Ratko Mladiç, Mayıs 1992’de asi Bosnalı Sırp Ordusu’nun komutanlığına atandığında tam olarak nerede olduğumu hâlâ hatırlıyorum. Banja Luka’daki Bosnalı Sırp Meclisi’nin o günkü oturumundan gelen ve etrafımdaki birçok adamın kaderini belirleyecek olan haberleri bir el radyosundan dinlerken radyonun etrafında toplanmış halimiz hâlâ gözümün önündedir. Köyün yukarısındaki küçük tepedeki meyve bahçelerinde ve koruluklarda saklanmış bir halde, aramızda bizden daha yaşlı olanlar müteakip adımlarımızın ne olması gerektiği konusunda görüş beyan ederken yaşanacaklara dair içimize doğan o uğursuz hissi de hâlâ hatırlıyorum. Fakat oradaki -hepsi de erkek olan- kişilerin çoğunu artık hatırlamıyorum çünkü hayatta kalamadılar. Tarihin dipnotları arasına bile giremeyecek bir olayın hayatta kalan tek şahidi, ihtimal ki, benim.
Ratko Mladiç, hayatının en önemli bölümünü insanlardan bir şeyler çalarak geçirdi; o insanlardan sevdiği insanları çalarak. Fakat Mladiç gittiğinde, hayatının en meşhur “eseri” bizimle kalacak ve gerçek bir yüzleşme ve hesaplaşma gerçekleşene kadar geleceği zehirlemeye devam edecek.
Üç yıl sonra Ratko Mladiç ile bizzat tanıştım. Bu tanışma, Birleşmiş Milletler’in (BM) Bosna-Hersek misyonu UNPROFOR’a bağlı Hollanda birliğine (Dutchbat) ev sahipliği yapan Potoçari köyündeki BM üssünün hemen dışında gerçekleşti. O sırada bana biri Hollanda’dan, diğeri Gana’dan iki BM askeri gözlemcisi eşlik ediyordu. Potoçari’ye korunabilmek ümidiyle gelmiş on binlerce kişiyi sakinleştirmeye çalışarak aslında Sırpların artık uygulama safhasına getirdiği planın tatbikini kolaylaştıran Dutchbat’in üst kademelerinin aksine, bu iki askeri gözlemci Sırpların esas niyetini açıkça görebiliyordu: yetişkin erkekleri ve erkek çocuklarını tek tek seçip ayırmak, kadınları ve çocukları sınır dışı etmek, arada fırsattan istifade erkekleri katletmek ve kadınlara tecavüz etmek. Oradaki binlerce kişinin aksine, o buluşmadan sağ-salim ayrılabildim. Oradan selametle ayrılabilmemin sebebi büyük ölçüde, yerel tercümanlara verilen ve görev süresince kullanılan “Sarı Kimlik”ten benim de takıyor olmam ve kendilerine eşlik ettiğim iki adamın çekip gitmeyerek beni Mladiç ve kendisini çevreleyen adamlarıyla yalnız bırakmamasıdır.
Ülke ve bölge olarak, hepimizi nesiller boyu geri bırakan ve neredeyse düzenli yaşanan çatışmalardan uzak durmak istiyorsak adaletsizliklerin olduğu gibi kalması söz konusu olamaz.
Bir gün öncesini, yani kasabanın Mladiç’in eline geçtiği 11 Temmuz’u çok yakındaki Srebrenica’da konuşlu işverenlerime yaşananları rapor ederek geçirdim ve BM üssüne Sırp askerlerine denk gelmeyecek şekilde dönmeye güç-bela muvaffak oldum. O gün yaptığım şey ise — ki tüm hayatımın etrafında döndüğü gündür — gerçekten de tarihi bir dipnot haline geldi. Hollanda Savaş, Holokost ve Soykırım Araştırmaları Enstitüsü 2002 yılında yayımladığı milyonlarca dolara mal olan “Srebrenica – ‘Güvenli’ bir bölgenin düşüşünün yeniden inşası, arka planı, sonuçları ve analizleri” başlıklı raporunda tarihle yaşadığım o önemsiz karşılaşmayı şöyle anlatıyor:
“Suljagiç, Potoçari’deki BM Askeri Gözlemcilerinin (UNMO) şehirdeki gelişmeler hakkında bilgiye erişimi olmadığı için Srebrenica şehrine geri dönmeyi önerdi. Gözlemcilerin geri dönmeye cesareti olmadığını iddia etti. Daha sonra bir harita ve telsiz istedi ve tek başına gideceğini söyledi. Askeri gözlemciler onun aklını kaçırmış olduğunu düşündüler ancak gönüllü olduğu için mutluydular; böylece onları yaşananlardan haberdar edebilirdi. (Üç gözlemcinin başı olan) Hollandalı Binbaşı De Haan ona bir harita, bir telsiz ve şarj edilmiş piller vermeyi teklif etti ve tamamen kendi başına olacağını ve onun için hiçbir sorumluluk kabul etmeyeceğini söyledi. Emir Suljagiç böylece bombardımanı atlatarak nehir vadisi üzerinden Srebrenica şehrine döndü. O akşam saat 19.00’a kadar PTT binasından, BM Yüksek Komiserliğinden (UNHCR), Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütünden (MSF) ve hastaneden havadis geçmeye devam etti.”
BM yaşananlara rağmen ve Srebrenitsa’nın düşmesinden sonra dahi bu ambargoyu kaldırmayı reddetti.
Halbuki çok da bir şey yapmamıştım. Yine de ömrüm boyunca bundan daha önemli bir şey asla yapamam.
Srebrenitsa’daki Hollandalı askerlerin bakışlarını olan bitenlerden kaçırması bir yana, bütün dünya o nokta itibariyle tam üç yıldan fazla bir süredir Bosna’yı görmezden gelmekteydi zaten. Nitekim, dillere destan uluslararası toplum — BM Güvenlik Konseyi (BMGK) üzerinden — Eylül 1991’de 713 sayılı kararı kabul ederek ve böylece silah ambargosu uygulayarak Bosna-Hersek’teki toplu katliamların faillerine çok mühim bir avantaj sağladı: Ambargo Bosna-Hersek ve Hırvatistan’da uygulanacak olan Sırp milliyetçi projesinin lehine silah bakımından ezici bir dengesizlik sağladı. Uluslararası toplum, özellikle de BMGK, Bosna-Hersek’i önce tanıyarak, ardından da BM Sözleşmesi’nin 51. maddesinde öngörülen meşru müdafaa hakkını elinden alarak yaşanan şiddetin devam etmesinin zeminini oluşturdu ve böylece giderek derinleşen düşmanlıklar üretti. Ratko Mladiç’in Knin’den Şibenik’e Hırvatistan’da, Saraybosna’dan Srebrenitsa’ya Bosna-Hersek’te ardında bıraktığı canavarca eylemlerin gerçekleşebilmesini aktif bir şekilde kolaylaştırdı.
İki yıldan kısa bir süre sonra aynı kurum, bir itibar kurtarma jesti olarak, bizzat kendisinin -toplu katliamlar için temel olarak gereken savunmasızlığı oluşturan- silah üstünlüğünü sağladığı insanlar tarafından eski Yugoslavya’da işlenen vahim uluslararası insani hukuk ihlalleri meselesini ele almak için bir BM mahkemesi kurdu. BM yaşananlara rağmen ve Srebrenitsa’nın düşmesinden sonra dahi bu ambargoyu kaldırmayı reddetti.
Ratko Mladiç’e bu konuda verilecek temyiz kararı, bir dönemin boynuna asılacak bir hüküm de olacaktır.
Ratko Mladiç, hayatının en önemli bölümünü insanlardan bir şeyler çalarak geçirdi; o insanlardan sevdiği insanları çalarak. Fakat Mladiç gittiğinde, hayatının en meşhur “eseri” bizimle kalacak ve gerçek bir yüzleşme ve hesaplaşma gerçekleşene kadar geleceği zehirlemeye devam edecek. Ülke ve bölge olarak, hepimizi nesiller boyu geri bırakan ve neredeyse düzenli yaşanan çatışmalardan uzak durmak istiyorsak adaletsizliklerin olduğu gibi kalması söz konusu olamaz.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
[Dr. Emir Suljagić, Srebrenica Soykırım Anıtı Merkezinin müdürüdür. Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (IUS) Uluslararası İlişkiler Bölümünde yarı zamanlı öğretim üyesi olan Dr. Suljagić, ayrıca iki kitabın da yazarıdır: “Ethnic Cleansing: Politics, Policy, Violence – Serb Ethnic Cleansing Campaign in former Yugoslavia” ve “Postcards from the Grave”]