Coğrafi olarak Avrupa ile Rusya arasında bulunan ve konumu gereği son yıllarda çok yönlü bağımsız bir dış politika izlemeye çalışan Belarus, Batı’nın yaptırımlarına maruz kaldıkça Rusya ile daha da yakınlaşıyor.
Geçen hafta sonu Atina-Vilnius seferini yapan bir yolcu uçağının bomba ihbarı nedeniyle Belarus’un başkenti Minsk’e acil iniş yapması, uçakta bulunan ve Belarus istihbaratı KGB’nin terör listesinde olan muhalif bir sosyal medya hesabı kurucusu Belarus vatandaşı Roman Protaseviç’in gözaltına alınması, Avrupa Birliği (AB) ve Batı ülkelerinin tepkisine neden oldu.
Belarus, olayla ilgili soruşturma için tam şeffaflığı garanti edip, tüm materyalleri göstermeye hazır olduğunu açıklasa da olay, AB tarafından “eşi görülmemiş ve kabul edilemez” olarak nitelendirildi ve Protaseviç’in serbest bırakılması için açıklamalar yapıldı.
Belarus, bu olay üzerine AB tarafından yeni bir yaptırım dalgasına maruz kaldı. AB, Belarus’a yeni ekonomik yaptırımlar uygulanması, AB’deki hava yolu şirketlerinin Belarus hava sahasını kullanmaması çağrısında bulundu. Bu çağrıya binaen bazı büyük havayolu şirketleri Belarus’a uçuşlarını durdurduğunu, hava sahasını kullanmayacağını açıkladı. Belarus devlet havayolu şirketi Belavia için de Avrupa hava sahasının kapatılması kararlaştırıldı.
Batı’nın bugüne kadar uyguladığı yaptırım kararları, Belarus’un Batı ile olan ilişkilerinde her zaman öne çıkan unsur oldu.
Belarus Cumhurbaşkanı Lukaşenko dengeli bir politika çabasındaydı
Belarus Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko, 1997’den itibaren sürekli Batı’nın hedefinde olsa da son yıllarda ülkesinin ilişkilerini hem Batı hem de Rusya ile dengeli bir şekilde sürdürmeye gayret ediyordu.
Belarus’ta 1996’da Lukaşenko’nun tekrar cumhurbaşkanı olabilmesine olanak sağlayan referandumu gerekçe gösteren AB, bu ülkeye karşı ilk yaptırım kararını 1997’de aldı. Bakanlar seviyesinde temasların yasaklandığı yaptırımlar çerçevesinde AB ortaklık ve iş birliği süreci de askıya alındı.
Lukaşenko’nun şahsı ve diğer devlet görevlilerinin AB’ye giriş yasağı ile bazı devlet firmalarına yönelik ekonomik yaptırımlar 1998, 2004, 2005, 2006, 2011, 2012, 2014 yıllarında küçük değişikliklerle tekrarlandı.
Belarus’a karşı AB tarafından uygulanan yaptırımlara 2004’te ABD de katıldı. Bu yaptırımlar üzerine, 2008’de Washington’daki büyükelçisini çağıran Belarus, ABD’nin Minsk Büyükelçisini sınır dışı etti.
Son yıllarda Belarus ile Batı arasında ilişkilerde yumuşama vardı
AB ve ABD ile ilişkilerdeki bu gerginlik son yıllarda Lukaşenko’nun politikaları sayesinde iyileşmeye doğru ilerledi. Enerji ve ekonomik anlamda Rusya’ya büyük oranda bağımlı olan Belarus ile AB ve ABD arasında son yıllarda yakınlaşma başladı.
Lukaşenko’nun hapishanede bulunan bazı muhalif isimleri serbest bırakmasını gerekçe gösteren AB, 2015’te Belarus ile ilişkilerde ilk defa yumuşama sinyalleri verdi.
AB, başta Lukaşenko olmak üzere 170 devlet görevlisine AB’ye giriş yasağını ve bazı ekonomik yaptırımları 4 aylığına askıya aldı. Ertesi yıl, AB Dışişleri Bakanları, Belarus’a yaptırımların, 4 devlet görevlisi ve silah ambargosu hariç, büyük bir bölümünün kaldırılmasına karar verdi.
Lukaşenko ABD ile yeni bir başlangıç istedi
Minsk, 2019’da, tarihinde ilk defa ABD’den gelen en üst düzeyde ziyaretçilere ev sahipliği yaptı. Ağustos ayında Lukaşenko, dönemin ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’u kabul etti ve ABD ile ilişkilerde yeni bir başlangıç yapmak istediklerini söyledi.
Lukaşenko, bir ay sonra da ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı David Hale’yi kabul etti. Bu görüşmede iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin büyükelçiler düzeyinde yeniden başlatılması kararı alındı.
Batı ile yakınlaşmaya Ruslardan tepki
Lukaşenko’nun ABD’li yetkilileri kabul etmesi Rus kamuoyunda tepkilere neden oldu. Lukaşenko’nun “Rusya ile Belarus kardeşliğine ihanet ettiği yorumları, kendi çıkarlarına göre hareket ettiği” yönünde tepkiler, Rus basınında dillendirildi.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana Avrupa, Belarus’u Rusya’dan gelecek tehlikenin merkezi olarak görüyor. Belarus’u her zaman Avrupa ülkesi olarak tanımlayarak yanına çekmeye çalışan Batı, Belarus’u kazanmaya yönelik hamlelerini sürdürürken, Rusya ile Belarus arasındaki “Birlik Devleti” görüşmeleri de paralel olarak hızlandı.
İki devlet arasında sınırları kaldıran, ortak para birimi kullanılmasını öngören ve entegrasyonu sağlayan “Rusya-Belarus Birlik Devleti” yapısına yönelik anlaşma 1997’de imzalanmış, 2000 yılında yürürlüğe girmişti.
İki ülkenin entegrasyonu konusunda pek çok kararlar alınsa da bazı hususlarda pürüzler ortaya çıktı ve bugün bu sorunlar hala giderilemedi.
Lukaşenko’nun Rusya ile görüş ayrılıkları
Belarus Cumhurbaşkanı Lukaşenko’nun, Rusya ile bazı görüş ayrılıklarına sahip olduğu biliniyor. 2014’te Rusya’nın Kırım’ı yasa dışı ilhakına karşı çıkan Lukaşenko, 2015’ten bu yana Rusya’nın Belarus’ta Rus uçaklarının da yerleşeceği bir askeri üs kurma isteğine olumsuz bakıyor.
Lukaşenko, 2018’de Belarus’ta Rusya’nın üssüne ihtiyaç olmadığını ve Belarus ordusunun ülkenin güvenliğini sağlayacak yeterlilikte olduğunu söylemiş, Rusya da bundan duyduğu rahatsızlığı açık bir şekilde göstermişti.
Bu çerçevede 9 Ağustos 2020’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yaşanan bir olay oldukça dikkati çekti.
Belarus güvenlik güçleri, seçimlerden bir ay önce cumhurbaşkanlığı seçimleri kampanya sürecini istikrarsızlığa uğratmak için 200’den fazla militanın ülkeye gelişiyle ilgili istihbarat alındığı ve yapılan operasyonda Minsk yakınlarında Rus güvenlik şirketi Wagner’e bağlı 33 paralı savaşçının yakalandığını açıkladı. Seçimlerden kısa bir süre sonra Belarus, Rusya’nın da baskısıyla bu kişileri Moskova’ya iade etti.
Kamuoyunda Belarus’taki Wagner olayı, “Moskova’nın Lukaşenko’ya gözdağı verdiği” yorumlarına neden oldu.
Seçimlerin yapıldığı akşam provokasyonların da etkisiyle sokaklarda polis ile muhalif grupların çatışması ve günlerce süren muhalif eylemler, Batı’da hızla karşılık buldu.
Batı’nın açıkça desteklediği muhalifler Lukaşenko’nun seçimleri kazanmasına itiraz ederken, AB ülkeleri başta olmak üzere ABD, Kanada, İngiltere gibi diğer Batı ülkeleri de Belarus’a yönelik yaptırım kararları almaya başladı.
AB, geçen yıl 14 Ağustos ve 2 Ekim’de seçimlere hile karıştırıldığı ve muhalefete baskı uyguladığı iddiasıyla Lukaşenko dahil 88 Belaruslu yetkili ve 7 devlet şirketine yönelik yaptırım kararları aldı.
Batı’nın son yaptırımları Rusya ile Belarus’un saflarını sıklaştırdı
Batı’nın Belarus’a yönelik tüm bu baskısı karşısında ekonomik olarak zor duruma düşmekten kurtulmak için Lukaşenko, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in kapısını çaldı.
Son bir yıldır Batı ile arası soğuk savaş döneminden daha gergin olan ve benzer sorunlar yaşayan Rusya ile Belarus, safları sıklaştırmak durumunda kaldı. Rusya kredi yardımında bulunduğu Belarus ile “Birlik Devleti” sürecini hızlandırdı ve pürüzlerin giderilmesine yönelik adımlar atılmaya başlandı.
Tam da bu dönemde Batı’nın, bir uçağın Minsk’e bomba ihbarı nedeniyle acil inişini gerekçe göstererek Belarus’a yüklenmesi, 28 Mayıs’ta yapılacak Putin-Luşakenko görüşmesinin içeriğini de belirlemiş görünüyor. Bir süredir Lukaşenko, önemli kararlar alma arifesinde olduğuna yönelik mesajlar veriyordu.
Batı, attığı adımlarla doğuda elini güçlendirecek ve Rusya ile dengeyi sağlayacak unsur olarak Belarus’u, kazanacağı yerde kaybettiği bir ülke haline getirdi.
Yaptırımlar yüzünden çok yönlü politikadan uzaklaştırılan Belarus, Rusya ile daha yakın bir konuma itiliyor.
AB içerisinde Belarus’un yaptırımlarla cezalandırılmasının, Belarus-Rusya yakınlaşmasına neden olacağı tartışmaları da bu gerçeğin AB’li yetkilileri rahatsız ettiğini gösteriyor.
Bu endişe ile AB’li liderler, hukuki dayanak olmadan Belarus’a yönelik yaptırımların genişletilmesini istemiyor ve bu yüzden Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü’nden hızlı bir soruşturma talep edip sonucuna göre hareket etmeyi planlıyor.