İsrail siyasetinin son yıllarına damga vuran seçim maratonu yeni hükümetin güvenoyu almasıyla sona ermiş görünüyor. 12 yıldır kesintisiz başbakanlık koltuğunda kalmayı başarabilen Binyamin Netanyahu dönemi sona erdi. Yeni dönemle ilgili tüm varsayımların büyük dikkatle ve yanılma payları gözetilerek yapılmasındaki temel sebepse, sekiz partinin katılımıyla teşekkül eden yeni hükümetin sahip olduğu amorf yapının bilinmezliği.
Yeni hükümeti kurması için Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’den 5 Mayıs’ta yetki alan Gelecek Var partisinin lideri Yair Lapid, sürenin dolmasına saatler kala hükümeti kurabildi. Geçen hafta Yair Lapid ile birlikte aşırı sağ kesimin temsilcisi olan Yamina (Sağa Doğru) Partisi lideri Naftali Bennett ve İsrail vatandaşı Arapların adreslerinden biri olan Birleşik Arap Listesi’nin (Ra’am) lideri Mansur Abbas’ın medyaya servis edilen aynı masa etrafındaki fotoğrafları, kimileri için kısa bir süre öncesine kadar hayal bile edilemeyecek bir ittifakın tescili olarak kayıtlara geçti. İsrail siyasetinde ilk kez bir Arap partisi, koalisyonun parçası oldu.
Pamuk ipliğine bağlı bir sandalye dağılımına dayalı yeni uzlaşıda herhangi bir siyasi krizin masanın devrilmesine yol açabilecek olması muhtemel bir senaryo olarak karşımıza çıkıyor. Netanyahu karşıtı bloğun safları ne ölçüde sıkı tutabileceği takip edilmeye değer bir siyasi deney olacak.
İdeolojik farklılıklar: Koalisyonun ömrü ne olur?
13 Haziran’da mecliste yapılan oturumda güvenoyu alan koalisyon hükümeti, Yamina lideri Naftali Bennett’ın başbakanlığında yeni bir döneme başlangıç yapacak. Koalisyonda varılan uzlaşı kapsamında Bennett başbakanlık koltuğunu iki yıllık sürecin ardından Lapid’e devredecek. Bennett-Lapid koalisyonu, birbirine benzemez sağ, sol ve merkezde yer alan partilerin mutabakatıyla 62 vekili barındıran bir siyasi pakt olarak karşımıza çıkıyor. Koalisyonun istikbaline matuf öngörülerin öncesinde bu partileri bir araya getiren saikleri de irdelemek gerek.
İsrail’in politik iklimi uzun zamandır meclise de akseden ikiye bölünmüş bir siyaset panoraması sunuyordu. Tarafların burçlarında açılamayan gedikler nedeniyle son iki yıl içinde yapılan dördüncü seçimin (23 Mart) ardından da siyasi kördüğüm uzun bir süre çözülememişti. İsrail gibi meclisinde az sayıda vekilin yer aldığı (120) hükümetin salt çoğunluğa dayalı bir şekilde oluşturulabildiği bir siyasal sistemde barajı (yüzde 3,25) geçebilen her parti karşılık geldiği niceliksel orandan daha yüksek bir özgül ağırlığa sahip olabiliyor.
Ülke içindeki sosyolojik farklılıkların, dindar-seküler kesimler arasındaki ihtilaflar gibi yapısal gerilimlerin yanı sıra şüphesiz siyasi arenadaki ayrımın temel müsebbibi; kendi taraftarları ve muhaliflerine karşıt duyguları doruklarda yaşatan, ülke tarihinin en uzun süre başbakanlık yapmış ismi olan Binyamin Netanyahu’ydu.
Netanyahu’yu tartışmalı kılan en temel faktör ise hakkındaki yolsuzluk iddiaları. Aleyhinde üç ayrı yolsuzluk dosyası bulunan Netanyahu, ülke tarihinde görevdeyken yargılanan ilk başbakan olmuştu. Bu yargı süreci, son yıllarda iç siyasetin en önemli gündem konusu olagelmişti.
İsrail’in Gazze Şeridi’ne başlattığı ve 254 Filistinlinin hayatına mal olan 11 günlük saldırı da Netanyahu’nun son kurşunlarından biri olarak yorumlanmıştı. Netanyahu’nun pek çok devlet başkanının sığındığı bir liman olan “ulusal güvenlik” kartını oynaması, kendisine bilenen farklı görüşlere sahip grupların hükümeti kurmasına engel olamadı.
Yeni politik figürlerin sahneye çıkışı
Türbülanslı ayların ardından ortaya bir koalisyon olasılığının çıkmasını sağlayan temel gelişme, Bennett’ın mutabakat çemberine dahil olması oldu. Bennett’ın, ideolojik olarak zıt kutbu olan Lapid’in tarafını seçmesi ezber bozan bir hamle oldu. Nitekim İsrail sağının kimi kesimleri tarafından Bennett’a “hain” suçlaması yapılıyor.
Siyasi kariyerine Netanyahu’nun partisinde başlayan iş insanı Bennett daha sonra farklı siyasi mecralara yelken açsa da, 2013-2019 yılları arasında Netanyahu kabinelerinde bakan olarak görev yapmıştı. 2019’da baraj altı kalarak kendini parlamentonun dışında bulsa da tekrarlanan erken seçimlerde yeni bir oluşumla mecliste yer bulmayı başardı. Bennett üç farklı sağ siyasi partinin yan yana gelmesiyle oluşan Yamina Partisi’nin başındaki isimdi. Yamina’nın ikinci ismi olarak dikkat çeken bir başka sağ siyasetçi de Adalet Bakanlığı yaptığı dönemde yasalaşan Yahudi “ulus devlet yasasının” (2018) gündemde olduğu dönemde yaptığı sivri açıklamalarıyla ön plana çıkan, şahin kanadın temsilcilerinden Ayelet Şaked.
23 Mart’ta yapılan seçimde parlamentoda kazanılan yedi vekilin Bennett’a getirisi ise “kingmaker” (iktidarı belirleyen yan aktör) rolü ve bunun karşılığında başbakanlık unvanı oldu. Aslında Bennett genel siyasi panoramada Netanyahu’nun da sağında mevzilenen, bir Filistin devleti kurulmasına keskin muhalefetiyle bilinen ve işgal altındaki topraklardaki yasadışı Yahudi mevcudiyetinin taviz vermez savunucusu olan uç kanattaki bir isim. Geçmişinde Arap toplumuna karşı hakaret olarak kabul edilebilecek ifadeleri bulunuyor.
Tüm bu söylemsel sabıkasına rağmen bir Arap partiyle aynı cephede yer alması genel resimde put kırıcı bir hamle oldu. Nitekim aşırı sağcı Siyonist Yahudilerin beddua seanslarının ve basına da yansıyan ölüm tehditlerinin gölgesi altındaki Bennett, tercihiyle muhtemel yeni bir seçimin önüne set çekmiş oldu.
Aslında İsrail siyasetinin bu denli kördüğüme dönüşmesine sebep olan temel faktörlerin arasında masaya oturan her tarafın çekinceleri ve birbirlerine olan husumetleri yer alıyor. Örneğin seküler kanadın temsilcilerinden İsrail Evimiz Partisi lideri Avigdor Liberman’ın ultra-ortodoks (Haredi) partilerle ihtilaf noktaları bulunuyor. Aynı şekilde Yeni Umut Partisinin lideri Gideon Saar’ın Netanyahu’yla olan husumeti de koalisyon oluşumuna ket vuruyor.
Mevcut tabloda, Netanyahu’nun partisi Likud artık muhalefet sathında yer alıyor. Aynı şekilde yeni dönemde muhalefet sıralarında ultra-ortodoks partiler Şas ve Birleşik Tevrat Partisi ile aşırı sağcı Dini Siyonizm Partisi gibi kümeler yer alıyor. Bundan sonraki süreçte muhalefet kanadındaki sağ bloğun, her fırsatta ulusal güvenlik sorunlarını deşerek “Araplara verilen tavizler” temalı karşı propagandalarıyla seslerini yükseltmeleri mukadder reaksiyonları olacaktır. Nitekim Netanyahu, artık fiili lideri olduğu muhalefet bloğuna “sıkı disiplin” çağrısı yaparak yeni kurulan hükümetin düşünülenden daha hızlı bir şekilde çözüleceği iddiasında bulundu.
Ultra-ortodoks Yahudilerin hükümetten uzaklaşmalarının da siyasi karar alma mercilerine ne denli tesir edeceği bir başka merak konusu. Nitekim Harediler, 2013-2015 yılları arasında kısa bir dönem yürütme erkinden uzak kalmışlar ancak ardından yeniden koalisyonların parçası olabilmişlerdi. İsrail siyasetindeki dindar Siyonist fikirlerin ve bloğun, bu denli etkin olduğu bir iklimde bu akımların partilerinin meclis aritmetiğine takılıp hükümet dışı kalması da seçim sisteminin sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
12 yıldır kesintisiz başbakanlık koltuğunda kalmayı başarabilen Binyamin Netanyahu dönemi sona erdi. Yeni dönemle ilgili tüm varsayımların büyük dikkatle ve yanılma payları gözetilerek yapılmasındaki temel sebepse, sekiz partinin katılımıyla teşekkül eden yeni hükümetin sahip olduğu amorf yapının bilinmezliği.
Netanyahu kendi kazdığı kuyuya mı düştü?
Artık “sabık başbakan” olarak anılacak olan Binyamin Netanyahu, 1977 seçimlerimden itibaren İsrail siyasetinde -aktör eksenli bazı kesintiler olsa da- egemen güç olan sağ kesimin lokomotif ismi olarak ön plana çıkıyordu. Netanyahu son iki senelik dilime damga vuran seçim girdabında bir şekilde suyun üstünde kalmayı başarsa da son rauntta meclis aritmetiğine yenildi.
İsrail’in Gazze Şeridi’ne başlattığı ve 254 Filistinlinin hayatına mal olan 11 günlük saldırı da Netanyahu’nun son kurşunlarından biri olarak yorumlanmıştı. Netanyahu’nun pek çok devlet başkanının sığındığı bir liman olan “ulusal güvenlik” kartını oynaması, kendisine bilenen farklı görüşlere sahip grupların hükümeti kurmasına engel olamadı.
Sekiz partili yeni hükümetin en aykırı temsilcisi konumundaki partiyse İslami çizgideki Ra’am. Koalisyonun parçası olması, İsrail siyasetinde daimî olarak sol yelpaze içinde mevzilenen Arap siyasi partiler için epey radikal bir hamle addedilebilir.
Bu benzemez siyasi figürlerin bir araya gelmesindeki zemini oluşturan iklimi yaratan aktörlerden birinin Netanyahu olması da durumu daha ironik hale getiriyor. Netanyahu son seçimden önce (23 Mart) Arap seçmen açılımı yapmış, Arap topluluklarını ziyaret ederek önceki yıllarda yapılan seçimlerde Filistinlileri hedef alan açıklamalarının yanlış anlaşıldığını iddia etmişti. Bu siyasi manevraların ardındaki esas motivasyonsa hükümeti kuracak 61 vekil sayısına ulaşabilmek için formül geliştirmekti. Netanyahu kendini partiler üstü bir konuma çıkararak yapacağı tercihlerin ulusu için en doğrusu olacağına dair bir hikâye oluşturmak istedi. İnce hesaplarla dokunan süreçte Ra’am’ın desteği için olasılıklar değerlendirildi ve bir şekilde aynı masada oturulabileceğini gösterdi. Ancak Netanyahu’nun bu arayışı dindar Siyonist müttefiklerinin keskin muhalefetiyle akamete uğradı.
Mansur Abbas, Netanyahu’nun kendisini fiilen meşrulaştıran siyasi hamlelerinin katkısıyla tarihe geçen bir hükümetin parçası oldu. Ra’am, çatı liste olarak görülebilecek, İsrail vatandaşı Filistinlilerin seçmen kitlesini oluşturduğu Ortak Arap Listesi’nden son seçim öncesinde ayrılmıştı. Bu kopuşun kamuoyuna yansıyan sebeplerinden biri, seküler dokunun hâkim olduğu blokla aralarında oluşan görüş ayrılıklarının ön plana çıkması oldu. Buna örnek olarak, LGBT bireyler hakkındaki bir yasa tasarısında diğer sol Arap blokla yaşanan ihtilaf verilebilir. Seçimlerde barajı geçmesi sürpriz olarak nitelendirilen Abbas’ın bulunduğu mevcut nokta siyasetin ne denli sürprizlere gebe olabileceğinin en büyük kanıtı.
Netanyahu’yu tartışmalı kılan en temel faktör ise hakkındaki yolsuzluk iddiaları. Aleyhinde üç ayrı yolsuzluk dosyası bulunan Netanyahu, ülke tarihinde görevdeyken yargılanan ilk başbakan olmuştu. Bu yargı süreci, son yıllarda iç siyasetin en önemli gündem konusu olagelmişti.
Teorideki ittifak fiilen hayatta kalacak mı?
Pamuk ipliğine bağlı bir sandalye dağılımına dayalı yeni uzlaşıda herhangi bir siyasi krizin masanın devrilmesine yol açabilecek olması muhtemel bir senaryo olarak karşımıza çıkıyor. Netanyahu karşıtı bloğun safları ne ölçüde sıkı tutabileceği takip edilmeye değer bir siyasi deney olacak.
Siyaset sosyolojisinin temel meseleleri arasında yer alan sorulardan biri; siyaseten uç cephelerin aynı noktada hizalanmasının aşırı politik ajandalarını törpüleme ihtimalidir. Yürütme erkinin parçası olan radikal kanatlar önceliklerinden taviz verebilir mi? Konumlanmasını İslamcı çizgide sabitlemeye çalışan Mansur Abbas’ın, Ayelet Şaked gibi isimlerle aynı hatta buluşması siyaset bilimciler için kayda değer bir gözlem sahası olacaktır.
Filistin cenahındaysa iktidardaki yeni isimlerin herhangi bir değişime yol açacağı beklentisi mevcut değil. Mevcut durumda Filistin’i ihtiva eden herhangi bir problemin çözümünde olumlu bir gelişmenin yaşanması ise pek muhtemel görünmüyor.