Adli Tıp Kurumu (ATK) bünyesindeki daireye, savcılıklar ve mahkemelerden mühürlü torba içinde gelen deliller, görevlilerce açılıyor. Biyologlar, özel yöntemlerle inceledikleri kemik, giysi parçası ile sigara izmariti gibi delillerden alınan örnekleri küçük tüplere koyuyor. Tüpteki hücrenin içinde bulunan DNA, tek başına elde edilmeye çalışılıyor. Sonrasında bu örnek, 1 milyar 7 milyon kez çoğaltılıyor.
Çoğaltılan örnek, DNA tiplendirme laboratuvarına götürülüyor. Çıkan sonuçları uzmanlar heyet olarak mukayese ederek, raporunu hazırlıyor.
Yöneticilerin onaylaması halinde ilgili rapor incelemeyi talep eden adli makamlara gönderiliyor. Alınan örnekler, rapordan sonra imha edilmiyor. ATK’nın bağlı olduğu kanunda belirlenen sürelerde ve uygun koşullarda saklanıyor.
Örnekler, felaket kurbanlarının kimliklendirilmesinde de kullanılıyor. Soy bağı belirleme davalarında, mahkeme kararıyla kuruma yönlendirilen kişilerin kan veya sürüntü örnekleri alınarak, karşılaştırma için de kullanıyor.
Herhangi bir şaibeye veya karışıklığa neden olmamak için, kartlı sistem girişli laboratuvarlara, görevli kişiler dışında kimse giremiyor. Kan örneği alan, delil torbasını açan ya da DNA tiplendirmesini yapan görevlilerin her biri ayrı ayrı aşamalarda çalışıyor. Bir örneğin her aşamasında da farklı kişiler görev alabiliyor.
“Vücutta olabilecek her türlü örnekten DNA çalışabiliyoruz”
Biyoloji İhtisas Dairesi Başkanı Bestami Çolak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, biyolojik numunelerden genetik inceleme, babalık ve annelik testleri, soy bağı tespiti ve genotipten fenotip tayini, savcılıklar ve mahkemelerce gönderilen olay yeri delilleri ile vücut sürüntülerinden örneklerin kimliklendirilmesi gibi incelemeleri yaptıklarını söyledi.
Birim olarak yılda yaklaşık 20 bin dosya ve 100 binden fazla örnek üzerinde çalıştıklarını belirten Çolak, “Türkiye’de 3. sayfa haberlerinin çoğu bu laboratuvarlardan geçiyor. Özellikle felaket kurbanlarının kimliklendirilmesi ile ilgili geçmiş dönemlerde yaşanan patlamalar, terör örgütü operasyonları kapsamında elde edilen örneklerin kimliklendirilmesi gibi çeşitli vakaların çalışılması bu dairelerde yapılıyor. Biyolojik anlamda vücutta olabilecek her türlü örnekten DNA çalışabiliyoruz. Şahsın hangi örneği alınırsa biz onda çalışırız.” dedi.
Çolak, uluslararası akreditasyona ve “ISO 17025” sertifikasına sahip olduklarını dile getirerek, şöyle devam etti:
“Çalışmaları yaparken hangi örnekten çalıştığımızı belirtmemiz gerekiyor. Şahıs doğrudan buraya yönlendirilirse ağız içi sürüntü örneğinden alıyoruz. Mahallinden gönderilen örnekler, genelde kan örneği olabiliyor. Bunun yanı sıra kemikten, tırnak sürüntüsünden, tırnaktan, olay yerinde bulunan bir kan lekesinden, cinsel saldırı vakasıysa şüpheliye ait olabilecek bir spermden, kıl ve kıl kökünden DNA örneği elde edebilmemiz mümkün. Laboratuvarımız bu anlamda kendisini geliştirmiş durumda.”
Deliller ağ sistemine aktarılıyor
Kuruma gelen örneklerin bir komisyon tarafından açıldığını, 3 uzmanın olduğu yerden teke havale edildiğini anlatan Çolak, örneğin, biyolojik bir materyal barındırıp barınmadığının tespit edildiğini, bu aşamaya “koli açma bölümü” olarak adlandırdıklarını kaydetti.
Biyoloji İhtisas Dairesi Başkanı Çolak, biyolojik materyalin tespitinin ardından DNA laboratuvarına verildiğini anlatarak, şunları kaydetti:
“Bu çalışmalarda açma işlemini farklı kişiler, laboratuvar incelemelerini farklı kişiler yapıyor. Uluslararası akreditasyon ve uluslararası DNA çalışma kuralları gereği, örnekleri de kendi içerisinde farklı laboratuvarlarda faklı cihazlarla farklı zamanlarda çalışıyoruz. Bu çalışmalardan elde edilen deliller, bizim kendi ağ sistemimize aktarılıyor. Uzmanlar bu aşamaya kadar hiçbir şekilde bu örneklerin çalışmalarına katılmıyor ve görmüyorlar. Bu aşamadan sonra network sisteminden kendilerine sonuçlar aktarılıyor. Kendi bilgisayarlarından sonuçlarını görüp mukayese ederek rapora döküyorlar. Mahalline de aynı şekilde, bu kişiler ve akabinde de yöneticiler tarafından onaylanan raporlar, elektronik imzalanıyor ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) kanalıyla mahalline gönderiyoruz. Eğer daha sonra incelemelerle ilgili aşamalar tekrar tekrar bakılmak istenirse, adli laboratuvar işletim sistemi içerisinde bunların hepsi sonsuza kadar kayıtlı oluyor. Savcılıklar ve mahkemeler kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verir, örneğin imhasını isterlerse o zamana kadar muhafazasını yapıyoruz.”
“İnsanın genetiğinden fiziksel halini ortaya koyabiliyoruz”
Biyolojik örnekten elde edilen DNA’yı çoğalttıklarını ifade eden Çolak, bu örnekleri laboratuvarda görsel hale getirdiklerini belirtti.
Çolak, rutin incelemelerin haricinde geçen yıl Türkiye’de ilk defa insanın genetiğinden fiziksel halini ortaya koyma çalışmalarına başladıklarını aktararak, “Aynı zamanda herhangi bir biyolojik örnekten biyocoğrafik köken tespiti yapabiliyoruz. Hangi biyocoğrafik kökene ait olduğunu yüzdesel olarak verebiliyoruz. Bu incelemeler, dünyada da sayılı laboratuvarda yapılabiliyor. Devletimizin katkılarıyla bu sene gündeme aldığımız bir cihazımız var. Rutin incelemelerde şüpheli varsa bir örneği mukayese edebiliyorsunuz. Elde ettiğimiz DNA’nın kimliklendirilmesi ve anlam kazanabilmesi için bir şüpheliye ihtiyacımız var. Burada bir üst seviyeye geçiyoruz. Kişinin fiziksel özelliklerini ve hangi biyocoğrafik olarak, hangi kökene sahip olabileceğini söyleyebiliyoruz.” ifadelerini kullandı.
Yeni nesil gen analiz cihazında bir örnek üzerindeki incelemenin sonuçlarını anlatan Çolak, şöyle devam etti:
“Cihaz şu an için saç ve göz rengini veriyor, yüzdesel olarak hangi biyocoğrafik kökene sahip olduğunu söyleyebiliyoruz, Amerikalı, Asyalı gibi… Şu anlamda çok önemli: Elde edilen delilin bu özelliklere haiz olduğunu bilen bir yargı var. Yargı bu delilleri birleştirmekle görev yapıyor. Bize sadece bu konuya en açık şekilde ışık tutmak düşüyor. Biz de bunu bir seviye üste taşımış durumdayız. Bununla ilgili çalışmalar sürüyor. Bir veri tabanı oluşturmak gerekiyor. Çok örnek çalışmak lazım. Henüz 1 senelik bir çalışmadayız. İlerleyen zamanlarda çok daha net konuşabileceğimiz bir sürece gireceğiz. Makinenin adı ‘Yeni Jenerasyon Sekans Sistemi’. Dünyada da bu teknolojiyle aynı ürün kullanıyor.”
Alkol ve uçucu madde analizleri yapılıyor
Adli Tıp Kurumunun diğer birimi olan Kimya İhtisas Dairesi’nde ise alkol ve uyutucu, uyuşturucu, uçucu madde analizleri yapılıyor, kan, idrar, göz içi sıvısı, iç organ sıvısı gibi örnekler üzerinde çalışılıyor.
Piyasaya yeni sokulan ve henüz içeriği bilinmeyen maddeler, yeni nesil uyuşturucu madde analiz cihazında incelenerek, birer isim veriliyor. Eldeki veriler, ilgili kurumlarla paylaşıldıktan sonra, adli sebeplerle daireye gönderilen kan örneklerinde, yeni uyuşturucu maddenin olup olmadığı kontrol ediliyor.
Ele geçirilen kaçak içkilerle ilgili incelemeler de yapan daire, her maddeyi çeşitli testlere tabi tutuyor.
Kimya İhtisas Dairesi Başkanı İsmail Ateş, mahkeme ve savcılıkça gönderilen örneklerde toksikolojik, narkotik ve alkolmetrik analizlerle ilgili makamlara raporlar gönderdiklerini söyledi.
Narkotik şubesine gelen, özellikle yeni çıkan maddelerin isimlerinin belli olmadığını, kendilerinin isimlendirip çalışmaları yaptıktan sonra cihaz verilerini tüm grup başkanlıklarıyla paylaştıklarını ifade eden Ateş, “Sonrasında analizlerimize devam ederiz. İlk yapılan maddenin ismini belirledikten sonra, kişilerin kan örneklerinde olup olmadığını inceleriz. Cihaz farklılığı olarak baktığımızda bize eşdeğer laboratuvarlardan geri olmadığımızı, hatta onlardan bir adım ileride olduğumuzu görüyoruz. Uluslararası toplantılarda meslektaşlarımızla konuştuğumuzda, bizde olmayan cihazların onlarda da olmadığını, bizde olan cihazların çoğu laboratuvarlarda bulunmadığını biliyoruz.” dedi.
“Ölümlerin gerçek sebebi metil alkol zehirlenmesi”
Ateş, içkilerin içindeki maddelerin gözle, tatmayla ya da koklamayla anlaşılacak şeyler olmadığını, bunların kimyasal testlerle ortaya çıkabileceğini belirtti.
Sahte içkilerle ilgili çalışmalarda, etil yerine çok daha ucuz olduğu için metil alkol kullanıldığını tespit ettiklerini ifade eden Ateş, ölümlerin gerçek sebebinin bu olduğunu bildirdi.
Uyuşturucu üreten kişilerin, analiz yapanlardan genellikle bir adım önde olduğunun altını çizen Ateş, “Onlar yeni bir madde üretecek ki bizim laboratuvara geldiğinde tespit edip analizlerimize başlayacağız. Bir adım onlardan gerideyiz, polisin suçlulardan bir adım geride kaldığı gibi. Onları takip etmek zorundayız. Kısa sürede tespit edip biyolojik örneklerde uyuşturucu var mı tespit etmeye çalışıyoruz.” değerlendirmesini yaptı.
Ateş, denizlere akan pis sular ile otoyollara dökülen zararlı kimyasal maddelerle ilgili çalışmaların çoğu zaman İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı İSKİ laboratuvarlarında yapıldığını, bu konuların çok nadir de olsa kendilerine gelebildiğini sözlerine ekledi.