Geçen perşembe günü, İran’ın en önemli nükleer yakıt üretim sitelerinden biri olan Natanz Nükleer Tesisi’nde bir patlama meydana geldi. İranlı yetkililer bu olayı önce sıradan bir kaza olarak göstermeye çalıştılar. Hatta devlet televizyonu tesisin az hasar görmüş tarafını göstererek tahribatın büyük olmadığını ifade etti. Ancak uydu görüntülerinin ortaya çıkması ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu gözetmenlerinin bölgeye sevk edileceğinin farkına varan yetkililer hasarın boyutlarıyla ilgili açıklamalar yapmak zorunda kaldılar. İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvendi IRNA Haber Ajansı’na verdiği röportajda meydana gelen olayın ileri düzey santrifüjlerin geliştirilmesini niteliksel ve niceliksel olarak etkileyeceğini ve söz konusu geliştirme programını yavaşlatabileceğini ifade etti. İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sözcüsü Keyvan Hüsrevi ise yaptığı açıklamada, tesiste meydana gelen olayın nedeninin tespit edildiğini ancak “güvenlik gerekçesiyle uygun zamanda” açıklanacağını söyledi.
ABD ambargoları, siyasi çekişmeler ve Kovid-19 kriziyle başetmeye çalışan İran için, bu aşamada, İsrail’le çatışmayı tırmandırmak sistemi kırılma noktasına getirecek kadar büyük bir yük oluşturabilir.
Bu bağlamda, 5 Temmuz’da New York Times gazetesinin daha sonra İsrail İstihbarat Servisi MOSSAD Başkanı Yossi Kohen’den aldığı bilgilere dayandığı ortaya çıkan haberinde, Natanz’daki kazadan İsrail’in sorumlu olduğu ve santrifüjlerin geliştirildiği tesise güçlü bir bomba yerleştirildiği ileri sürüldü. Nitekim aynı günlerde İsrail eski Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman’ın da “Üst düzey bir istihbarat yetkilisi operasyonu İsrail’in düzenlediğini ifade ediyor. Ülkenin tüm güvenlik kademesi bu kişinin kim olduğunu biliyor” sözleri medyada yer buldu. Tesadüf olma olasılığı güç olan bir zamanlamayla İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu 5 Temmuz Pazar günü Yossi Kohen’in görev süresini bir yıl daha uzatacağını açıkladı. Açıkçası bu son gelişme, Kohen’in iddia edildiği şekliyle operasyondaki başarısının ödüllendirildiğini gösterirken, kendisinin bir yıl daha yeni operasyonları yönlendireceğini de akıllara getirdi. Kohen son yıllarda İsrail içinde, İran’ın nükleer ve balistik füze programını hedef alan “operasyon adamı” olarak ünlenmişti.
Öte yandan İran Devrim Muhafızları mensubu bir yetkili, olayın patlayıcı maddeler kullanılarak gerçekleştiğini doğruladı. Yetkili, Natanz tesisine bir füze veya insansız hava aracının isabet etmesinin yanı sıra, binaya bomba taşınmış olabileceği ihtimali üzerinde durulduğunu söyledi. Açıklamada, patlayıcıların nasıl ve ne zaman içeriye sızdığı konusunun henüz bilinmediği, ancak saldırının tesisin güvenliğiyle ilgili önemli bir sorunu ortaya çıkardığı kaydedildi.
Adı konmamış savaş
İsrail istihbaratı bugüne kadar İran’ın balistik füze geliştirme ve nükleer programını defalarca hedef aldı. İsrail’in sorumluluğunu üstlenmediği ve İranlıların zayıf görünmemek için üzerini örtmeye çalıştığı bu saldırılar farklı şekillerde gerçekleşti. Sahadaki ilk operasyonlar 2010 yılında İran’ın uranyum zenginleştirme kapasitesini artırmaya başlamasıyla birlikte hayata geçirildi. Ocak 2010’da İranlı nükleer fizikçi Profesör Mesut Ali Muhammedi evinden ayrıldığı sırada bombalı bir saldırı sonucu öldürüldü. Kasım ayında kuantum fizikçisi Mecit Şehriyari bir saldırıda hayatını kaybetti ve Devrim Muhafızları’na bağlı İmam Hüseyin Üniversitesi fizik anabilim dalı başkanı Feridun Abbasi Devani de başka bir saldırıda yaralandı. Temmuz 2011’de nükleer başlık üzerine araştırma yapan Daryuş Rızainejad suikasta uğradı. Bu suikast dizisini takiben Kasım 2011’de İran’ın füze programına en yıkıcı darbe indirildi: İran’ın balistik füze programının kurucusu olan Tuğgeneral Hasan Tehrani Mukaddem’in de aralarında olduğu 17 Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) uzman personeli Müderris Karargahı’nda meydana gelen büyük patlamada hayatını kaybetti. Bu suikast dizisinin son halkası olarak Natanz nükleer tesisinin yöneticisi Profesör Mustafa Ahmedi Ruşen Tahran’da düzenlenen bir bombalı saldırıda öldürüldü.
İsrail Suriye’de İran unsurlarına yönelik yürüttüğü yıpratma savaşını İran’ın merkezine taşıyor. Geride bıraktığımız yıllarda İsrail’in İran’a yönelik örtülü operasyonları daha çok doğrudan suikastlar veya Halkın Mücahitleri Örgütü eliyle gerçekleştirilen sabotaj eylemleriyle ilişkilendiriliyordu. Bu noktada akla gelen en çarpıcı örnekler İranlı nükleer fizik uzmanlarının suikastlar düzenlenerek öldürülmesidir. İran bu suikastların ardından bu eylemlerin esas faili olarak İsrail’i işaret etti. Bugün gelinen aşamada ise İsrail, geçmişte uyguladığı stratejiden farklı olarak asimetrik savaşta bir yöntem değişikliğine gidiyor. Bu yeni yöntemi Mao’nun uzun savaş teorisine benzetmek mümkün. Buna göre İsrail’in İran’a yönelik olarak düşük yoğunluklu fakat uzun süreli, kısa periyotlarla gerçekleştirilecek sabotajlar ve siber saldırılar ile bir yıpratma savaşı uygulayacağını öngörmek mümkün
Nükleer programın askeri boyutu üzerinde çalışan fizikçileri ve balistik füze programının A takımını hedef alan suikastlar, İran’a yönelik yürütülen geniş çaplı yıpratma savaşının sadece bir parçasıydı. Natanz Nükleer Tesisi’ndeki santrifüjlere bulaşan Stuxnet solucan yazılımı İran’ın nükleer programını sekteye uğrattı. İsrail SIGINT Ulusal Birimi (Birim 8200) ve ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın ortak çalışmasıyla geliştirilen ve Hollanda, Fransa ve Almanya istihbarat servislerinin katkıda bulunduğu Stuxnet yeni bir savaş çağını başlatan dünyanın ilk dijital silahı olarak anılmakta. Stuxnet’in İran nükleer programının ilerlemesini yıllarca engellediği ve sebep olduğu tahribatın, ekonomik yaptırımlarla birlikte İran’ı müzakere masasına oturtacak kadar etkin sonuçlar doğurduğu düşünülüyor.
Asimetrik operasyonlarda yeni perde
Son günlerde İran’da elektrik santrallerinde meydana gelen patlamalar göz önüne alındığında Stuxnet saldırısı benzeri siber operasyonların gerçekleşmiş olma ihtimali akıllara geliyor. Çevresindeki önemli merkezlere enerji sağlayan Şiraz elektrik dağıtım şebekesinde 26 Haziran’da meydana gelen patlama, Arapların yoğun olarak yaşadığı ve giderek istikrarsızlaşan stratejik Huzistan eyaletinde bulunan Zergan elektrik santralinde 4 Temmuz’da yaşanan trafo patlaması sonucunda çıkan büyük yangının siber saldırıdan kaynaklanmış olabileceği ifade ediliyor.
İsrail Suriye’de İran unsurlarına yönelik yürüttüğü yıpratma savaşını İran’ın merkezine taşıyor. Geride bıraktığımız yıllarda İsrail’in İran’a yönelik örtülü operasyonları daha çok doğrudan suikastlar veya Halkın Mücahitleri Örgütü eliyle gerçekleştirilen sabotaj eylemleriyle ilişkilendiriliyordu. Bu noktada akla gelen en çarpıcı örnekler İranlı nükleer fizik uzmanlarının suikastlar düzenlenerek öldürülmesidir. İran bu suikastların ardından bu eylemlerin esas faili olarak İsrail’i işaret etti. Bugün gelinen aşamada ise İsrail, geçmişte uyguladığı stratejiden farklı olarak asimetrik savaşta bir yöntem değişikliğine gidiyor. Bu yeni yöntemi Mao’nun uzun savaş teorisine benzetmek mümkün. Buna göre İsrail’in İran’a yönelik olarak düşük yoğunluklu fakat uzun süreli, kısa periyotlarla gerçekleştirilecek sabotajlar ve siber saldırılar ile bir yıpratma savaşı uygulayacağını öngörmek mümkün. Stratejik derinliğini Afganistan’dan Akdeniz’e Körfez’den Kızıldeniz’e uzanan geniş coğrafyada tesis ettiğini düşünen İran’ın kritik füze ve nükleer tesisleri dahi şu an saldırı altında ve ülkenin genelinde zincirleme patlamalar meydana geliyor. Bu yeni perdede İsrail, kontrollü asimetrik saldırılarıyla sadece kritik askeri tesisleri değil enerji dağıtım şebekelerini ve hatta sivil tesisleri dahi hedef alarak çatışmayı tüm seviyelere ve alanlara genişletme kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor.
İsrail’in bu aşamada çatışmayı farklı alanlara yaymasında ABD seçimleri, İran’a yönelik Birleşmiş Milletler’in (BM) silah ambargosunun kalkabileceği ihtimali ve nükleer anlaşmanın sonuna yaklaşıldığı gibi faktörlerin etkili olduğu düşünülebilir. İsrail’in bu süreçte gerçekleştirdiği saldırılarla ne gibi bir amaca ulaşmak istediğiyle ilgili iki ihtimal söz konusu olabilir. En kuvvetli ihtimal, Stuxnet saldırısında da olduğu gibi, geniş çaplı bir çatışma çıkarmadan İran’ın altyapısını olabildiğince yıkıma uğratarak Tahran’ı müzakere masasına oturmaya ve nükleer program ve balistik füze programıyla ilgili tavizler vermeye mecbur etmek. Nitekim İsrailli yetkililerin açıklamalarına bakıldığında “İran’a bir mesaj verilmek istendiği” teması göze çarpıyor. Belirtildiği üzere, İsrail’in geniş çaplı bir çatışmayı tetiklemek arzusunda olduğu ise uzak bir ihtimal olarak duruyor.
İran’ın muhtemel tepkileri
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Amiral Ali Şemhani’ye yakınlığıyla bilinen Nur News sitesi son günlerde yayınladığı üç farklı köşe yazısında Natanz olayının “İran açısından stratejik bir önem taşıdığını” vurguladı. Nur News’te 5 Temmuz’da yayınlanan bir köşe yazısında Tahran’ın stratejik kararlar alması için zamana ihtiyacı olduğunun altı çiziliyor.
Kendini bölgede egemen bir güç olarak gören İran’ın bu saldırılara karşılık verme kararı alması durumunda sınırlı seçenekleri olacaktır:
Golan Tepelerine Füze/SİHA saldırısı: Suriye üzerinden İsrail’e saldırı düzenlemek İran için uygulanması zor bir seçenek. İsrail sınırına yaklaştıkça İran’a bağlı Şii milislerin etkinliği zayıflamakta. Böyle bir durumda İsrail’in milislere yönelik yoğun hava saldırıları ve Rusya’nın Suriye’deki varlığı İran’ın sahada elini bağlayacaktır.
Lübnan üzerinden saldırı düzenlemek: İran’ın Hizbullah aracılığıyla Lübnan-İsrail sınırı üzerinden intikam saldırısı düzenlemesi maliyeti yüksek bir seçenek olacaktır. Bunun en büyük nedeni ise Lübnan’ın halihazırdaki siyasi, ekonomik ve toplumsal koşullarıdır. Lübnan uzun süredir bir siyasi kriz sarmalı içinde ve Ekim ayında patlak veren ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını dolayısıyla zayıflayan sokak hareketleri yeniden başlamış durumda. Lübnan lirası sekiz kat değer kaybetti ve halk zor ekonomik koşullar altında yaşam mücadelesi veriyor. Lübnan halkı Hizbullah’ı ve Esed rejimini destekleyen hükümetin istifa etmesini talep etmekte. Hizbullah’ın İran’ın intikam operasyonunda yer alması durumunda İsrail, Lübnan altyapısına yönelik ağır saldırılar düzenleyecektir. Kırılgan Lübnan devletinin ise böyle bir yükü taşıyamayacağı açık.
İsrail hedeflerine yönelik suikast girişimleri: İran’ın başvurabileceği seçeneklerin başında dünyanın dört bir yanındaki siyasi misyonlar, kültür merkezleri ve hatta turistler dahil olmak üzere İsrailli hedeflere yönelik operasyonlar geliyor. İsrail’de yayın yapan Kanal 12’ye göre, MOSSAD geçtiğimiz günlerde İran’ın, İsrail’in Avrupa ve diğer bölgelerdeki diplomatik misyonlarına yönelik saldırı girişimlerini engelledi. Haberde saldırıların önlendiği ülkelerin isimleri askeri sansür uygulamalarından dolayı açıklanmadı, ancak söz konusu ülkelerle işbirliğinin saldırıların önlenmesine yardımcı olduğu ifade edildi.
ABD ambargoları, siyasi çekişmeler ve Kovid-19 kriziyle başetmeye çalışan İran için, bu aşamada, İsrail’le çatışmayı tırmandırmak sistemi kırılma noktasına getirecek kadar büyük bir yük oluşturabilir. Nitekim, Devrim Muhafızları’na bağlı Tesnim Haber Ajansı’nda yer alan 6 Temmuz tarihli bir yazıda Natanz patlaması İsrail’in işi olsun ya da olmasın “ne zaman ve nasıl karşılık vereceğine karar vermek İran’a kalmıştır” ifadesi kullanıldı. Aynı yazıda geçen “büyük resme bakıldığında; hükümet ve siyasi elit mevcut karmaşık psikolojik operasyonlar ortamında yanlış hesap yapmazlarsa ve sorunlardan çıkış için tepkisel olmayan fikirlere sahiplerse, ABD ve İsrail öyle bir darbe alacakladır ki Natanz gibi olaylar onun yanında hiç kalır. Bununla birlikte, İsrail bu olayın bir parçası olsun ya da olmasın, Natanz olayı prensip olarak İran’ın stratejisine uygun bir şekilde takip edilecektir” ifadeleri de İranlı yetkililerin çatışma sürecini tırmandırmaya yanaşmak istemediklerini doğrular nitelikte.
Dolayısıyla, siyasi davranış geleneğine, geçmişte karar alma algoritmasına ve de Tahran’daki siyasi-askeri elitin bakışını yansıtan yukarıdaki ifadelere bakıldığında İran’ın hâlâ “ne savaş ne de müzakere” stratejisini izlemekten yana olduğu anlaşılıyor. Bununla birlikte İran, ABD Başkanlık seçimlerine kalan 4 aylık dönemde mevcut durumu korumak istese de İsrail’in bu süreçte İran’ı masada teslim olmaya zorlamak için İran topraklarının derinliklerine taşıdığı asimetrik operasyonları devam ettirmesi muhtemeldir.
[Hâdi Khodabandeh Loui İran Araştırmaları Merkezi’nde (İRAM) Güvenlik Çalışmaları Koordinatörü olarak görev yapmaktadır]