AB‘nin Avrupa Yeşil Mutabakatı ile sanayiden teknolojiye, tarımdan lojistiğe ekonomide rekabet kurallarının değişmesi beklenirken, Türk şirketleri için de riskler kadar fırsatların söz konusu olduğu belirtiliyor.
Avrupa Yeşil Mutabakatı ile Türk şirketlerinin AB’ye ihracat yaparken yakın gelecekte karbon salım kriterlerini karşılamaları gerekecek.
Çiğdemtekin Çakırca Arancı Avukatlık Ortaklığı Kurucu Ortağı Gamze Çiğdemtekin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, AB’nin, dünya üzerindeki en büyük bütünleşmiş ekonomi ve ticaret bloku olduğunu belirterek, AB’nin 2050’ye kadar “sıfır emisyon salımı” olan iklim nötr bir kıta haline gelmeyi hedeflediğini bildirdi.
Emisyonun, “atmosfere, yeryüzüne katı, sıvı ve gaz olarak salınan her türlü atık olarak” düşünülebileceğini ifade eden Çiğdemtekin, artık herkesin yerkürenin ısındığını kabul ettiğini ve bilimsel olarak da bunun kanıtlandığını söyledi.
Çiğdemtekin, “Ama insanların aktivitesiyle, sanayi aktiviteleriyle normalin üzerinde bir ısınma söz konusu. Bunu normal ısınma seviyelerine getirme hedefi var. Bunu yapabilmek kolay değil.” dedi.
“AB sınırlarında bulunan şirketleri ve teşebbüsleri hem teşvik edecek hem de zorlayacak”
Gamze Çiğdemtekin, AB hedefinin; hem çok iddialı olduğunu hem de “turizmden ulaşıma, şehircilikten inşaata, endüstriye, bütün sektörlerin inanılmaz bir dönüşüm sürecinden geçmesi gerektiği” anlamına geldiğini, AB sınırlarında bulunan şirketleri ve teşebbüsleri hem teşvik edeceğini hem de zorlayacağını söyledi.
Çiğdemtekin, “‘Eğer AB bunu tek başına yaparsa bunun bir anlamı olmaz’ diyorlar. Sonuçta tek bir dünyada yaşıyoruz. Bunu kıtalara ayırmak, suni bir bölme… ‘Biz bunu yaparken örneğin Çin, Hindistan bu salımları azaltmazsa bizim bu çabamızın bir anlamı olmaz. O yüzden dünyanın da bu şekilde hareket etmesini sağlamak adına AB’nin paydaşları ve iş ortaklarını da bu dönüşüme zorlayıcı birtakım tedbirler alacağız’ diyorlar.” şeklinde konuştu.
AB’nin Türkiye için en önemli ticari pazar olduğunu vurgulayan Çiğdemtekin, Yeşil Mutabakat’ın Türkiye’yi ve Türk şirketlerini etkileyeceğini ifade etti.
Türkiye’nin Gümrük Birliği içinde olduğunu hatırlatan Çiğdemtekin, şunları kaydetti:
“Biz AB’nin iklim hedefinden hemen etkileneceğiz. Birincisi, Avrupa’ya ihracat yapan şirketler, bir çeşit karbon vergisi (nasıl olacağını şu anda AB tartışıyor, haziranda belli olacak) ödemek zorunda kalabilecek. Yatırım almak isteyen şirketlerin, hem kredi anlamında hem de şirketlerine hissedar olarak yatırımcı çekmek ya da halka arz edilen şirketlerin yabancı yatırım çekmesi için AB’nin Yeşil Mutabakatı’yla uyumluluk kriterlerine uygun olması gerekecek. Aksi takdirde bu finansmanı ya pahalı olarak alabilecekler ya da bu finansmana, yatırıma erişimleri olmayacak. Örneğin, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) gibi kalkınma bankalarının Türkiye’de çok farklı şekillerde yatırımları bulunuyor. Bunlar bir süre sonra sürdürülebilir, yeşil dönüşümü sağlayamayan Türk şirketlerine belki kredi vermeyecekler ya da pahalı olarak verecekler, bir noktada da bunlar kesilecek. Dolayısıyla bu mevzuat Türkiye’ye adapte edilmezse Türk şirketleri pek çok anlamda hemen etkilenmeye başlayacak. O yüzden bu bizim için çok önemli, çok iyi takip edilmesi gereken bir konu.”
“Fırsat gibi de düşünülmesi gereken bir dönüşüm”
Çiğdemtekin Çakırca Arancı Avukatlık Ortaklığı Kurucu Ortağı Çiğdemtekin, AB’nin iklim hedeflerini yakında takip eden başka ülkeler de olduğuna işaret ederek, Çin’in de 2060 yılına kadar emisyonu sıfıra indirme hedefi koyduğunu hatırlattı.
Çiğdemtekin, devamla şu değerlendirmelerde bulundu:
“Dolayısıyla bizim için çok önemli bir ticaret ortağı ama başka ülkeler de bunları yapıyor olacak. Dolayısıyla global anlamda bu konuda inanılmaz bir rekabet olacak. Türk şirketleri; bunu görüp, bunu anlayıp, bu dönüşümün gerekliliğini anlayıp şirket stratejilerine ‘biz üretimimizi nasıl daha sürdürülebilir hale getiririz, karbon ayak izimizi nasıl daha düşük hale getiririzi’ düşünüp bu anlamda çalışmaya başladığı zaman bu rekabette öne geçebilecek. Bunu daha çabuk tamamlayabilen şirketler, bu dönüşümü daha hızlı yapabilen şirketler daha rekabetçi olabilecek ve daha önde yer alacaklar. Örneğin Koç Holding, bunu 10 yıl kadar önce fark etmiş, yani stratejilerine adapte etmesi gerektiği şeylerden biri olarak görmüş. Koç Holding bünyesinde bir sürdürülebilirlik departmanı var. Borusan, keza bu alanda çok önemli çalışmalar yapan bir şirket.
Bunu önceden görüp bu dönüşümü bünyesinde gerçekleştirerek stratejilerinin bir parçası haline getiren şirketler tabii ki daha çevik ve daha rekabetçi olacak. Bu açıdan pek çok fırsatı da beraberinde barındırıyor. Ürünlerinizi, ürün gamınızı daha yeşil, daha sürdürülebilir şeylerle değiştirirseniz daha öne geçer, finansmana daha çabuk ulaşabilir hale gelirsiniz. Bu anlamda aslında fırsat gibi de düşünülmesi gereken bir dönüşüm… ”
AB’nin iklim hedeflerinin Türk şirketlerine etkisi
Gamze Çiğdemtekin, AB’nin iklim hedefine Türkiye’den Ticaret Bakanlığının Nisan 2020’de görüş belirttiğini aktararak, “Türkiye’yi en az etkileyecek şekilde AB nezdinden bir baskı mekanizması kurulması ya da Türk şirketlerini en az etkileyecek şekilde belki bir muafiyet verilmesi veya kademeli olarak bunun ortaya konulması gibi bir baskı ve müzakereyi yürütmesi lazım. Bununla ilgili görüşlerini bildirmişti. Bu en öncelikli konu.” diye konuştu.
Hem Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hem de Ticaret Bakanlığı nezdinde Yeşil Mutabakat ve bununla ilgili regülasyonların yakından takip edildiğini bildiren Çiğdemtekin, “Bunların Türkiye’ye adapte edilmesi ve AB’dekine benzer bazı teşvik mekanizmalarının Türk şirketleri için getirilmesi sağlanırsa bu dönüşümü Türk şirketleri de biraz devlet desteğiyle daha iyi ve rahat gerçekleştirebilir.” dedi.
AB’de dezavantajlı gruplara, sektörlere yönelik “adil dönüşüm mekanizması” denilen bir fon ayrılarak yeşil dönüşümü gerçekleştirmelerinin sağlanacağını ifade eden Çiğdemtekin, Gümrük Birliği’nde olunması nedeniyle Türk şirketlerinin bu fonlardan yararlanması için birtakım müzakereler yapılması ve baskı unsurları oluşturulması halinde bunun ekonomiye çok önemli katkıları olabileceğini söyledi.
AB’nin iklim hedeflerinin Türkiye’de vatandaşları nasıl etkileyeceğine değinen Çiğdemtekin, şunları kaydetti:
“Türk şirketleri, rekabet güçlerini kaybederse veya bu yeşil dönüşümü gerçekleştiremeyerek karbon vergisi ödemek zorunda kalırsa, finansmana daha pahalı ulaşırsa, bu tabii ki şirketlerin maliyetlerini artıracak, rekabet gücünü düşürecek. O yüzden de bu durum, büyük olasılıkla ürettikleri ürünlerin veya hizmetlerin fiyatlarına ister istemez yansıyacak. Bu da bizim cebimize, Ayşe Teyze’nin, Mehmet Amca’nın cebine etki edecektir. Bunun bir de sosyolojik ve ekonomik katkısı var. Ülkemizi daha sürdürülebilir ve küresel ısınmaya katkıda bulunmayan bir ekonomi haline getirirsek ülkemiz tarımı, tarımsal alanlarımız, su kaynaklarımız doğru ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmış olur, çocuklarımıza da daha güzel topraklar, daha temiz bir dünya bırakmış oluruz.
Türk KOBİ’leri; Avrupa Yeşil Mutabakatı nedir, bunu bir anlamaya çalışsın, kendi sektörlerini, işlerini nasıl etkileyebilir, bunun bir istişaresini yapsın. Ayrıca, bu üretimi yaparken karbon ayak izleri ne kadar, ne kadar karbon salımı yapıyorlar? Bunu çevre mühendisleri rahatlıkla ölçebiliyor. Bunu hesaplatsınlar. Bunu düşürebilmek için kendi süreçlerini nasıl değiştirebilirler? Bu, küçük küçük adımlar da olabilir, daha zamana yayarak da olabilir.”
Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı
Aralık 2019’da AB Komisyonu tarafından açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı ile AB, 2030 yılına kadar karbon salımını yüzde 50 azaltmayı, 2050 yılında ise sıfır karbon salım hedefine ulaşmayı planlıyor.
Avrupa Yeşil Mutabakatı’na göre, ekonomik büyüme, şimdiye kadar olduğu gibi dünyanın kaynaklarını sömürerek ve çevreyi kirleterek olmayacak.
Yeşil Mutabakat ve dijital dönüşüm, Avrupa’da pandemi sonrası ekonomik toparlanmayı sağlayacak “ikiz dönüşümler” olarak görülüyor. Bir yandan daha yeşil ve daha temiz bir dünya planlanırken, diğer yandan yeni sektörler, iş alanları ve piyasalar açılacak. Yeşil ürünler ve hizmetlere olan talep artacak. Bu girişimde ilk adımı atan, ilk yatırımları yapan ve ilk adaptasyonu sağlayanlar “yeşil piyasanın önde gidenleri” olacak.
Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın her ne kadar ilk bakışta çevre odaklı bir inisiyatif gibi görünse de aynı zamanda yeni bir büyüme stratejisi olduğu belirtiliyor. AB, sınırda karbon düzenlemesi yaparak ithalat ve ihracatta da Yeşil Mutabakat kurallarını partner ülkeler için işletecek.
AB, bu dönüşümü sağlamak için 1 trilyon avroluk bir bütçe ayırdı. Aynı zamanda, yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) sebep olduğu yıkımı onarmak için kullanılan 800 milyar avroluk kurtarma fonunu da yeşil ve dijital dönüşüm hedeflerine hizmet edecek şekilde kullanmayı hedefliyor.
Yeni dünyada normalleşmenin “yeşil ve dijital” olması planlanıyor
Salgın sonrası tasarlanan yeni dünyada normalleşmenin “yeşil ve dijital” olması planlanıyor.
AB Yeşil Mutabakatı kapsamında belirlenen 11 öncelikli alan, “iklim değişikliği ile mücadele”, “temiz, erişilebilir ve güvenli enerji”, “temiz ve döngüsel ekonomi için sanayi”, “enerji ve kaynak verimliliği sağlanmış binalar”, “sürdürülebilir ve akıllı hareketlilik/ulaşım”, “tarladan sofraya tarım”, “ekosistem ve biyoçeşitlilik”, “sıfır kirlilik”, “toksinlerden arınmış çevre”, “araştırma altyapılarına destek için bilginin güçlendirilmesi”, “vatandaşların sürdürülebilir ve iklim değişikliğinden arındırılmış bir Avrupa’ya geçiş için bilgi ve beceri olarak hazırlanması ve uluslararası iş birliği” olarak belirlendi.
AB pazarı
27 ülkeden oluşan AB, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 6’sını teşkil etmesine karşın dünyanın en büyük ekonomileri ve ticaret aktörleri arasında yer alıyor.
Yaklaşık 453 milyonluk tüketici kapasitesi ve 44 bin 436 dolarlık kişi başı geliri ile dünyanın en büyük ekonomileri arasında olmayı sürdüren AB, 17,1 trilyon dolarlık GSYH ile (ABD’nin ardından) dünyanın en büyük ikinci ekonomisi konusunda bulunuyor.
Tek bir blok olarak düşünüldüğünde, dünya ihracatından yüzde 15,2, dünya ithalatından ise yüzde 14,7 pay alan AB, dünya mal ihracatında ve ithalatında ikinci sırada yer alıyor.
Türkiye ile AB arasındaki ticaret hacmi geçen yıl 143 milyar dolar olarak gerçekleşti. Türkiye, 2020’de AB’nin ihracatından aldığı yüzde 3,4 pay ile 6. sırada yerini aldı. AB ise geçen yıl 69 milyar dolar ile Türkiye’nin ihracatında yüzde 41,3 pay alarak ilk sırada olmaya devam etti. AB’nin toplam ithalatında yüzde 3,7’lik payla 6’ncı sırada bulunan Türkiye, geçen yıl ithalatının 73 milyar dolarlık kısmını (yüzde 33,4) AB’den gerçekleştirdi.
Halihazırda sadece sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsayan Gümrük Birliği’nin gelecek dönemde kapsamının genişletilerek ve derinleştirilerek güncellenmesi durumunda Türkiye’nin, yanı başındaki dev pazar konumunda olan AB için öneminin daha da artacağı belirtiliyor.