Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 10 Haziran 2021’de yaptığı açıklamada, 1 Ağustos 2014 tarihinden beri sürdürülen Barkhane Operasyonu’ndan çekildiklerini açıkladı. Fransa bir süre önce de Mali’de 9 ay içinde yaşanan ikinci askeri darbenin ardından operasyonu beraber sürdürdüğü ülkelerin siyasi ve askeri otoritelerinden yeterli yardımı almadığı iddiasını daha yüksek perdeden dile getirmiş ve Mali’yi ülkedeki Fransız askerlerini geri çekmekle tehdit etmişti.
Fransa’nın iç politikasında, radikal gruplarla uluslararası bir mücadele sürdürdüğüne dair propagandası için araçsallaştırdığı Barkhane Operasyonu Çad, Nijer, Burkina Faso, Mali ve Moritanya devletleriyle ortaklaşa sürdürülüyordu. 2013 yılının Ocak ayında dönemin Mali Cumhurbaşkanı Dioncounda Traore bölgede gitgide gücü artan El Kaide ve DEAŞ tehdidine karşı “tarihi müttefik” addettiği Fransa’ya seslenmiş, aynı yılın Şubat ayında Fransa Eski Cumhurbaşkanı François Hollande Mali’ye giderek, kendi ifadesiyle “İslamcı terör” tehdidine karşı birlik çağrısını duyurmuştu. Fransa yalnızca iç politikada değil, eski sömürgelerinin oluşturduğu coğrafyalarda da İslamofobik dili kullanarak varlığını pekiştirdi. Mali siyaseti ve ordusunun istikrarsız yapısı fırsat bilinerek bölgedeki Fransız askeri gücü artırıldı ve operasyon, beş devletin konumlandığı Orta Afrika’daki Sahel kuşağını kapsayacak şekilde genişletildi.
2014 yılında bölgedeki El-Kaide, Boko Haram ve DEAŞ örgütlerine karşı 5 bini aşkın Fransız askeri Sahel Kuşağı boyunca konuşlandırıldı. Fransa’nın dokuz katı büyüklüğünde bir alana yayılan, hava, deniz ve kara kuvvetlerinin aynı anda yer aldığı sınır ötesi operasyon Fransa’nın Orta Afrika’daki gücünün sembollerinden biriydi.
Operasyon barışı değil, kaosu pekiştirdi
Aradan geçen sekiz yılın ardından, Macron tarafından operasyonun sonlandırılması, askeri alanda bir başarısızlığı gözler önüne sererken, aynı zamanda Fransa’nın bölgeyi siyasi açıdan eskisi gibi dizayn edemediğinin de bir göstergesi oldu. Operasyona katılan ve G-5 Sahel ülkeleri olarak anılan Çad, Mali, Nijer, Burkino Faso ve Moritanya’nın devlet başkanlarıyla 2021 yılının başında Paris’te yapılan liderler zirvesinde Macron, hâlihazırda bölgedeki askerlerini azaltma planları olduğunu ilgili devletlere zaten bildirmişti. Bu şartlar altında, Mali’de, bazı bölgelerin yönetilmesi konusunda birtakım İslami örgütlerle anlaşmaya varıldıktan sonra gerçekleştiği iddia edilen askeri darbe Macron’a, zaten olumlu şekilde neticelendiremediği bir askeri operasyonu siyasallaştırarak bitirme fırsatını verdi. Fransız Cumhurbaşkanı’nın söylemlerine göre, operasyondan sorumlu diğer devletlerin siyasi ve askeri erkleri üzerlerine düşen vazifeyi yerine getiremediler.
Fransa’nın eski sömürge topraklarına yaklaşımının tarihi serencamına baktığımızda ise ortaya konulan tavrın hiç de yeni olmadığını anlayabiliriz. 18 Nisan 2021 tarihinde Çad Cumhurbaşkanı’nın ölümüyle sonuçlanan ülkedeki çatışma süreci Fransa’yı Mali’deki askeri darbe kadar endişelendirmemiş ve bu denli büyük kararlar almasına sebep olmamıştı. Keza Mali’de dokuz ay önce gerçekleşen ilk askeri darbe de Fransa’nın uzaktan izlemek ve bir geçiş hükümeti kurulmasını tavsiye etmekle yetindiği bir süreçti. Macron esasında iflasın eşiğine gelen ve Afrika devletlerine sürekli sorunun kaynağı olarak bakan sömürgeci mantıktan beslenerek Fransa devlet geleneğinin yüzyıllardır izlediği siyaseti değiştirmiş değil. Bölgenin geleceği için hâlihazırda planlarında olan askeri geri çekilmeyi, terör operasyonlarının işlevsizliği üzerinden değil, Afrika’daki devlet yönetimlerinin beceriksizliği üzerinden kurguladı. Yalnızca 2021 yılının başından bu yana Sahel bölgesinde yaklaşık 500 sivilin hayatını kaybettiği göz önüne alındığında, Barkhane Operasyonu’nun bölgede barışı değil, kaosu pekiştiren bir sürecin baş müsebbiplerinden biri olduğu ifade edilebilir.
Sömürgeci yaklaşım sorun üretiyor
Fransa Savunma Bakanı Florence Parly bölgede “amaçlarının değişmediğini” yalnızca başka bir yaklaşım ortaya koyacaklarını açıklayarak, Fransa’nın Sahel kuşağındaki güçlerinin tamamen geri çekilmeyeceğini belirtti. Bu noktada Elysée Sarayı Fransa’nın bölgedeki varlığını uluslararası alanda daha muteber hale getirecek bir söylem ve yöntem üzerinde çalışıyor. Birleşmiş Milletler (BM) Mali Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu (MINUSMA) bu kapsamda daha güçlü bir yapı olarak öne çıkarılacak. Bu durum da bölgedeki devletin bağımsız kararlar alabilme kapasitesine zarar verecek. Bölgede etkinliğini artırma ve istikrar konusunda bir hayli yol alan Çad’ın son çatışmalarla zayıflatılması, Mali’de yaşanan istikrarsızlık, Batılı güçler tarafından Nijer ve Moritanya gibi ülkelerde çözülmesi imkânsız hale getirilen güvenlik ve ekonomik sorunları Sahel kuşağını dış etkiye açık bir hale getiriyor. Rusya ve Çin gibi ülkelerin Afrika’da nüfuzunun arttığı bir ortamda Fransa, Orta Afrika Cumhuriyeti’ne yapacağını duyurduğu 10 milyon avro tutarındaki mali yardımı ülkede artan Rusya etkisi sebebiyle askıya aldığını açıkladı. Bütün gelişmeler Afrika’nın üzerinde onu sömürmek üzere konuşlanan ülkelerin kıta siyasetinin bağımsızlığını kazanması yolunda büyük bir engel olduğunu gösterirken, Afrika’nın gerçekte öne çıkan yoksulluk, tarım ve enerji politikalarındaki sorunlar sürekli hasır altı ediliyor.
Batı siyaseti nezdinde bütün bir kıtanın adeta güvenlik nesnesi haline getirildiği bu siyasi anlayışı aşabilen ve Afrika’yla karşılıklı kazanç üzerine ilişki kurabilecek Türkiye gibi bölgesel güçlerin önümüzdeki yıllarda bölgede yapıcı bir aktör olarak varlığını hissettirmesi, Afrika siyaseti açısından büyük önem taşıyor. Fransa gibi bölgede sömürgeci geçmişinden güç alan ülkelerin ekonomik, siyasi ve askeri tahakkümü her geçen gün sorgulanırken, Afrika’nın gerçek sorunlarının masaya yatırıldığı uluslararası bir zeminin oluşturulmasının gerekliliği kaçınılmaz gözüküyor.