslü İstiklal Caddesi’nde, eski adıyla Cadde-i Kebir’de bulunan tarihi Atlas Sineması’nda, hayatını ve muhteşem dehasını konu alan belgeseli izleyerek anmak ve hayırla yad etmek üzere bir araya geldiklerini dile getirdi.
Kanuni Sultan Süleyman’ın “Sinan, bina ilminin keskin kılıcıdır” diyerek kıymetini ilan ettiği, abidevi kültür hazinesinin sahibi bir medeniyetin evladı olmanın haklı gururuna sahip olduğunu vurgulayan Şentop, mekanların ruhtaki derin tesiri düşünüldüğünde, bugün içinde bulundukları tarihi atmosferin tesiri altında “Koca Sinan”ı anmanın ruhlarında ayrı bir heyecan meydana getirdiğini söyledi.
1870’li yıllarda inşa edilen ve 1948’den beri de Beyoğlu’nun en büyük sinemalarından olan Atlas Sineması’nın bugün “Koca Sinan”ı ağırladığını belirten Şentop, emeği geçen İstanbul Valiliği ile Kültür ve Turizm Bakanlığına, Atlas Sineması Müze Müdürü ve çalışanlarına şükranlarını sundu.
TBMM Başkanı Şentop, Osmanlı İmparatorluğu’nun medar-ı iftiharı, bütün gönül coğrafyalarının mührü “Koca Sinan”ın yüzlerce eserinin hepsi ayrı ayrı bilinemese de onun bir eseri görüldüğünde “Bu eserin mimarı muhakkak Sinan’dır” diye fikir yürütülebileceğini çünkü Mimar Sinan’ın kendine mahsus ve çok belli bir üslup sahibi, özgün bir sanat dehası olduğunu kaydetti.
“Mimar Sinan, Osmanlı kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır”
Sadece Türkiye için değil dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük mimarlarından olan Mimar Sinan’ın, Kayseri’nin Ağırnas Köyü’nden Mimarbaşılığa uzanan öyküsünün kendilerine ilham olmaya devam edeceğini vurgulayan Şentop, şöyle devam etti:
“Osmanlı medeniyetinin yapıtaşlarından olan Mimar Sinan, Osmanlı kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Kadim tarihimizin ve hatta bütün gönül coğrafyamızın Mimar Sinan’ı, Osmanlı kültürünün öz evladıdır. Osmanlı gibi büyük bir medeniyet, sadece topraklarının genişliği ve yapılan seferlerinin keyfiyeti ile değil, Koca Sinan gibi ulu bir mimarın, manevi dünyamızı kalıcı eserlere aktarmasıyla inşa edilmiştir. Kültür, bir milletin sahip olduğu bütün maddi ve manevi varlıklardır, bu nokta-i nazardan bakıldığında Sinan, hem maddi hem de manevi bir münşidir.
Sinan’ı sadece maddi yapı inşa eden bir mimar zannedersek büyük bir yanılgı içine düşeriz. O, eserlerini mensup olduğu medeniyetin itikadı ve dünya görüşü ile temellendirerek, meczederek ve tasarlayarak olağanüstü güzellikte eserler veren bir kilit taşıdır. Kubbelerine eklediği fil ayaklarıyla Ayasofya’nın ve Kudüs’te Mescidi Aksa’nın ömrüne ömür katarak İslam Medeniyetini yükselten ve hala ayakta tutan ‘payanda dehasıdır.’ Arafat’tan Kabe’ye su getiren ve can suyu olan oluklar, kurşunları sökülmüş minaresi yıkılmış olsa da inatla direnmeye devam eden Yunanistan’daki Osman Şah Camii, daha nice isimlerini sayamayacağımız Bulgaristan, Bosna Hersek, Kırım’daki eserler medeniyetimizin izlerini yaşatmaya devam ediyor.”
“En büyük tutkusu olan şehirler, yollar ve köprüler onun muhayyilesinde kalıcı izler bırakmıştır”
Mustafa Şentop, Mimar Sinan’ın 1512’de Yavuz Sultan Selim zamanında, Acemi Oğlanlar Ocağı’nda parlak zekası fark edilince Enderun Mektebi’ne alındığını, burada istidatları ve olağanüstü kabiliyetleri dikkat çekince Pargalı İbrahim Paşa’nın okulunda, önce matematik ve marangozluk eğitimleri aldığını, daha sonra ileri mimari eğitimleri tahsil ettiğini dile getirdi.
Mimar Sinan’ın bu vasıflarından önce 40 yaşına kadar askerlik yapmış bir Yeniçeri olduğuna işaret eden Şentop, şöyle devam etti:
“Ordu içinde de farklı zekası ve hüneriyle en önde tanınan ve bilinen bir askerdir. Mısır, Belgrad, Rodos, Mohaç, Viyana, Almanya, Bağdat, Tebriz seferlerine katılması, çok farklı yerlerdeki mimari yapıları görmesi onun dehasının ortaya çıkmasında önemli yer tutmaktadır. Mimar Sinan, asker olması hasebiyle gençlik dönemlerinden itibaren Osmanlı coğrafyasının hemen her beldesini görmüş, bu esnada en büyük tutkusu olan şehirler, yollar ve köprüler daima onun muhayyilesinde kalıcı izler bırakmıştır. Tebriz seferinde, Van gölünde kullanılacak üç kadırganın hızlıca ve başarıyla yapımını tamamlaması ve Boğdan seferi sırasında Prut Irmağı üzerinde 13 günde yaptığı köprüyle sahip olduğu hüneri defalarca ortaya sermiştir. Ordunun yol ve köprü yapımlarında daima en önde Mimar Sinan vardır.”
Şentop, Mimar Sinan’ın bu kabiliyetleri sebebiyle padişahların verdiği birçok makam ve rütbenin de sahibi olduğunu hatırlatarak, 1538’de, genç yaşında Osmanlı yapı işlerinden sorumlu mimarbaşı olduğunu ve neredeyse 50 yıl kesintisiz olarak eserler verdiğini ifade etti.
“Selimiye’yi inşa ederek adeta kendi mimari gazasını ilan edecek kadar büyük bir komutan”
“(Müslümanlar, Ayasofya’nınki gibi büyük bir kubbe yapmayı beceremezler) eleştirisine hüzünlenen Mimar Sinan, Selimiye’yi inşa ederek, adeta kendi mimari gazasını ilan edecek kadar büyük bir komutandır.” diyen Şentop, Mimar Sinan’ın bu büyük eserlerin yanı sıra tasarımlarında küçük ve kubbesiz camiler yaparak, farklı mimari güzellikler denediğinin de hatırlatılması gerektiğini vurguladı.
Mimar Sinan’ın yapacağı eseri, binanın bulunduğu yerin fiziki ve kültürel bağlamına uygun olarak inşa ettiğini aktaran Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Onun her eseri bulunduğu şehrin dokusuyla uyumlu olarak şehircilik anlayışıyla ortaya konmuştur. Malumunuz UNESCO, üstün evrensel yapıları insanlığın ortak mirası olarak kabul eder. Mimar Sinan’ın son eseri Selimiye Camii, 2011 yılında UNESCO listesine dahil edilmiştir. Selimiye Camii tüm dünya insanlarının ortak mirasıdır. Beş padişah dönemi yaşamış, üç Osmanlı sultanına mimarbaşılık yapmış ve 50 yıl boyunca sürekli çalışmış Koca Sinan, aynı zamanda sayısız öğrenci yetiştirmiş tek kişilik bir okuldur. Eserleri teknik anlamda kusursuz olup her türlü mühendislik inceliğine sahiptir; aynı zamanda estetik olarak yüksek bir zevki temsil etmektedir. Hikayesini hepimiz biliriz, Süleymaniye’nin yapıldığı dönemlerde aydınlatma yüzlerce kandille sağlanıyordu. Mimar Sinan, müthiş matematik zekasıyla kandillerin islerini bir noktada toplamayı başarmıştı. Aydınlatma için kullanılan 4 bin mumun isini, ‘is odasında’ toplamış, taç kapı üzerinde açılan 4 delikten gelen mumların isleri, enerjilerin değişim noktası olan bu yerde toplanmıştır. Buradan üretilen kaliteli mürekkep de sarayda fermanların yazımında kullanılmıştır. Çok sonraları ‘Batılı geometrinin henüz tarif edemediği devirde dış minare aleminin ve is odası kubbe noktalarını tariflediği dairelerin sönen bir sinüs eğrisi çizdiği’ fark edilmiştir.”
“Süleymaniye’de kullandığı teknoloji Batı üniversitelerinde ileri seviyede ders olarak işlendi”
Mimar Sinan’ın Süleymaniye’de kullandığı bu teknolojinin, Batı üniversitelerinde ileri seviyede ders olarak işlendiğini dile getiren Şentop, “Türkiye’de ve dünyada hakkında ciltler dolusu kitaplar yazılmış, binlerce araştırma yapılmış ve yapılmaya da devam ediliyor.Resmi tarih kitaplarında ‘Parmaklarında bin marifet’, ‘Zihni ve zekası ile çağın Aristo’su’, ‘Bugün Öklid yaşasaydı Mimar Sinan’a yamak olurdu’ gibi cümlelerle övülmüştür. Sinan’a yapılan bu atıflar, döneminin en önemli tarihçilerinin eserlerinde onun ne derecede yüksek bir kabul gördüğünü göstermesi bakımından çok önemlidir. Herkes biliyor ki Sinan’ın her bir eseri ayrı bir aşkla yapılmış, gerçek bir samimiyetin ve gönülden taşan hissiyatın ürünleridir. Ölümünden sonra yeğenlerine ruhuna okunmasını arzu ettiği sureleri vasiyet eden bu titiz Müslüman, bugün en sevdiği yer olan Süleymaniye’nin yanında küçük bir köşede, onu ebediyete taşıyan kendi tasarladığı türbede medfundur.” ifadelerini kullandı.
Şentop, Mimar Sinan’ın, vasiyetine dikkati çekerek, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Vasiyetinde şöyle der, ‘Umut ederim ki zamanın sonuna ve kıyamete kadar yaptıklarıma göz gezdirecek temiz yürekli insanlar çabamdaki ciddiyet ve gayreti öğrendiklerinde, insaflı bir gözle baktıklarında, beni hayır dua ile anarlar. İnşallah’ Vasiyetinde arzu ettiği gibi Koca Sinan’ı hayır ve rahmetle anıyoruz. Cenab-ı Hak kabrini nur, mekanını cennet, makamını ali eylesin. Yakın arkadaşı ve hayat hikayesini yazan Sai Çelebi’nin Sinan’ın mütevazi türbesinin dış duvarındaki kitabede bulunan dizeleriyle söylemek gerekirse, ‘Yattığı yeri hüda kılsın, anın bağı cinan, Geçdi bu demde cihandan, piri mimaran Sinan.’ İnsan-eser ilişkisini en güzel anlatan, mimarların pirinin belgeselini izlemeyi sabırla bekliyorum. Piri Mimaran Sinan’ı anmamıza vesile olan bu etkinliği organize eden valiliğimize tekrar teşekkür ediyorum.”