Kaleme aldığı eserleriyle düşünce tarihinde müstesna bir yer tutan yazar, çevirmen ve mütefekkir Cemil Meriç‘in kızı Prof. Dr. Ümit Meriç, babasının İstanbul‘da iz bıraktığı mekanları anlattı.
Görme yetisini 38 yaşında kaybeden ve tercümeleri dışındaki bütün kitaplarını bu yaştan sonra kaleme alan Cemil Meriç, eşi Fevziye Hanım’ın, çocuklarının ve öğrencilerinin ilgi ve desteğiyle çalışmalarını vefatına kadar sürdürdü.
Usta yazarın vefatının 34. yılında kızı Prof. Dr. Ümit Meriç, AA muhabirine babasıyla yaşadığı anılardan ve gittiği yerlerden bahsederek, İstanbul’da kendileri için önemli mekanları hatıralarıyla birlikte anlattı.
Meriç ailesinin hayatında iz bırakan mekanlar arasında Türk Edebiyatı Vakfı, Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı, Sahaflar Çarşısı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Divan Yolu Caddesi, 1948-1960 yıllarında yaşadıkları Fethi Paşa Korusu’ndaki ev ve Çengelköy Bakırcıbaşı Sokak’taki evleri yer alıyor.
“Vefatının üzerinden 34 yıl geçtiği halde bir kartopu gibi okur sayısı giderek artıyor”
Babasının 20. yüzyılın bütününü kucaklayan bir hayat hikayesine sahip olduğunu belirten Ümit Meriç, “Onun için 20. yüzyıl Türkiye’sinin yetiştirmiş olduğu en büyük mütefekkirlerden biri ve en zarif üslupkar tanımını yapabiliriz. Vefatının üzerinden 34 yıl geçtiği halde bir kartopu gibi okur sayısı ve ondan yapılan atıfların yüzdesi giderek artıyor.” dedi.
Ümit Meriç, babasının yerelden evrensele açılması gereken bir mütefekkir olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Cemil Meriç’in Türkiye tarafından kadrinin bilinmesini, artık onun dünyaya takdimi zamanın geldiğinin bir temennisi olarak gösteriyorum. Bu amaçla yerelden evrensele açılması gereken düşünür ve bir yazardan bahsediyoruz. Cemil Meriç’le ortak bir fizyolojik özelliği olan Arjantinli yazar Jorge Luis Borges’i Türkiye, tercüme edilmiş kitaplarından tanıyor ve seviyor. Dikkate şayan bir 20. yüzyıl düşünürü. Cemil Meriç ise dünyada tanınmadığı gibi Arapça, İngilizce ve Fransızca konuşulan ülkelerde de tanınmıyor.”
Bu anlamda kaleme aldığı “Benim Babam Cemil Meriç” kitabının ilk olarak İngilizceye çevrilmeye başlandığını söyleyen Meriç, şu bilgileri verdi:
“Bu tercümenin arkasından İngilizce konuşan dünya artık Cemil Meriç’i tanımış olacaktır. Arkasından da Cemil Meriç’ten seçme parçaların tercüme faaliyeti olacak. Bu konuda Cemil Meriç’in eserlerinden seçilmiş aşağı yukarı 400 sayfa bir metin hazırlandı. Bu seçme parçalar, aynı zamanda dünyaya Cemil Meriç’i tanıtacak bir manifesto mahiyetinde. Zaman içerisinde TEDA’ya başvurulacak ve inşallah İngilizce olarak ‘Benim Babam Cemil Meriç’ kitabının hemen çıkmasının akabinde Cemil Meriç’in 5 kitabı da İngilizceye çevrilecek. Sadece İngilizce değil, Arapça, İspanyolca, Fransızca, Rusça ve Farsça dilleri birinci derece bizim için önemli. Tabii Cemil Meriç’in eserlerini 32 dünya diline tercüme teşebbüsümüz de devam ediyor.”
“Türk Edebiyatı Vakfı, Cemil Meriç’in makalelerinin doğumhanesi diyebiliriz”
Cemil Meriç’in kültürden irfana olan yolculuğunun 1970’lerden sonra Hisar dergisiyle başladığını aktaran Ümit Meriç, “Bu yolculukta Cemil Meriç’i Hisar dergisiyle tanıştıran kişi Şeyhül Muharririn Ahmet Kabaklı oldu. Babamın bir manada irfanımızla ve ümranımızla kucaklaşmasını Kabaklı’nın ona açtığı köprüden geçerek başlattığını söyleyebiliriz.” ifadelerini kullandı.
Ümit Meriç, kendisinin 8 yaşından 40 yaşına kadar babasının koluna girerek İstanbul’da çeşitli mekanlara gittiklerini, bu mekanlardan birisinin Türk Edebiyatı Vakfı olduğunu dile getirerek, “Hisar dergisinde Türk okuruyla tanışan Cemil Meriç, Türk Edebiyatı Vakfı’nda ise Türk dinleyicisiyle tanıştı. 1970’lerde insanımızın zihnindeki büyük sorulara cevap verme imkanını bu mekanda bulmuştur. Türk Edebiyatı Vakfı, Cemil Meriç’in makalelerinin doğumhanesi diyebiliriz.” diye konuştu.
Babasının İstanbul Üniversitesinde ders verdiği yıllarda okuldan çıktıktan sonra beraber yürüyüş yaptıklarını anlatan Meriç, özellikle Babıali’den inerken uğradıkları şerbetçide içtikleri nar şerbetini unutamadığını söyledi.
Meriç, babasının İstanbul Fetih Cemiyeti’ndeki konferanslarında da salonun öğrencilerle dolup taştığından bahsederek, şunları kaydetti:
“Burası Cemil Meriç’in makalelerinin ikinci doğumhanesi olarak ifade edilebilir. Buraya dönemin genç entelektüelleri, arayan, zihinleri sorularla dolu olan genç araştırmacılar gelirdi. Bugün de Türkiye’nin siyaset, ekonomi ve düşünce zirvelerinde yer alan insanlar ordusunu oluşturdular.”
“Onun dünyada gördüğü son sahneler; evi, orman ve Boğaz oldu”
Küçüklüğünde sahaflarda sıklıkla gittikleri Nizamettin Aktuç’un kitapevini de hatırlatan Ümit Meriç, “Cemil Meriç’in kültür kütüphanesindeki kitapları aldığı dükkandır burası. 11 bin ciltlik kütüphanemizin tahmin ediyorum aşağı yukarı 8 bin cildi Nizamettin Bey’in küçük dükkanından bizim evimize gelip raflara yerleşmişti.” dedi.
Meriç, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin aşağı yukarı 40 yıl kendisi için değişmeyen adres olduğuna işaret ederek, “Tabii ondan çok önce babamla beraber buraya gelmem söz konusu. Cemil Meriç de derslerinin büyük bir kısmını Edebiyat Fakültesinde yaptı. Bilinen eserlerden bazıları burada verdiği derslerin kitaplaştırılmasından oluşmuştur.” açıklamasını yaptı.
“Sosyoloji Notları ve Konferansları” kitabının orijinal nüshasının İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü kitaplığına hediye ettikten bir süre sonra kaybolduğu bilgisini veren Ümit Meriç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cemil Meriç’in ‘Sosyoloji Notları ve Konferansları’ kitabı benim derslerde el yazısıyla aldığım notların kitaplaştırılmış halidir. O dosyayı sosyoloji bölümü kitaplığına vermenin doğru olduğunu düşünerek oraya hediye ettim. Fakat maalesef, bir dönem rektörlükten gelen talimat ile bölüm kitaplıkları aşağıdaki depolara indirildi ve bir dosya içerisindeki benim notlarım da o yığın arasında kaldı. Yıllar sonra tekrar kütüphaneler açıldığında dosyamın da tekrar yukarıya çıkmış olacağını zannediyorum. Fakat izine rastlayamadım.”
Fethi Paşa Korusu’ndaki evlerinin de hayatlarında önemli bir yeri olduğunun altını çizen Meriç, “Evin en önemli özelliği aslında Cemil Meriç, gözlerini bu evdeyken kaybetmişti. Yani onun dünyada gördüğü son sahneler; evi, orman ve Boğaz oldu. Gözlerini kaybettikten sonra o evin merdivenlerinde babama ‘Büyük Doğu’ dergisini okuyordum.” ifadelerini sözlerine ekledi.