Yirminci yüzyılda dünyanın farklı bölgelerinde bir dizi modernizasyon atılımı gerçekleşti. 1970’lerde önce “Asya Kaplanları” dalgası, sonra Çin’in başarısı, 2000’li yıllarda Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinin gelişmesi ve günümüzde de Brezilya, Endonezya, Meksika ve diğer ülkelerde modernleşme süreci yaşanıyor. Bu örneklerde uluslar tarihsel gelişimin zorluklarını aşmayı, dünya hiyerarşisinde daha üst sıralara tırmanmayı ve devletlerini radikal bir şekilde yenilemeyi başarmışlardır.
Kazakistan modernleşme yolculuğuna 1990’larda başladı. Ülkemizin yeniden doğuşu ve ileriye doğru atılım dönemi 1990’ların zor tarihsel aşamasına denk geldi. O günler uluslararası güvenlik, enerji ve petrol piyasası alanlarında önemli olayların yaşandığı ve ayrıca “Avrasya” adında yeni bir bölgenin oluştuğu bir dönemdi. Kazakistan bu olayların tam ortasında ve bu yeni bölgenin tam merkezinde bulunuyordu. Bu dönem, 70 yıldan uzun süredir var olan uluslararası siyasi sistemin keskin bir şekilde yıkıldığı ve dünya oyuncularının hâlâ bilinmeyen koşullarda diyalog ve işbirliği için uygun bir format aradığı bir belirsizlik ve küresel türbülans zamanıydı. Kazakistan’ın devlet olarak oluşumu böyle bir “kaynayan” uluslararası ortamda gerçekleşti.
Bugün bağımsız Kazakistan’ın gelişme yolunun ne olabileceğiyle ilgili farklı görüşler var olabilir. Ancak ülkenin ilk liderinin kişiliğinin cumhuriyet tarihinde en önemli etken olduğu aşikâr. Bir kişinin tarihin akışını değiştirdiği pek çok kez görülmüştür. Sorumluluk alma, ülkenin kalkınması hakkında net bir görüşe sahip olma ve onu savunabilme yeteneği gibi özellikler, tarihin kritik dönüm noktalarında yönetimde bulunan insanlara hastır. Bu bağlamda Nursultan Nazarbayev’in Kazakistan tarihinde oynadığı rol Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk, Fransa’da Charles de Gaulle, Malezya’da Mahathir Muhammed, Singapur’da Lee Kuan Yew ve Çin’de Deng Şioping’in ülkelerinin gelişiminde oynadığı rollerle kıyaslanabilir. Halk tarafından 1 Aralık 1991’de cumhurbaşkanı olarak seçilen Nazarbayev, “uçurumun kenarında duran” bir devlet dediği ülkesinin tüm yükünü kendi omuzlarına aldı.
SSCB’nin çöküşünün arifesinde Kazakistan’ın durumu epey kötüydü. İstatistiklere göre, kendisi de ekonomik ve teknolojik olarak gelişmiş ülkelerin gerisinde kalan Sovyetler Birliği’nde, Kazakistan bu iki alanda en son sıralarda geliyordu. Açıkçası SSCB döneminde Kazakistan’a sadece tarım ve hammadde deposu rolü biçilmişti. Dolayısıyla Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Kazakistan’ı zorlu bir süreç beklemekteydi. Öncelikle ülke coğrafi olarak dezavantajlı konumdaydı. Rusya ve Çin gibi büyük güçlerle istikrarsız güney arasında, uluslararası sulardan uzakta, kıtanın iç tarafında yer almaktaydı. Bu coğrafi konum bir yandan jeopolitik tehdit oluştururken, diğer yandan ekonomik zorluklar meydana getirmekteydi. Buna ek olarak, ülkenin demografik yapısı da belirli çatışma riskleri barındırıyordu.
SSCB’nin dağılmasıyla Kazakistan’ın ekonomik durumu daha da kötüleşti. 1990-1994 yılları Kazakistan’daki endüstriyel üretim hacmi yarı yarıya, tarım yüzde 30’a, ulaşım ise önceki seviyesinin üçte ikisine düştü. Kömür, madencilik ve diğer sektörlerdeki sanayi devlerinin çalışmaları durdu. İşsizlik arttı, kitlesel ekonomik göç başladı. Bu şartlarda Kazakistan SSCB’de hüküm süren etkisiz ekonomik modelin üstesinden gelmek zorunda kaldı. Piyasa ekonomisine geçmek için çabalayan ülkede hantallaşmış devlet kurumları söz konusuydu. 130’dan fazla etnik gruptan ve 30’dan fazla dini mezhepten oluşan toplumda barış ve uyumu korumak önemliydi. Dış politikada ise dünya toplumundaki yerimizi aramamız gerekiyordu.
Genç Kazakistan bütün bu dikenli yollardan ilk cumhurbaşkanının önderliğinde geçti. İlk yıllardaki zorluklar ve meydan okumalar başarılı bir şekilde aşıldı. Birçok kriz fırsata dönüştürüldü. Kazakistan kurucu lideri zamanında doğru kararlar verdi ve ülkeyi kriz ortamından yeni bir gelişme seviyesine getirmeyi başardı.
Nazarbayev dünyadaki kalkınma ve atılım yapma deneyimleriyle yakından ilgileniyordu. Başarılı ulusların tarihini derinlemesine incelemişti. Nazarbayev’in masasında model olarak Japonya, Güney Kore, Malezya ve Çin’in kalkınma yolları duruyordu. Ancak şunu açıkça belirtmek gerekir ki Kazakistan hiçbir zaman yabancı kalkınma modellerini kopyalamadı. Ne Asya ne Avrupa ne de Amerika modelleri Kazakistan’a tam olarak uyabilirdi. Çünkü bunlar farklı politik, sosyal ve ekonomik koşullarda, farklı tarihsel dönemlerde ve farklı devletlerde uygulanmış modellerdi. Dünya deneyimlerindeki evrensel ilkeleri tespit eden Nazarbayev, onları ulusal ortama ustaca uygulamayı bildi ve Kazakistan’a özel etkili reform, kalkınma ve yönetişim modelini oluşturdu.
Nursultan Nazarbayev 1990’ların başından itibaren devlet kalkınmasının tüm alanlarında hızlı bir reform programı geliştirdi ve ulusal modernleşmeyi başarıyla uyguladı. Kendi kalkınma formülünü “önce ekonomi, sonra siyaset” olarak belirledi. Diğer bir deyişle, demokratik kurumların gelişmesi için önce ekonomik kalkınmanın gerçekleşmesi gerekiyordu. Bugün bu deneyim “Nazarbayev Modeli” veya “Kazakistan Yolu” olarak da biliniyor. Bu modelin temelinde düşünceli ve aşamalı bir şekilde reforme edilen devlet yapısı bulunuyor. Kazakistan’ın otuz yıllık kalkınma tarihini özetleyecek olursak, Kazakistan’ın birinci cumhurbaşkanının çabalarını üç temel reform ve kalkınma aşaması olarak ele alabiliriz.
Modernizasyonda birinci evre
1990’ların başında Kazakistan’ın birinci modernizasyonu gerçekleşti. O dönemin hedefi kamu yönetim sistemini yeniden inşa etmek, piyasa ekonomisinin temellerini oluşturmak ve dünya topluluğuna entegre olmaktı. Bu dönemde Kazakistan ekonomik, sosyal ve politik alanlarda “üçlü geçiş” gerçekleştirdi. Kazakistan, devlet aygıtının politik gelişiminde model olarak demokrasiyi seçti. 1995’teki yeni anayasa temelinde yürütme, yasama ve yargı yetkilerinin ayrılmasıyla siyasi sistem oluşturuldu ve hukukun üstünlüğünün temeli atıldı. Devlet derin ekonomik dönüşümler gerçekleştirdi ve piyasa ekonomisinin kilit mekanizmalarını oluşturdu. Kazakistan belirsizlik ortamına karşı istikrarı sağladı ve toplumdaki etnik ve dini uyumu koruyabildi.
Kazakistan kendisini barışçıl devlet olarak ilan etti ve SSCB’den miras kalan en büyük 4. nükleer cephaneliğinden vazgeçti. Genç devlet dünyanın çoğu ülkesiyle diplomatik ilişkiler kurdu, dünya toplumunun bir üyesi olarak uluslararası alanda tanınır hale geldi.
Bu süreçte Kazakistan beklenmedik bir hamle yaparak devletin uzun vadeli gelişimi için de bir strateji geliştirdi. Nursultan Nazarbayev “Kazakistan-2030 Stratejisi”ni 1997 yılında ilan etti. Sovyet sonrası ülkeler önlerinde duran en acil sosyal, ekonomik ve iç siyasi meseleleri çözmekle uğraşırken, Kazakistan’ın ilk cumhurbaşkanı ülkesini otuz yıl sonrasının ufkuna bakmaya çağırdı.
Modernizasyonda ikinci evre
Kazakistan’ın ikinci modernizasyonu 1990’ların sonlarında başladı ve 2010’ların ortasında tamamlandı. Bu dönemde artık bir devlet olarak teşekkül eden ve ayaklarının üzerinde durmayı öğrenen Kazakistan, 1990’lı yılların başındaki sıkı reform politikalarının meyvelerini toplamaya başladı. Ekonomi Nursultan Nazarbayev’in önderliğinde sürdürülebilir bir büyüme yakaladı. Ülkede modern devlet kurumları ve orta sınıf oluştu. Reformların sonucu olarak toplumun refah seviyesi yükseldi. 1990’ların başında kişi başı gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) 700 dolarken, bu rakam 2013 yılında 12 bin dolara ulaştı. Bundan dolayı Dünya Bankası Kazakistan’ı orta gelirli ülkeler arasına aldı. Kazakistan 1998 ve 2008-2009 yıllarındaki iki dünya krizinden büyük hasar almadan çıktı. Bu durum genç devletin ekonomik gücünü ortaya koydu ve devlet yapısının dayanaklılığını kanıtladı.
İkinci modernizasyon döneminde Kazakistan’ın bir diğer önemli başarısı da (artık birinci cumhurbaşkanının adını taşıyan) devletin yeni başkentine (Nur-Sultan) taşınması ve yeniden inşasıydı. Yeni başkent devletin kalkınması sürecinde ortaya çıkan bir dizi stratejik sorununu çözdü ve ülkemizin yeni tarihsel döneminin sembolü haline geldi. 2012 yılında Kazakistan dünyanın en rekabetçi 50 ülkesi arasında girdi. Aynı yıllarda Nursultan Nazarbayev “Kazakistan-2050 Stratejisi”ni açıkladı. Hedef birkaç on yıl içinde dünyanın 30 ileri ülkesi arasına girmekti.
Modernizasyonda üçüncü evre
Nazarbayev 2017’de üçüncü modernizasyon dönemini açıkladı. Kazakistan artık büyüme potansiyelini ortaya koymuştu. Nursultan Nazarbayev’in politikaları sayesinde Kazakistan’ın GSYİH’si 22 milyar dolardan 184 milyar dolara yükselmişti. İş faaliyeti koşullarını geliştirme çabaları, ülkeyi Dünya Bankası’nın İş Yapma Kolaylığı Endeksi’nde (Doing Business) 2005 yılındaki 86. sıradan 2019’da 25. sıraya taşımıştı.
Bu yeni kalkınma hedefine ulaşmak için, topluma karşı sorumlu ve profesyonel bir devletin oluşturulması gerekiyordu. Bu yeni dönemin öncelikleri arasında ekonominin etkili gelişimi, yurtdışından yatırım çekme, yenilikçi sanayileşme, daha fazla sosyal modernleşme ve halkın birliğinin korunması bulunuyor. Bu dönemde ulusal kalkınma, “ruhaniy jangıru” (manevi modernleşme) özel programı çerçevesinde beşerî sermayenin geliştirilmesine dayanıyor.
Hedefleri birbiriyle çakışmayan bu üç modernizasyon evresi, bütünsel bir güncelleme ve geliştirme süreci oluşturuyor. İstikrarlı bir devlet yapısı ve güçlü başkanlık sistemi, ülkede reformların gerçekleşmesini mümkün kıldı. Genel anlamda, temel sonuç şudur ki modern Kazakistan 1990’lardaki hayatta kalma mücadelesini çoktan geride bırakmış ve en gelişmiş ülkeler arasında kendine özel yeri almak için küresel rekabete girmiş bulunmaktadır.
Nazarbayev’in “çok vektörlülük” olarak tanımlanan dengeli dış politika anlayışı sayesinde, Kazakistan’ın güvenliği sağlandı ve ülke uluslararası toplumunu saygın bir üyesine dönüştü. Birinci başkanın uluslararası arenada ortaya attığı fikir ve girişimlerin çoğu uygulandı. Kazakistan küresel nükleer güvenlik alanındaki kilit ülkelerin biri haline geldi. Barışı koruma politikalarında ve Dağlık Karabağ, İran nükleer krizi, Ukrayna, Suriye ve diğer ülkelerdeki çatışmaların çözümünde birtakım sonuçlar elde etti. Kazakistan’ın barış eksenli politikaları, ülkenin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyeliklerine, 2017-2019’da BM Güvenlik Konseyi’nin daimi olmayan üyeliğine ve diğer uluslararası kuruluşların başkanlığına seçilmesine katkıda bulundu. Nazarbayev’in Avrasyacı fikirleri temelinde Avrasya Ekonomi Birliği oluşturuldu. Kazakistan Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üye oldu ve büyük altyapı projelerinin uygulanması sayesinde, Doğu ile Batı arasındaki ulaştırma ve ticaret koridorları bakımından merkezi ülke haline geldi.
Sonuç olarak, Nazarbayev’in önderliğinde gerçekleşen üç modernleşme döneminin neticesi olarak, Kazakistan bir tür “zaman sıçraması” yapmayı başardı. Diğer bir ifadeyle, ülke bir siyasi-tarihsel dönemden yeni bir döneme, bir ekonomik sistemden diğerine geçiş yaptı. Bu model bölgemiz için örnek teşkil ediyor. Dolayısıyla, Kazakistan Yolu’nun mimarı Nursultan Nazarbayev’in 80. yaşını kutladığımız bu günlerde, sadece Kazakistan halkı değil, aynı zamanda tüm Türk Dünyası bilge lidere sağlık ve uzun ömür dileklerinde bulunmaktadır.
[Abzal Saparbekuly Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisidir]