Devletlerin tarihe bakışları eskiden farklı olabiliyordu; hatta milletlerin tarihe bakışlarının farklı olması gayet doğal sayılıyordu. Zira düne kadar devletler ve uluslar gelecek nesillerini kendi iç propagandalarına göre şekillendirdikleri tarihî yorumlara göre yetiştirirdi. 24 Nisan 2021’de bu sistem değişti ve tarih jeopolitik bir enstrüman haline gelmiş oldu.
ABD Başkanı Joe Biden’ın “Osmanlı” ve “soykırım” kelimelerini aynı metne sığdırmasına Türkiye tepki gösterdi. Konu iç siyasette tartışılırken ülke dışındaki farklı aktörlerden de farklı sesler çıktı. Erivan’da bir kazanım olarak kutlanan bu metne Moskova’da itiraz edildi; gerçi Türkiye bu itirazları da duymadı sayılır.
Rusya’nın devlete ait medya holdinginin başında olan Margarita Simonyan Ermeni olmasına rağmen Biden’a “Soykırımı tanıman sana kalsın” dedi.
Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill’in itirazı Rusya’dan Biden’a yükselen tek itiraz değildi. Rusya’nın devlete ait medya holdinginin başında olan Margarita Simonyan Ermeni olmasına rağmen Biden’a “Soykırımı tanıman sana kalsın” dedi. Simonyan’ın Rusya’nın İngilizce yayın yapan devlet propaganda holdinginin başında olmasından dolayı bu çıkış “Rusya’dan Türkiye’ye esen destek rüzgârı” olarak algılanabilirdi. Fakat Simonyan’ın bu çıkışla yapmak istediği şey aslında Ermenilerin Biden’a sempati duymasının önüne geçmekti.
Türkiye’de Osmanlı’nın en büyük düşmanları, Stalin ve SSCB’yi en çok sevenler. Üstüne üstlük dinle ilişkisi problematik olan bu kesime “Rus din adamının ince siyasetini gidin de anlatın” demek isterdim ama kimse anlatmaz; zira anlatılsa da anlaşılmayacaktır.
Patrik Kirill ise tam tersine Rusya’nın resmi olarak dile getiremediği şeyi söylüyor. Patrik “soykırım” denilmesine değil, tarihin yeniden ve jeopolitik konjonktüre göre yorumlanmasına karşı çıkıyor. Putin başta olmak üzere Rusya Federasyonu’nun en üst düzey bürokrasisi ve şimdi de Ortodoks Kilisesi tarihin siyasi çıkarlara göre yeniden yorumlanmasına itiraz ediyor. Rusya SSCB’nin Hitler Almanyası ile aynı kefeye konulmasına izin vermeyeceğini son yıllarda en üst ağızlarından dile getirip duruyor. Kirill’in Osmanlı çıkışı da bu doğrultuda okunması gereken bir hamle. Rusya, tarihi jeopolitik konjonktüre göre farklı yorumlayan komşu ülkelerin SSCB’nin komünist geçmişine yönelik tutumlarına ve yorumlarına da itiraz ediyor. Bunu yaparken Osmanlı tarihine de objektif bakılmasını talep ediyor. Fakat bu Türkiye’de doğru anlaşılması mümkün olmayan bir hamle; Türkiye’de Osmanlı’nın en büyük düşmanları, Stalin ve SSCB’yi en çok sevenler. Üstüne üstlük dinle ilişkisi problematik olan bu kesime “Rus din adamının ince siyasetini gidin de anlatın” demek isterdim ama kimse anlatmaz; zira anlatılsa da anlaşılmayacaktır. Fakat devletler düzeyinde mesajlar farklı algılansa da her bir mesaj ulaşması gereken yere muhakkak ulaşır.
Jarov’a göre “ABD ve Rusya arasında denge siyaseti yürüten Ankara, kiminle nasıl ilişkiler kuracağına tamamen milli menfaatine göre karar veriyor”.
Umarım ABD Başkanı Biden’ın 1915 olaylarına dair açıklaması Osmanlı’yı SSCB ve Hitler Almanyası ile aynı yere koyma çabası değildir. Fakat Rusya’nın siyasi yönetimi bunu belli ki böyle anlamış ve bu duruma karşı ortak tavır sergilenmesi önerisini de Türkiye’ye Patrik Kirill üzerinden iletmiş. Patrik Kirill zımnen “Farklı yorumladığımız, içeride propaganda malzememiz olan tarihin bize karşı jeopolitik bir enstrümana dönüştürülmesine izin vermeyelim” diyor.
ABD’nin tarihi Türkiye’ye karşı jeopolitik bir enstrüman olarak kullandığını sadece Patrik söylemiyor. Carnegie’nin Rusça sitesinde Kirill Jarov imzasıyla yayımlanan analizde, ABD’nin bu soykırım çıkışına Türkiye’nin sağduyulu ve sakin bir tepki vermiş olması, kendine güvenen bölgesel bir gücün tepkisi olarak yorumlandı. ABD’nin suçlamalarının ya da Rusya’nın desteğinin, Türkiye’nin bir o tarafa bir bu tarafa koşmasına sebep olmayacağını söylüyor. Jarov’a göre “ABD ve Rusya arasında denge siyaseti yürüten Ankara, kiminle nasıl ilişkiler kuracağına tamamen milli menfaatine göre karar veriyor”. “Ne soykırım tanımlaması Ankara’yı Washington’dan koparır ne patriğin Osmanlı övgüleri onu Moskova’ya yakınlaştırır” diyen Jarov, Erdoğan’ın duygusallıktan uzak tepkisini de soğukkanlı çıkarlar üzerine kurulu dış siyasetine bağlıyor. Böylece Moskova’nın durumu çok iyi okuduğu görülüyor; hatta buna göre bir siyaset geliştireceğinden de emin olabiliriz.
Türkiye’nin ulusal bayramlarında Putin, Rusya’nınkilerde ise Erdoğan misafir edilebilir. Bu devletlerin ortaklığı Batı’ya karşı direnişe dönüşeceği gibi, rekabetleri de güçlenmelerine sebep olacaktır.
Ankara NATO zirvesinde gerçekleşmesi beklenen liderler zirvesine kadar ABD ile yaşanabilecek yeni krizlerin mümkün mertebe önüne geçecek tarzda bir bekleyiş içine girmiş gibi görünse de ABD ile Rusya arasında hızla gelişmekte olan yeni soğuk savaşın tarafı olmak da istemiyor gibi. Zira her iki tarafa da mesafeli duruyor. Fakat diğer taraftan, Moskova’nın bu tarihî bel altı vuruşlara karşı ortak tutum sergileme önerisi, gelecek için önem taşıyor olabilir. Bugün Doğu Avrupa ülkeleri konusunda Rusya’nın başına gelen tarih krizinin, yarın ABD tarafından Türkiye’nin aleyhinde devreye sokulması ihtimaline karşı şimdiden önlem alınması gerekir. SSCB nasıl Rusya’nın ondan koparılması mümkün olmayan geçmişi ise Osmanlı Devleti de Türkiye’nin tarihinde önemli bir yere sahip. Bu iki devlet her ne kadar yan yana getirilemeyecek derecede farklı siyasi oluşumlar olsalar da Batı’nın propagandasında benzer addediliyorlar. Rusları ve Türkleri tarihlerinden koparmaya çalışan Batı propagandasının esas peşinde olduğu şey, bu iki ülkeyi topyekûn karaladığı geçmişlerinden utanacak hale sokup onları güncel dış siyasette kendi sınırlarının içine hapsetmeye çalışmak. “Ecdadından utanarak komşuda oynanan oyunlardan uzak duracaksın” mesajı hem Moskova’ya hem de Ankara’ya aynı şekilde veriliyor. Ne enteresandır ki bugün iki ülkede de muhaliflerin en çok dillendirdiği söylem aynı: “Ne işimiz var oralarda; içeride insanımız açlıktan ölüyor!”
Birbirine denk sayılacak iki güç durumunda olan Rusya ve Türkiye’nin liderleri tarih üzerinden kendilerine dayatılan jeopolitiğe böylece cevap verebilir. Türkiye’nin ulusal bayramlarında Putin, Rusya’nınkilerde ise Erdoğan misafir edilebilir. Bu devletlerin ortaklığı Batı’ya karşı direnişe dönüşeceği gibi, rekabetleri de güçlenmelerine sebep olacaktır. Kendi aralarında rekabet etmeleri ne kadar sağlıklıysa gerektiğinde birbirlerine sırtlarını dayamaları da şart olan bu iki devletin, tarihlerini inkâr etmeden, ondan ders alarak yollarına devam etmesi gerektiği de yadsınamaz bir gerçek.
[Grozni ve İstanbul’da yaşayan araştırmacı gazeteci Saslanbek İsaev Rusya, Kafkasya ve Türkiye ilişkileri alanında uzmanlaşmıştır]
“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.