Anadolu Ajansı, Marmara Denizi kıyılarında son günlerde su yüzeyinde gözle görülür etkinliği azalan müsilajın su altında nasıl bir tehdit olmaya devam ettiğini görüntüledi.
Anadolu Ajansı fotomuhabiri Şebnem Coşkun, Su Altı Fotoğrafçıları ve Filmcileri Derneği Başkanı Ateş Evirgen, dalgıçlar Serco Ekşiyan ile Murat İnan, Büyükada açıklarında Eşkinataşı mevkisinde 30 metreye daldı.
Dalgıçlar, görüş mesafesinin suyun altında 1 metreye düştüğü dalışta, müsilajın deniz yıldızı, yengeç, midye ve diğer deniz canlılarının üzerini adeta bir sis tabakası gibi nasıl kapladığını kameralarıyla kaydetti.
Marmara Denizi’nde 2007 yılında da yoğun şekilde su üstünde gözlemlenen müsilaj, “fitoplankton” olarak adlandırılan tek hücreli bitkisel mikroorganizmaların denizde aşırı şekilde artmasından kaynaklanıyor.
Sıcaklık ve ışık gibi uygun ortamı bulan bu tek hücreli mikroorganizmalar, evsel atıklardan kaynaklanan deniz kirliliğini de fırsat bilerek çoğalıyor.
“Müsilaj kirli ortamı seviyor”
Büyükada sakinlerinden dalgıç Serco Ekşiyan, AA muhabirine, uzun yıllardır dalış yaptığını ve müsilajı ilk kez 2006’da görüntülediğini, müsilajın hangi metrede başlayıp, hangi metrede bittiğini gözlemlemeye çalıştığını anlattı.
Müsilajın periyodunun ekim-kasım-nisan arası olduğunu aktaran Ekşiyan, 2007, 2008 yıllarında da az miktarda görüldüğünü, bu seneki kadar hiç yoğun olmadığını söyledi.
Deniz suyunun eskisi kadar soğumadığını gözlemlediğini, bunun da müsilajın artmasında bir etken olduğunu belirten Ekşiyan, “Bilim insanları zaten son 20 yıldır küresel iklim değişikliğini söylüyor. Marmara’nın etrafında 7 tane il var, ortalama 25 milyon insanın yaşadığı söyleniyor. Arıtmanın ne kadar olduğunu bilmiyorum ama müsilaj kirli ortamı seviyor ve canlanıyor.” diye konuştu.
Müsilajın en çok 28-30 metre aralığında yoğun olarak gözlendiğini ifade eden Ekşiyan, “Periyodik şekilde takip ediyoruz. Dipte Akdeniz suyu var müsilaj oraya pek inmiyor ama 25 metreler karşınızdakini göremeyecek kadar yoğun.” dedi.
Dalış yaptığı bölgelerde balık ölümüne rastlamadığını ancak yere bağımlı canlıların üzerinde gözlemlediğini aktaran Ekşiyan, “Bizim elimizle temizlememizle o mercanlar temizlenmez, bir saat sonra yine çöker. Müsilaj mercanların olsun diğer canlıların olsun, nefes ve gıda almasını etkileyebilir. Mercanları gördüğümde hepsi kapalıydı, kendini korumaya almıştı. Ne kadar aç kalabilecek, ne kadar havasız alabilecek? Bunu ileriki zamanlarda göreceğiz. Arıtmanın bu duruma faydalı olacağını düşünüyorum. Su yüzeyinde gördükleriniz ölüleriydi, denizin dibi devam etmekte.” değerlendirmesini yaptı.
“6 aydır dip ağı atamıyoruz”
Büyükada Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı 50 yıllık balıkçı Ali Coşkuner de balıkçılar olarak kasım ayında görülmeye başlanan müsilaj nedeniyle zamanla ağ atamaz duruma geldiklerini kaydetti.
Bilim insanlarının müsilajın kirlilikten kaynaklandığını söylediğini belirten Coşkuner, sözlerine şöyle devam etti:
“Müsilaj 20 sene evvel de vardı. Ama az miktarda vardı. Ağlarımızı etkilerdi ama ağları yıkardık, temizlenirdi. Şimdi müsilaj ağların üzerinde kalıyor ve ağlar dibe gitmiyor. Onun için 6 aydır dip ağı atamıyoruz. Gırgırla yapılan balıkçılıkta, ağlarda ağır kurşunlar ve çelik teller kullanılıyor ama eskisi gibi onlar da çalışamıyor. Gırgır balığı çevirir, yarım saat 40 dakikada ağını toplar. Müsilaj nedeniyle artık 1,5-2 saati buluyor. Müsilaja kaykay adını da gırgır balıkçıları verdi, makaralar kaydığı için.”
Coşkuner, “Gırgırlar çalışamadığı için oltayla 46 adet sarıkanat tuttum. Hayatımda oltacılık yapmadım ama bir aydır olta ile balık tutuyorum. Gırgırlar olsaydı, burada bir tane balık bırakmazlardı. Çeviremedikleri için balık kaldı. Sarayburnu’nda da 3-4 aydır oltacılar bu sayede para kazanıyor. Üzüleyim mi sevineyim mi bir şey diyemiyorum şimdi.” dedi.
Müsilajın suyun altında mercanların, yosunların üzerini kapattığını aktaran Coşkuner, şunları söyledi:
“Bizim denizlerimizde, Marmara ve bilhassa Adalar civarında zaten ölü bir tabaka var çamurdan. Zemin, yarım metre, bir metre kalınlığında çamur tabakası ile kaplı. Müsilaj bu nedenle bir şey ifade etmez. Neticede organik bir şey, yok olur gider. Pek bir zararı olacağını zannetmiyorum uzun vadede ama sürekli tekrarlarsa, hep böyle kalırsa balıkların nefes almasını da etkiler. Çünkü çok oksijen tüketen bir yaratık olduğu söyleniyor. Oksijensiz bir ortamda balık yaşayamaz. Normalde bizim zaten yerli balığımız kalmadı. Şu anda tuttuğumuz balık tamamen Karadeniz’den gelen balık.”
Coşkuner, sorunun çözülmesi için öncelikle kimyasal ve organik atıkların mutlaka temizlenmesi, kanalizasyonun denize akıtılmaması gerektiğini sözlerine ekledi.