Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ) Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Suphi Saatçi, İstanbul’un fethinin 568. yılında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’a kazandırdığı tarihi yapıları, AA muhabirine anlattı.
Fatih Sultan Mehmet’in Osmanlı padişahları arasında kendine özgü bir yeri olduğunu belirten Saatçi, İstanbul’daki imar hareketlerinin en büyük adımının Fatih Külliyesi inşaatına başlanmasıyla atıldığını söyledi.
Saatçi, Fatih’in, şehrin zarar görmemesi için fetihten önce barış önerisinde bulunduğunu ancak reddedildiğini vurgulayarak, bu durumun sanata ve tarihi yapılara verdiği önemin göstergesi olduğunu kaydetti.
Fatih’in, İstanbul’un fethinden hemen sonra imar hareketlerine başlayamadığını, önce birtakım siyasi düzenlemeler yapması gerektiğini anlatan Suphi Saatçi, “Fetihten 7 yıl sonra Fatih Külliyesi’nin inşaatına başlandı. Fatih Külliyesi olağanüstü bir tasarım özelliği taşıyor. İlk defa Müslümanların eline geçen bu dünya şehrine yakışan bir külliye yaptırdı. Bu külliye o kadar güzel tasarlanmış ki Osmanlı’nın mimari anlamda ne kadar engin bir zevke sahip olduğunu gösteriyor. Bu önemli yapıyı İstanbul’un 7 tepesinden birine kondurdu. Külliyenin merkezinde tabii ki cami (Fatih Camisi) var ama sağında ve solunda 4 medrese bulunuyor. Ayrıca darüşşifahane ve bir de imarethane yer alıyor. 44 dönümlük bir araziye tarihimizin en büyük külliyesini Osmanlı mimari üslubu ile inşa etti.” diye konuştu.
Fatih döneminde yapılan bir diğer önemli eserin Mahmutpaşa Camisi olduğunu aktaran Saatçi, “Günümüze birçok parçalarını kaybederek gelmiş olsa da Fatih döneminin önemli yapılarındandır. Hamamı da hala ayakta olmasına rağmen çok kötü bir şekilde kullanılıyor. O yüzden caminin ve etrafındaki yapıların yeniden düzenlenmesi gerekiyor.” değerlendirmesini yaptı.
Fatih’in ömrü at sırtında geçti, fırsatı olsa İstanbul’a daha çok eser kazandırabilirdi”
Prof. Dr Saatçi, Fatih döneminin bir diğer önemli yapısının ise Davutpaşa Külliyesi olduğuna vurgu yaparak, şunları kaydetti:
“Uzun yıllar çok kötü kullanılsa da son yıllarda etrafındaki gecekondu binaları kaldırılarak çok güzel bir hale getirildi. Yine Fatih dönemine ait irili ufaklı camiler de var. Bunlara en güzel örnek Firuzağa Camisi’dir. Atikali ve Muratpaşa da o dönemin öne çıkan yapılarıdır. Bunlar daha çok Bursa üslubu ile yapılan klasik dönem Osmanlı mimarisinin öncüleri olan yapılardır. Merkezi kubbenin inkişaf etmediği hazırlık dönemidir. Fatih ile İstanbul büyük bir imar hareketi yaşadı. Ancak Fatih’in ömrü at sırtında savaşarak geçti. O yüzden fırsatı olsa İstanbul’a mimari anlamda daha çok şeyler kazandırabilirdi. Ayasofya’ya bakışı bile onun sanata ne kadar değer verdiğini gösteriyor aslında. Korunsun diye orayı mabet yapıyor. Cami olduğu için Müslümanların orayı koruyacağını biliyordu.”
Fatih dönemine ait bazı eserlerin korunmasında birtakım sorunlar olduğuna dikkati çeken Saatçi, “Fatih Külliyesi’nin imareti tamamen yok oldu. Fevzi Paşa Caddesi’nin üzerindeki bazı dükkanlar imaretin üzerine yapılmış kötü bir görüntü oluşturuyor. Bu yaklaşımlara izin vermememiz lazım. Akdeniz medreseleri duruyor ama Karadeniz medreseleri yıkıldı. Bu değerli Osmanlı padişahının eserlerine mutlaka sahip çıkılması, özellikle müzelerde ona ait olan eşyaların çok iyi sergilenmesi lazım. Çünkü dünya tarihinin yönünü değiştiren çok önemli bir padişahtı.” değerlendirmesinde bulundu.
“Fatih, İstanbul’un yeniden imarı için büyük çaba sarf etti”
Fatih’in İstanbul’un fethine hazırlık amacıyla ilk olarak Rumeli Hisarını yaptırdığını dile getiren İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Vefa Çobanoğlu, İstanbul’un fethinden sonra Fatih’in, şehrin yeniden imarı için büyük çaba sarf ettiğini söyledi.
Doç. Dr. Çobanoğlu, Fatih’in, şehri bir an evvel mamur etmek için yönetimdeki önemli paşaların öncülüğünde büyük ölçekli mimari yapıların inşaatını başlattığını aktararak, “Vezirler ve paşalar aracılığıyla önemli külliyeler inşa edildi. Yine şehrin ihtiyacını karşılayacak mahalle mescitleri yapıldı. Fatih döneminde 200’den fazla mahalle mescidi yapıldı. İstanbul salı günü fethediliyor ve çarşamba günü Zeyrek Kilisesi’nin olduğu manastırda eğitim başlıyor. Fetih’ten bir gün sonra eğitime başlanması aslında ‘Biz burada kalıcıyız’ mesajının verilmesi anlamını taşıyordu.” diye konuştu.
Fatih döneminin en önemli eserinin Fatih Külliyesi olduğuna işaret eden Çobanoğlu, “Osmanlı külliyeleri içinde onu aşan bir külliye olmadı. Bu da şehre verilen değerin en önemli göstergesidir.” dedi.
Çobanoğlu, Fatih devrinin mimari özelliğine bakıldığında, direkt Ayasofya örnek alınmasa da etkilenildiğinin görüldüğünü dile getirerek, o dönemde büyük kubbeli yapıların öne çıktığını kaydetti.
Fatih Camisi’nde ilk denemede kubbenin 26 metreye ulaşılması çok önemli bir adım”
Fatih Külliyesi’ndeki caminin kubbesinin 26 metre çapında olduğunu hatırlatan Çobanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü.
“Ayasofya’nın kubbesi ise 31 metre civarındadır. Fatih Camisi’nde ilk denemede kubbenin 26 metreye ulaşılması çok önemli bir adım. O dönemde Osmanlı, yeni karşılaştıkları medeniyetin mimari özelliklerini de dikkate alarak kendi stilleri ile bir sentez oluşturuyor. Kopya yapmıyorlar ama özümsüyorlar. Aynı şeyi Bizans mimarisi için de söylemek mümkün, karşılıklı etkileşimler olmuştur. Ayasofya, abidevi ve anıtsal bir yapı olduğu için etkilenmemek mümkün değil. Fatih’te çok etkilenmiştir bu yapıdan. Osmanlı, İstanbul’u almadan önce de cemaatin bir arada olması ve mekanın bölünmemesi için büyük kubbeli yapılar ortaya koyuyordu. Bu yüzden Fatih Camisi’nde de büyük kubbe geleneği devam ettirildi. Fatih külliyesinin yerleşimini bir Rönesans mimarisi gibi de okuyabiliriz. Külliye, çok simetrik ve çok düzenli yerleştirilmiş yapılardan oluşmuştur. Zira Fatih, Rönesans’tan çok etkilenmiştir. Fatih dönemi mimarisi, Osmanlı mimarisinin temelini teşkil ediyor. Fatih dönemini erken klasik dönem olarak adlandırabiliriz.”
“Fatih, askeri mimari anlamında da bir dehaydı”
Fatih Sultan Mehmet’in, Ayasoyfa gibi bir anıtsal yapıyı kendi vakfına alarak, ömür boyu yaşamasını sağladığına dikkati çeken Çobanoğlu, bu sayede mabedin içindeki mozaiklerin bile korunduğunu söyledi.
Doç. Dr. Çobanoğlu, restorasyonu Fatih Belediyesi tarafından sürdürülen Yedikule Hisarı’nın inşaatına fetihten hemen sonra başlandığını hatırlatarak, Fatih’in askeri mimari anlamında da bir deha olduğunu belirtti.
Doğal veya insan eliyle oluşan tahribatlar nedeniyle tarihi eserlerin gerektiği gibi korunmadığını dile getiren Çobanoğlu, özellikle restorasyon konusunda daha dikkatli olunması gerektiğini ifade etti.