31 Mart 2021 tarihinde Türkistan’da yapılması planlanan Türk Konseyi Gayri Resmi Devlet Başkanları Zirvesi salgın nedeniyle çevrimiçi olarak gerçekleştirildi. Zirvenin sonuç bildirgesi ve devlet başkanlarının konuşmaları Türk dünyasının birliği hususunda ümit verici ve ufuk açıcıydı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konseyi “aile meclisimiz” ilan etmesi, ilişkilerin nasıl bir düzeye geldiğini göstermesi açısından câlib-i dikkatti. Bu yıl 12 Kasım’da İstanbul’da yapılacak resmi zirvede bu söylemlerin ete kemiğe büründürülmesi ve müşahhas hâle getirilmesi öngörülüyor.
Şüphesiz bu gayri resmi zirvede gerçekleşen gelişmelerin en önemlisi, Türk dünyasının aksakalı Elbaşı Nursultan Nazarbayev’in 2019 yılındaki Bakü Zirvesi’nde yaptığı, konseyin adının “Türk Devletler Teşkilatı” olması önerisinin diğer liderler tarafından kabul görmesi oldu.
Şüphesiz bu gayri resmi zirvede gerçekleşen gelişmelerin en önemlisi Türk Konseyi, Türk Akademisi, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) ve Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) gibi birleştirici örgütlerin kurulmasında (hem fikir bazında hem de tatbikatında) önemli rol oynayan, yazdığı makalelerde her daim Türk dünyasının tarihi ve kültürel birliğini ortaya koyan, Türk dünyasının aksakalı Elbaşı Nursultan Nazarbayev’in 2019 yılındaki Bakü Zirvesi’nde yaptığı, konseyin adının “Türk Devletler Teşkilatı” olması önerisinin diğer liderler tarafından kabul görmesi oldu. Bu öneri hem cumhurbaşkanımız hem de Özbekistan, Kırgızistan ve Özbekistan cumhurbaşkanları tarafından desteklendi. Önümüzdeki aylarda İstanbul’da yapılacak zirvede Türk Konseyi’nin adı değişecek ve birlik alanında yeni ve büyük bir adım atılacak.
·
Elbaşı Nazarbayev henüz Bakü zirvesinde, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin isminin “Türk Dilli Ülkeler” değil “Türk Devletler Konseyi” olması gerektiğini ifade etmişti. Kazan Üniversitesi Türk dilleri profesörü ve Ortodoks misyoneri olan Nikolay İvanoviç İlminskiy’nin (ö. 1891) fikir babalığını yaptığı, Çarlık Rusyası döneminde Rusya egemenliği altında yaşayan Türk ve Müslüman halkların asimile edilebilmesi için geliştirilen Kiril alfabesi kullanan “Türk Dilli (Dildeş) Halklar” (Turkic) kavramı, bölgede maalesef hâlâ yaygın olarak kullanılıyor. Kökenleri 19. yy. Rus emperyalizmine ve İlminskiy’e dayanan bu kavram nihayet iki asır sonra ortadan kalkacak. Teşkilatın adının Türk Dili Konuşan Ülkeler’den Türk Devletler Konseyi Teşkilatı’na ya da Birliği’ne dönüşmesi sembolik olarak çok büyük önem taşıyor. Zira Türk dünyasının birlik ve beraberliği hususunda bir engel oluşturan yaklaşık 250 yıllık bir parantez nihayet kapanıyor. Bunun için uzun yıllar bekledik. Bölge ülkelerinin bağımsızlıklarının üzerinden sadece otuz yıl geçtiği, Türk Konseyi’nin tarihinin ise yalnızca on yıl olduğu düşünülürse, bunun tarihi bir başarı olduğu anlaşılır.
Şayet gelişmeler böyle devam ederse 2030-2040 vizyonunda özellikle ekonomi alanında işbirliği ve ortak pazar gibi konular gündeme gelebilir. Bu strateji ve vizyonla ilgili kararlar ise yıl sonunda İstanbul’daki resmi zirvede ele alınacak.
Bu zirvenin çok önemli diğer kazanımlarından biri de Azerbaycan ve Karabağ meselesiyle de bağlantılı olarak Sayın Nazarbayev’in “Turan Koridoru” teklifidir. Tıpkı tarihte Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan İpek Yolu projesi gibi, bütün Türk dünyasını karayoluyla da birbirine bağlayan Trans-Hazar Uluslararası Ulaşım Koridoru’nun adının da Turan Koridoru olması bu teklifle ortaya çıkmıştır. Şüphesiz bu proje, Türk dünyasının karayoluyla irtibatının sağlanmasının önündeki engelleri kaldıracağı gibi, Doğu’da iki emperyal büyük güç arasında sıkışan Orta Asya Türk cumhuriyetlerini de rahatlatacaktır. Bu aynı zamanda Türk cumhuriyetlerinin Avrupa ile entegrasyonu açısından da büyük ehemmiyeti haizdir. Türk cumhuriyetleri arasındaki ticaret hacmi maalesef henüz istenen düzeye ulaşabilmiş değil. Bu açıdan Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in Türk yatırım fonu ve kalkınma bankasının kurulmasının hızlandırılması gerektiğini ifade etmesi çok değerli. Tabii burada turizm işbirliği açısından büyük potansiyeli bulunan Türkiye, Özbekistan ve Türkistan (Kazakistan) hattının süratle entegre edilmesinin gerekliliği bir kez daha ortaya çıkıyor. Türkistan’ın Türk halklarının manevi başkentlerinden biri olarak kabul edilmesi de konsey ülkelerinin turizm alanında işbirliği yapması ve halkların turizm yoluyla birbirini tanıması açısından çok değerli.
Bu zirvenin bir diğer önemli yanı da Azerbaycan’ın Karabağ zaferinin hemen akabinde gerçekleşmiş olması ve Konsey’in tüm üye ülkelerinin Azerbaycan’la dayanışma içinde olduklarını bildirmeleridir. Bu, uluslararası siyasi bir meselede belki de ilk birlikteliklerdendir ve Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) de bu dayanışma için sırada beklemektedir. Karabağ savaşında Türkiye’nin kayıtsız şartsız Azerbaycan’ın yanında yer alması, bölge halklarının da hükümetlerine bu yönde taraf olunması hususunda baskı yapmasına yol açmıştır. Nihayet bu zirvede Türk Konseyi üye ülkelerinin tamamı bu yönde tutum takınmışlardır.
Özellikle kültürel manada diğer önemli husus Latin alfabesine geçiş sürecidir. Zirvede yapılan konuşmalardan da anlaşılacağı üzere, bölge ülkelerinde Latin alfabesine geçiş süreci hızlanmakta. Alfabe değişikliği bölge ülkelerini sadece Türkiye ve Türk dünyası ile değil, aynı zamanda Batı dünyası ile de yakınlaştıracaktır. Türk dünyasının pivot ülkelerinden Özbekistan, Türkiye Cumhuriyeti alfabesine oldukça benzeyen Özbekçe Latin alfabesine geçiş sürecini 1 Ocak 2023’te tamamlayacak. Türk dünyasının diğer pivot ülkesi Kazakistan’ın yakın zamanda açıkladığı Türkiye ve Özbekistan alfabelerine oldukça yakın alfabe taslağı da büyük ilgi gördü ve 2017’den beri devam eden sürecin 2031’e kadar kademeli geçişle tamamlanacağı açıklandı. Alfabe birliği Türk halklarının birbirlerini anlaması ve dil birliği açısından ivedilikle atılması gereken bir adım. Dil birliği ve halkların birbirini anlaması bu ilk adımın ardından hızlanacaktır. Zira eğitim, kültür, sinema ve diziler için yapılan işbirlikleri Türk halklarının birbirlerinin lehçelerini anlamasında kolaylık sağlayacaktır. Fakat bu yolda öncelik alfabe birliği olmalı.
Bu zirvede dikkatleri celbeden diğer bir husus Konsey’in Avrupa ayağını oluşturan gözlemci üye Macaristan’ın başbakan düzeyinde iştirak etmesi ve henüz üye olmayan Türkmenistan’ın devlet başkanı seviyesinde katılmasıdır. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımız Türkmenistan’ın da tam üye olması için çağrı yapmıştır. Pek çok bölge ülkesinin de konseye katılmak için çeşitli temaslarda bulunduğu düşünülürse, Türk Konseyi’nin on yıl gibi çok kısa sürede büyük gelişme gösterdiği ifade edilebilir.
Şayet gelişmeler böyle devam ederse 2030-2040 vizyonunda özellikle ekonomi alanında işbirliği ve ortak pazar gibi konular gündeme gelebilir. Bu strateji ve vizyonla ilgili kararlar ise yıl sonunda İstanbul’daki resmi zirvede ele alınacak.
Yazımızı her zaman olduğu gibi bir son sözle bitirelim: “Harekette birlik olmazsa, fikirde birlik faydasızdır”.
[Prof. Dr. Cengiz Tomar Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Vekili olarak görev yapmaktadır]