Tek bir kişi yerine geniş bir hanedanın mensupları tarafından yönetilen, iktidarın belli bir sistem dâhilinde hanedan üyeleri arasında paylaşılmasına dayanan ve “hanedan monarşisi” şeklinde tanımlanan yönetim modellerinde, yönetimin istikrarına yönelik en önemli tehdit, hanedan üyeleri arasındaki uyumun bozulmasıdır. Her ne kadar otokratik yönetimler üzerine yapılan çalışmalar hanedan monarşilerinin tek adam yönetimlerinden daha istikrarlı olduğunu ortaya koysa da çoğu zaman hanedan içinden bir kardeş veya bir kuzen, kendisine güçlü bir iç yahut dış destek bulduğunda mevcut krala meydan okuyabilir. Özellikle ülkenin karşı karşıya kaldığı zorlu koşullar hanedan uyumunun bozulmasına ve yönetim karşıtı eğilimlere zemin hazırlayabilir.
ABD’nin geçen ay yayınladığı insan hakları raporunda ilk defa Suud hanedanı üyelerine yönelik baskıların kabul edilemez olduğunun dile getirilmesi Biden yönetiminin Muhammed bin Selman üzerinde yeni bir baskı mekanizması olarak yorumlanabilir.
Bu durumun en son örneği geçen hafta Ürdün monarşisinde yaşananlardır. 1999’da ölen Kral Hüseyin’in en büyük oğlu olan Hamza’nın, üvey kardeşi Kral Abdullah’ı devirmek için bir komplo hazırlığı içerisinde olduğu iddiası ve Hamza ile birlikte hareket eden çok sayıda üst düzey yetkilinin gözaltına alınmış olması, hanedan monarşilerinin karşı karşıya kalabileceği en önemli iç tehdidin hanedan uyumunun bozulması olduğunu bir kez daha gösterdi. Ürdün’ün Arap-İsrail normalleşmesi sonrası Filistin meselesinde dışlandığı, Suriye krizinde üstlendiği maliyetin arttığı ve ülkeye yönelik dış yardımların azaldığı bir süreçte böyle bir hamlenin gelmesi, ülkede istikrarsızlığın arttığı dönemde hanedan uyumsuzluğunun politik sistem açısından ne kadar büyük bir tehdit olabileceğini gösteriyor.
Mart ayı sonlarında ABD tarafından yayınlanan insan hakları raporunda Suudi Arabistan yönetiminin, Suud hanedanı mensuplarına yönelik baskıcı politikasının açıkça eleştirilmesi ülkede zaten bozuk olan hanedan uyumunun ülkenin en önemli müttefiki tarafından da sorun haline getirilmesiyle yeni bir boyut kazandı. Tıpkı bugünlerde Ürdün’de olduğu gibi Suudi Arabistan’da da 7 Mart 2020 tarihinde eski Veliaht Prens Muhammed bin Nayif ve mevcut Kralın kardeşi Ahmed bin Abdülaziz vatana ihanet ve rejimi devirmeye yönelik darbe teşebbüsü gerekçesiyle tutuklanmıştı. Tutuklamaların arkasında -her ne kadar bu tutuklamalar Kral Selman’ın onayıyla yapılmış olsa da- gelecekte Suudi Kralı olması beklenen Muhammed bin Selman’ın olduğu bir sır değildi. Aradan geçen bir yılda Suudi Arabistan’ın karşı karşıya kaldığı ekonomik ve güvenlik sorunlarının artması ve ABD’de Donald Trump yerine Joe Biden yönetiminin gelmesiyle hanedan uyumu/uyumsuzluğu tekrar uluslararası gündemin ön sıralarına çıkmaya başladı.
Muhammed bin Selman’ın yükselişi ve Suud hanedanı arasındaki uyumun bozulması
2015 sonrası Suudi Arabistan’da hanedan arasındaki uyumun ciddi manada bozulduğu bir dönem oldu. Bu süreçte Suud tahtına oturan Selman bin Abdülaziz yayınladığı kraliyet kararnameleriyle ekonomi, petrol endüstrisi, Suudi güvenlik sektörü ve dışişleri gibi Krallığın kritik kurumlarını birer birer oğlu Muhammed bin Selman’ın denetimine verdi. Böylece Muhammed bin Selman otuzlu yaşlarda ülkenin fiili yöneticisi haline geldi. Geleneksel olarak çeşitli hanedan kollarının denetimine verilen bu kritik kurumlarda Suud hanedanının kıdemli üyelerinin Muhammed bin Selman eliyle tasfiye edilmesi ülkede hanedan uyumunu bozdu ve hanedan içerisinde Muhammed bin Selman’a yönelik de bir hoşnutsuzluğa yol açtı.
Suudi güvenlik sektörüne bakacak olursak; ülkede güvenlik sektörü geleneksel olarak Savunma, Ulusal Muhafızlar, İçişleri Bakanlığı ve Genel İstihbarat Dairesi olmak üzere dört kompartımana ayrılmış olup her kurum Abdülaziz bin Suud’un farklı bir oğlunun liderlik ettiği aile kollarının denetimine verilmişti. Bu şekilde güvenlik sektörünün farklı bölümlere ayrılması gücün tek bir aile kolunda birikmesini engellemiş ve hanedan üyeleri arasında dengeli bir şekilde dağılımını sağlamıştı. 2015 sonrası dönemde önce Muhammed bin Selman Suudi Savunma Bakanı olarak atandı daha sonra eski Kral Abdullah bin Abdülaziz’in oğlu Mutaib bin Abdullah Ulusal Muhafızlar Bakanlığı görevinden alınarak yerine Halid bin Abdülaziz (d. 1986) atandı. İçişleri Bakanı ve Veliaht Prens olan Muhammed bin Nayif’in de 2017 yılında her iki görevden alınmasıyla Muhammed bin Selman Veliaht Prens, Abdülaziz bin Suud (d. 1983) ise İçişleri Bakanı olarak atandı. Geçmişte Halid bin Bender’in başkanı olduğu Genel İstihbarat Dairesi’ne de ülke tarihinde ilk kez hanedan üyesi olmayan Sudayri kökenli Halid bin Ali el-Humeydan (d.1955) atandı. Yapılan atamalara yakından bakıldığında Suudi güvenlik sektörünün tepe yönetiminde Suud hanedanının kıdemli isimlerinin tasfiye edildiği ve yerlerine Muhammed bin Selman’ın yakın arkadaşları arasından atamalar yapıldığı söylenebilir.
Benzer bir uygulama Suudi petrol endüstrisinde de göze çarpıyor. Ülke tarihi boyunca son derece istikrarlı bir yönetim profili sergileyen petrol endüstrisinde Abdullah Tarıki (1954-62), Ahmed Zeki Yamani (1962-86) ve Ali el-Naimi (1986-2016) olmak üzere sadece üç petrol bakanı görev yapmıştı. Fakat Selman’ın kral olduğu 2015 sonrası Ali Naimi görevinden alındı ve yerine Halid el-Falih atandı. Bu atamadan çok kısa bir süre sonra ise Selman’ın büyük oğlu Abdülaziz petrol bakanı olarak atandı. Böylece geçmiş yıllarda profesyonel teknokratlar tarafından yönetilen petrol endüstrisine ülke tarihinde ilk defa bir hanedan üyesi atanmış oldu.
Suudi Dışişleri Bakanlığı ülke tarihi boyunca hanedanın en güçlü isimlerinden olan Faysal bin Abdülaziz, Faysal’ın kral olmasıyla da oğlu Suud bin Faysal tarafından yönetildi. Ancak 2015 sonrası dönemde Muhammed bin Selman’ın gücünü giderek tahkim etmesiyle bu makama ülke tarihinde ilk defa hanedan üyesi olmayan bir isim, Adil el-Cübeyr atandı.
Muhammed bin Selman’ın inisiyatifiyle ülkedeki tüm kritik kurumlara yapılan bu atamalarla Suud hanedanının kıdemli üyeleri yönetimin üst kademelerinden önemli ölçüde uzaklaştırıldı. Atamalarda üç önemli husus dikkati çekiyor: İlk olarak kral Selman’ın oğulları üst düzey pozisyonlara atandı. Petrol Bakanlığına Abdülaziz, Veliaht Prenslik ve Savunma Bakanlığına Muhammed, önce Washington Büyükelçiliği daha sonra Savuma Bakan Yardımcılığına ise Halid atandı. İkinci olarak Selman’ın oğulları dışında yapılan atamalarda büyük ölçüde Muhammed bin Selman’ın çocukluk ve çalışma arkadaşları olan genç isimler tercih edildi. Son olarak da Abdullah’ın kral olmasıyla yönetimin üst kademelerinden önemli ölçüde tasfiye dilen Sudayri ailesi Selman ile birlikte yeniden yönetimde üst düzey görevler almaya başladı. Suudi kralı, Veliaht Prensi, Petrol Bakanı, Dışişleri Bakanı, Genel İstihbarat Dairesi Başkanı ve kritik vilayetlerin valileri hep Sudayri kökenliler arasından seçildi.
Biden yönetiminden Riyad’a yönelik karışık sinyaller
Biden öncesi dönemde ABD Başkanı Donald Trump, damadı ve Başdanışmanı Jared Kushner üzerinden Beyaz Saray ile çok yakın temaslar kurabilen ve ABD’nin sınırsız desteğine sahip olan Muhammed bin Selman, Joe Biden döneminin başlamasıyla önemli ölçüde Washington’dan izole edilmişe benziyor. Yeni ABD Başkanı Biden ve ekibi, “Suudi Arabistan’la ilişkileri yeniden ayarlama” politikası gereğince özünde Muhammed bin Selman’ın ülkedeki gücünü sınırlamaya, ABD için yeni maliyetler ortaya çıkaracak saldırgan bir dış politika izlemekten caydırmaya yönelik bir politika takip ediyor.
Biden döneminin ilk uygulamalarından birisi ABD’nin Yemen savaşına verdiği desteği askıya alması ve Suudi Arabistan’a yönelik örtülü bir silah ambargosu başlatmasıydı. Ancak Cemal Kaşıkçı raporunun yayınlanması ve Muhammed bin Selman’ın bu cinayetteki rolünün vurgulanması son dönemde Biden yönetiminin Riyad karşısındaki en sert hamlesi olarak öne çıktı. Kaşıkçı cinayetinde her ne kadar ABD başkanı Muhammed bin Selman’a yönelik bir yaptırıma izin vermese de ABD Kongresinde ve Senatosunda Veliaht Prens’i cezalandırmaya hevesli çok sayıda üyenin varlığı ve yaptırım içeren karar tasarılarına yönelik çalışmaları yeni dönemde Muhammed bin Selman’ı sınırlayacak önemli bir gerçek olarak duruyor. Benzer şekilde ABD’nin geçen ay yayınladığı insan hakları raporunda tarihte ilk defa Suud hanedanı üyelerine yönelik baskıların kabul edilemez olduğunu dile getirmesi de Muhammed bin Selman üzerinde yeni bir baskı mekanizması olarak yorumlanabilir.
Özellikle insan hakları raporunda Muhammed bin Selman’ın en önemli rakibi olan Muhammed bin Nayif ve Suud hanedanının yaşayan önemli üyelerinden Ahmed bin Abdülaziz’e yapılan vurgu burada büyük önem arz ediyor. Biden’ın Obama yönetiminde Başkan Yardımcılığı yaptığı dönemde terörle mücadele kapsamında dönemin Suudi İçişleri Bakanı olan Muhammed bin Nayif ile çok yakın çalışma arkadaşı olduğu biliniyor. Yine mevcut ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken bu dönemde Biden’ın güvenlik danışmanı olarak Muhammed bin Nayif ile çok yakın işbirliği içerisindeydi. Obama döneminde Muhammed bin Zayid eliyle Beyaz Saray’da yürütülen ve Muhammed bin Nayif’in veliaht prenslikten alınarak yerine Muhammed bin Selman’ın Suudi Veliaht Prensi olarak atanmasını öngören girişimler Biden’ın da dâhil olduğu ABD’li üst düzey yöneticilerin “Bizim işimiz Suudilerin gelecekteki krallarını seçmek değil” şeklindeki muhalefetleriyle akamete uğramıştı. Ancak Trump’ın başkan olmasıyla Washington’un bu bakış açısı önemli ölçüde değişti ve ABD’nin de desteğiyle Muhammed bin Selman, Muhammed bin Nayif’in yerine Suudi Veliaht Prensi olarak atandı.
Muhammed bin Selman’ın Suudi politik sisteminde hızla yükselerek tüm kritik kurumlarda denetimi sağlaması ve ülkenin de-facto yöneticisi olması Suud hanedanının kıdemli üyeleri arasında ciddi bir rahatsızlık kaynağı haline gelmiş durumda. İçeride bozulan hanedan uyumunun yol açtığı zayıflık ABD’ye, Suudi Arabistan’a yönelik politikalarında önemli bir kaldıraç etkisi sağlıyor. Böylece Biden yönetimi Muhammed bin Selman’ı, rakibi olan hanedan üyeleri üzerinden sınırlama imkânına kavuşmuşa benziyor. Aslında ABD’nin Muhammed bin Selman’ı tasfiye etmek gibi bir politikası yok. Bilakis ABD İran’ı sınırlama, Yemen krizi, İsrail’in güvenliği ve terörle mücadele gibi çok geniş bir alanda Suudi Arabistan’la işbirliği yapmak zorunda. Mevcut durumda Suud hanedanının bölünmüş yapısı ABD’ye, Muhammed bin Selman’ın gücünü sınırlamak ve ABD için yeni maliyetler ortaya çıkaracak saldırgan bir politika takip etmesini engellemek için politik bir araç işlevi görüyor. Aynı zamanda ABD, Suud hanedanının Muhammed bin Selman’a rakip olan kıdemli isimlerini anmak suretiyle ona, şayet küresel ekonomi ve petrol piyasasının önemli bir aktörü olmak istiyorsa ABD ile yakın işbirliği geliştirmesi ve Çin ile Rusya gibi rakip blokta yer alan ülkelerle ABD’yi rahatsız edecek derinlikte bir işbirliğinden de uzak durması gerektiğini hatırlatıyor.
[Dr. Necmettin Acar Mardin Artuklu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü başkanıdır]