Bugünlerde Fransa verdiği ani bir kararla 1 Ağustos 2014’te başlangıçta tek başına inisiyatif alarak Selefi/El-Kaide çizgisine sahip grupları ortadan kaldırmaya yönelik başlattığı Sahel olarak adlandırılan Sahra-altı ülkelerini (Moritanya, Çad, Burkina Faso, Mali ve Nijer) kapsayan Barkhane operasyonlarını durdurduğunu açıkladı. Akabinde de “Fransafrik” kavramı ekseninden Fransa iç siyasetine, operasyon muvacehesinde dış politikada belirlenecek yeni stratejiden Afrika’da yükselen Fransız karşıtlığına kadar birçok alanda tartışmalar başladı.
Anlaşıldığı kadarıyla ciddi desteğe rağmen istenilen başarı elde edilemedi ve Fransa sonunda operasyonlardaki askeri varlığını azaltma yolunu tercih ederek bölgede uluslararası gücün etkin olmasını talep eder noktaya geldi
Bu karara içte ve dışta çok hızlı tepkilerin gösterilmesi sonucunda Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 10 Haziran’da yaptığı “Dış politikamızın parçası olarak uyguladığımız Barkhane operasyonundaki askeri varlığımızı değişime uğratacağız” şeklindeki açıklamasından tam anlamıyla ne kastedildiği konusunda ciddi kafa karışıklığı ortaya çıktı. Haber ilk olarak “Barkhane operasyonları sona eriyor” başlığıyla verildi. En azından Liberation gazetesinin yaklaşımı bu minvalde Fakat neden “Fransa Sahel’den çekiliyor” şeklinde algılanacak bir açıklamaya imza atıldı? Halbuki daha 21 Nisan’da Fransa Millet Meclisi’nde görüşülen raporda kullanılan ifadelerde “Sahel ülkelerinde güvenliği sağlamak Fransa’nın onurudur” yorumları
Yaşanan tartışmaları daha iyi anlamak için Barkhane operasyonlarına gelinen süreci ve operasyonlar hakkında bilgileri tazelemekte fayda var. Afrika kökenli kişilerin Fransa’da gerçekleştirdikleri terör eylemleri başta Fransa olmak üzere birçok Avrupa ülkesini tedirgin etmişti. Diğer taraftan El-Kaide bağlantılı terör gruplarının Mali’de gerçekleştirdikleri saldırılar sonucunda Mali hükümeti de resmen Fransa’nın desteğini talep etti. Dolayısıyla hem bu talebi karşılamak hem de “terörü kaynağında kurutup” Avrupa’ya yayılımını önlemek maksadıyla 5 binden fazla askerin aktif olarak görev yaptığı, birçok uçak ve ağır silahlarla donatılmış operasyon birliği Sahel ülkelerinde Barkhane vadisi boyunca 10 üs bölgesinde konuşlandırıldı. Yüzölçümü olarak sadece Barkhane bölgesinin kapsadığı alan 5 milyon 97 bin km2’dir. Görüldüğü üzere çok geniş bir coğrafyayı kapsayan bir alanda sükûneti tesis etme iddiasıyla yola çıkıldı.
Fransa bir bakıma 11 Eylül 2001’deki saldırı sonrasında ABD’nin terörle mücadele iddiasıyla Afganistan’da oluşturduğu müdahale gücüne benzer bir yapıyı tesis etmek istiyor.
İlgili ülkelerle yapılan anlaşma gereği onların da askeri birliklerinin iştirak ettiği birçok operasyon gerçekleştirildi. Örneğin sadece 2020’de 128 operasyon yapıldı. Bunun yanında farklı ülkelerden 18 bin askere eğitim verildi, fakat istenilen netice elde edilemedi. Özellikle Boko Haram terör örgütü mensuplarının sivillere saldırıları engellenemedi. Neticede Fransa tek başına kalkıştığı terörle mücadelede etkili olamadı ve müttefikleri Kanada, Almanya, İspanya, Çekya, Litvanya, İngiltere ve ABD’den askeri destek alarak bölgedeki askeri varlığını sürdürmeye çalıştı. Anlaşıldığı kadarıyla ciddi desteğe rağmen istenilen başarı elde edilemedi ve sonunda Fransa operasyonlardaki askeri varlığını azaltma yolunu tercih ederek bölgede uluslararası gücün etkin olmasını talep eder noktaya Fransa, bir bakıma 11 Eylül 2001’deki saldırı sonrasında ABD’nin terörle mücadele iddiasıyla Afganistan’da oluşturduğu müdahale gücüne benzer bir yapı tesis etmek istiyor.
Başlangıçta yapılan açıklamaların basına yansıdığı haline bakılırsa Fransa, Barkhane operasyonlarını adeta durdurmuş ve askeri varlığını sonlandırma kararı almış gibi bir sonuç ortaya çıktı. Ancak resmî açıklamaya bakıldığında Fransız askeri varlığının ciddi anlamda değişime uğrayacağı vurgusu öne çıkıyor. Buna göre operasyonlara katılan 5 bin 100 asker aşamalı olarak çekilirken Fransız Özel Kuvvetlerine bağlı birlikler kalmaya devam edecek.
Bu noktada Fransa’nın neden böylesine ani bir karar aldığı ve bundan neyi hedeflediği sorularının yanıtları merak ediliyor. Zira icra edilen harekatlardan kısa süre öncesine kadar övgüyle bahsediliyordu.
Alınan kararın kapsamı henüz tam olarak netleşmemiş olsa da operasyonlar tamamlamadan askeri olarak çekilen bir Fransa imajının Afrika başta olmak üzere tüm dünyada zedeleneceğini de aşikâr.
Barkhane sorgulanıyor
Esasen Barkhane operasyonlarıyla ilgili ilk ciddi kırılma Mali’de yaşanan askeri darbe sonrası yeni kurulan hükümetin -ki Fransa tarafından iyi karşılanmamıştı- Fransa ile yapılan ortak operasyonları askıya aldığını duyurmasıyla yaşanmıştı. Halbuki Fransız askeri desteğini ilk talep eden Başkan Musa Traore idi. Ancak bir anda Mali gibi önemli bir ülkede Fransa istenmeyen devlet konumuna düştü. Bu tavra karşı özellikle Fransız askeri kanadında ciddi rahatsızlıklar meydana geldiği aşikâr.
İkinci ve belki de en önemli etken ise yurt dışı operasyonlarının bütçeye ciddi oranda bir külfet getirmesi. Operasyonlar kapsamında sadece 2016 senesinde 33 binden fazla asker intikal ettirilmiş, 600 uçak kullanılmış ve yaklaşık 1,3 milyar avro harcanmıştı. Aynı yılın Senato toplantısında ortaya konulan veriler ışığında o zamana kadar yapılan harcamalara göre on yıl içerisinde 37 milyar avroluk bir maliyet öngörülmüştü. Neticede asker başı yaklaşık 100 bin avroluk bir masraftan bahsedilmekte. Gelinen nokta itibarıyla 2020’ye kadar dış operasyonlara yıllık ortalama 1,4 milyar avro tutarında harcanmış durumda ve daha ne kadar harcanacağı da Kovid-19 pandemisi sonrası oluşan ekonomik daralmaların meydana getirdiği toplumsal huzursuzlukla birlikte değerlendirildiğinde birçok aydın ve diplomatın “Fransa neden Barkhane operasyonlarında başat ülke rolünü üstlensin?” sorusunu daha yüksek sesle dillendirdiğini müşahede etmekteyiz. Harcanan bunca insan kaynağına ve paraya rağmen Fransa’nın maddi çıkar elde etmek bir yana, para kaybetmesi, Macron ve ekibinde ciddi rahatsızlıklar meydana getirmiş durumda.
Bir başka endişe verici durum ise operasyonlarda resmî açıklamalara göre 50’den fazla Fransız askerinin hayatını kaybetmesi. Bu rakama meydana gelen kazalardaki kayıplar dahil değil. Sabit askeri varlığın 5 bin 100 olduğu, yıl içerisinde ortalama 15 binden fazla askerin yer aldığı, Sahel bölgesi devletlerinin askerlerinin katkı sağladığı, her türlü elektronik teçhizat, ağır silah, uçak gibi sofistike harp silahlarına rağmen bölgede sekiz yıldır bir netice alınamaması artık sorgulanır hale geldi. Buna bir de Batılı müttefiklerin desteği eklenince ortada askeri olarak kesin bir başarısızlık söz konusu. Her ne kadar yetkililerin zor şartlara rağmen Fransız askeri varlığının başarılı operasyonlara imza attığı, terörizmin ve göçün engellediği yönünde açıklamalar yapılsa da gerçekte durumun öyle olmadığı birçok kişinin malumu. Örneğin, Türkiye’nin gerçekleştirmiş olduğu Zeytin Dalı, Barış Pınarı gibi daha zor şartlardaki askeri operasyonlarla kıyaslandığında gelinen nokta itibarıyla Fransız askeri gücünün imajının ciddi anlamda zedelendiği ortada.
Tüm bu etmenlerin hesaba katılarak Paris’in Sahel hakkında bir karar verme aşamasına geldiği ve bunu da iki temel stratejiye oturttuğunu görmekteyiz. Birincisi, Afrika’da özellikle Sahraaltı ülkelerinde Fransa’ya yönelen sert tepkilere sahada cevap verme zorunluluğunun hissedilmesi sonucunda adeta “Biz yoksak bakalım etnik, dinsel ve kültürel bölünmüşlüğünüzle kendinizi nasıl idare edeceksiniz” denilmek isteniyor. Nitekim bu minvalde bir strateji 1984’te Çad’da meydana gelen iç çatışmalarda görülmüştü.
İkincisi ise uğranılan bu başarısızlığın üstünün örtülerek itibar kaybının önüne geçilmesi stratejisidir. Bunun için de Fransa, Avrupalı devletleri Barkhane operasyonlarına dahil etme kararı aldı. Avrupa’ya göçün önlenmesi ve buradan gelecek terör tehdidinin önüne geçilmesi gerekçe gösterilerek diğerlerinin de sorumluluk üstlenmesini sağlamaya çalışılıyor. Görüldüğü kadarıyla bu stratejisinde ilerleme kaydetmiş durumda. Bununla birlikte, Yunanistan, Sırbistan, İtalya gibi ülkeler şimdiden asker gönderme sözü verdiler. İlerleyen günlerde bu stratejinin ne denli başarıya ulaşacağı daha net ortaya çıkacaktır.
Son olarak Barkhane operasyonlarında Fransa’nın rolünün azalacağı ve yerine Avrupalı güçlerin de desteğiyle Sahel ülkeleri askerlerinin ikame edileceği kararı farklı değerlendirmelere sebep oluyor. Bazı Afrika ülkelerinde bu karar özellikle Fransız karşıtlarınca sevinçle karşılandı. Barkhane operasyonunun başlamasına sebep olan ve operasyonların merkezi konumundaki Mali’de halkın önemli bir kesiminin sessiz kaldığı görülüyor. Çad da yeni durumu dikkat çekici şekilde sakin karşıladı. Geçtiğimiz aylarda ayrılıkçılarla girilen çatışmada öldürülen Devlet Başkanı İdris Deby’nin yerine geçen oğlu Muhammed Deby henüz olumlu ya da olumsuz bir açıklamada bulunmadı. Bunun Fransa’da “sükût ikrardan gelir” kabilinden anlaşılacağına şüphe yok.
Tüm Fransız karşıtı havanın estireceği rüzgârın farkında olarak son tahlilde Fransa’nın Sahel (G5) ülkelerine “Fransa’sız Afrika düşünülemez” dedirtmeye matuf bir manevra gerçekleştirdiğini belirtmek mümkün. Fransa bunu yaparken de meseleye çok yönlü yaklaşıyor. Örneğin Mali’ye yönelik duyulan hoşnutsuzluk daha sert dile getirilirken şimdilik sessiz kalan Çad ile görüşme sonrası yapılan açıklamada Fransa’nın askeri desteğinin devam edeceğinin belirtilmesi manidar. Halbuki Barkhane operasyonunun paydaşı olan ülkeler terörizmi bitirmek için birlikte hareket etmekteydiler. Bu haliyle Sahel’de kartlar yeniden karılmak üzere. Bu noktada Mali’nin Fransa yerine Rus ve Türk desteğini isteyeceği konuşuluyor. Böylesi bir girişimin Fransa tarafından tepkiyle karşılanacağını kestirmek zor değil. Macron’un manidar kabul edilebilecek yaklaşımının ne gibi bir sonuç doğuracağı da merak konusu. Ancak operasyonu tamamlamadan askeri olarak çekilen bir Fransa imajının Afrika başta olmak üzere tüm dünyada zedeleneceğini de aşikâr.
[Doktora derecesini 2010’da Strasbourg Üniversitesi’nde Hatay’ın Türkiye’ye katılması ve Fransa’nın Levant (Yakın Doğu) politikası üzerine yaptığı çalışmayla alan Dr. Yaşar Demir “Fransa’nın Yakındoğu Politikası” ve “Suriye ve Hatay” kitaplarının yazarıdır]