ABD yönetimi ve kamuoyunda yıllardır hakim olan koşulsuz “İsrail yanlısı” söylem gerek Kongre‘de ilerlemeci (progressive) Demokratların seslerinin daha fazla çıkması gerek siyahilerin hak savunuculuğunu üstlenen grupların siyasete etkisiyle hem halkta hem de Kongre‘de yön değiştirmeye başladı ve Gazze‘deki son olaylarda İsrail beklediği ölçüde desteği bulamadı.
Filistin‘de Doğu Kudüs‘ün Şeyh Cerrah Mahallesi‘ndeki Yahudi yerleşimci planı ve İsrail güvenlik güçlerinin Mescid-i Aksa’da teravih kılan cemaate saldırmasının ardından, İsrail Hamas’ın füzelerini bahane ederek 11 gün boyunca Gazze’ye ağır saldırılara başladı.
21 Mayıs’taki ateşkese giden süreçte, İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda 66’sı çocuk, 39’u kadın 254 Filistinli hayatını kaybetti, 120 binden fazla kişi de evlerinden oldu.
Olaylarda ABD’nin duruşu da tüm dünya kamuoyunun dikkatini çekti. Demokrat Başkan Joe Biden, İsrail’in saldırılarını “meşru müdafaa hakkı” olarak nitelendirdi ve sivil kayıplara neden olan saldırıları kınamaktan kaçındı.
Öte yandan Washington’daki siyasetçiler önceki yıllarda bölgede yaşanan olaylardan farklı bir duruş sergiledi. Daha önce İsrail’i kınamak ve Filistin’e destek vermek dahi Washington’da tabu iken, bu defa İsrail için “apartheid” ifadesi bile kullanıldı.
Yine önceki yılların aksine Demokrat duruşuyla tanınan Bağımsız Vermont Senatörü Bernie Sanders İsrail’e verilen tepkilerde tek kalmadı ve gerek Senato’dan gerek Temsilciler Meclisi’nden İsrail’e destek sesleri kadar “ateşkes” çağrıları da yükseldi.
Özellikle ABD Temsilciler Meclisi’nin ilk kadın Müslüman vekillerinden ve ilerlemeci Demokratlardan Filistin kökenli Rashida Tlaib ve Somali kökenli Ilhan Omar, açıklamalarında İsrail’e karşı sert bir dil kullandı.
Yine Temsilciler Meclisi’ndeki ilerlemeci Demokratların önemli isimlerinden Alexandria Ocasio-Cortez de gerek sosyal medya paylaşımlarında gerek Temsilciler Meclisi Genel Kurul salonunda yaptığı konuşmalarla müesses nizamın dışında İsrail’e yönelik güçlü eleştirel bir üslup benimsedi.
Normalde İsrail yanlısı isimler bile destek vermedi
Öte yandan ilerlemeci Demokratların Kongre’de güç kazanması ve belli toplumsal kesimlerin de desteğini yanına almasıyla Demokratlar arasında belki de ilk kez bu denli güçlü bir Filistin-İsrail ayrışması ortaya çıktı.
Bu süreçte, Washington siyasetinde uzun yıllardır söz sahibi olan ve İsrail’e güçlü destek veren Demokratlar dahi İsrail’e ateşkes çağrısı yaptı.
İsrail’e verdiği destekle bilinen Senato Çoğunluk Lideri Chuck Schumer, Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi ve Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Bob Menendez gibi Demokratların önemli isimleri, İsrail ile Filistin’e acil ateşkes çağrısı yaptı.
Georgia eyaletinin ilk Yahudi Senatörü Demokrat Jon Ossoff liderliğindeki 28 Demokrat Senatör de tek cümlelik yaptıkları açıklamada İsrail’e ateşkes çağrısında bulundu.
ABD’de geniş alan kazanan “Siyahilerin Hayatı Değerlidir” hareketi ve Filistin meselesi
Öte yandan ABD’deki ırkçılık karşıtı hareketler özellikle 25 Mayıs 2020’de siyahi George Floyd’un polis şiddetiyle yaşamını yitirmesinin ardından Siyahilerin Hayatı Değerlidir (Black Lives Matter-BLM) hareketi siyasette ve sokakta oldukça etkili hale gelmeye başladı.
Bernie Sanders dahil birçok siyasi Filistin’de sivillere yönelik saldırıları kınarken “Siyahilerin hayatı önemliyse Filistinlilerin hayatı da önemlidir.” söylemini kullandı.
Eski bir BLM organizatörü olan Missouri Senatörü Cori Bush da Temsilciler Meclisi’nde yaptığı konuşmada, Filistinlilerin yaşadıklarının ABD’de siyahilerin yaşadığı ayrımcılıktan farkı olmadığını dile getirdi.
Öte yandan hareket de sivil kanatta Filistinlilerin yanında yer aldı. ABD’nin birçok kentinde düzenlenen ve binlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen Filistin’e destek protestolarının organizasyonlarına BLM önemli destek verdi. BLM üyelerinin ya da sempatizanlarının sokaklarda Filistin’e destek gösterilerinde boy göstermesi kayda değer bir unsur olarak Amerikan medyasının dikkatini çekti.
BLM Los Angeles kurucularından Melina Abdullah, 24 Mayıs’ta Washington Post’a yaptığı açıklamada, “ABD’deki siyahilerin özgürlüğünün, tüm dünyadaki siyahilerin ve baskı altındaki kişilerin özgürlüğüne kavuşmasına bağlı olduğunu biliyoruz. Filistin halkı ile dayanışma içinde olmak, BLM olarak bizim işimizin bir parçası.” değerlendirmesinde bulundu.
Bu süreçte siyahilerin hak arayışlarına destek olan çok sayıda beyaz Amerikalının da aynı şekilde Filistin’e destek gösterilerine katılması dikkat çekti.
Biden’ın “insan hakları savunuculuğu” söylemi
Öte yandan “İsrail’in kendini savunma hakkı var” yaklaşımıyla süreci yöneten Demokrat Başkan Joe Biden da 11 günlük süreçte birçok eleştirinin hedefi oldu.
Hem Biden hem Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki hem de Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price yaptıkları açıklamalarda, İsrail’in saldırılarını “meşru müdafaa hakkı” olarak nitelendirdi ve hiçbir şekilde kınamadı.
Seçim vaatlerinden biri “dünyada insan haklarının savunucusu” olmak olan Biden’ın, Filistin’de İsrail’in insan hakları ihlallerine bu denli kayıtsız kalması hem bazı Demokratların hem de kamuoyunun tepkisini çekti.
George Floyd olayında Trump yönetimini sert dille eleştiren ve Floyd ailesiyle yakın ilişkiler kuran Biden’ın, Filistin konusunda İsrail yanlısı bir tavır takınması “çelişki” olarak yorumlandı.
Ayrıca “Amerika tekrar masada” diyen Biden, Filistin’de yaşananları önlemek için uluslararası alanda öncü rol üstlenmemekle suçlandı.
Tüm eleştirilerin ardından Biden yönetimi “ateşkes” çağrısında bulunsa da Biden ateşkesin sağlanmasının ardından 21 Mayıs’ta yaptığı açıklamada ABD’nin İsrail’e yönelik duruşunun değişmediğini açıkladı.