ANKARA
Başbakan Binali Yıldırım, Endüstriyel Yetkinlik Değerlendirme ve Destekleme Projesi’nin (EYDEP) tanıtım toplantısında konuştu.
Savunma sanayisinin, bölgede yaşanan olaylara bakıldığında gittikçe daha önemli hale geldiğini söyleyen Yıldırım, bunun terörle mücadele harekatlarında, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında görüldüğünü dile getirdi.
Bu durumun yakın tarihte ilk olarak 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda görüldüğünü belirten Yıldırım, şöyle devam etti:
“Ben de o zamanlar gemi inşa tahsili yapan, mühendis adayı biriydim. Daha sonra çalıştığım tersanelerde, bizim savunma sanayisi konusunda yetkinliğimizin, yeterliliğimizin olmadığını o zaman acı tecrübelerle yaşadık. En ufak, hiçbir teknolojik üstünlüğü olmayan ufak çıkarma tekneleri bile maalesef ambargo kapsamına alındı ve Türkiye, Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra savunma sanayisinde yerli ve milli imkanlardan yoksun olduğunu gördü. Esasen orada yaşanan olumsuz tecrübe üzerine rahmetli Özal, Savunma Sanayii Müsteşarlığının kuruluşunu gerçekleştirdi ve burada ilk adımları attı.”
Yıldırım, AK Parti iktidarına kadar savunma sanayi alanında çalışmalar yapıldığını, bunun yok sayılamayacağını ancak zaman odaklı, zamanı etkin kullanan çalışmaların yapılamadığını söyledi.
“Biriken projeleri, hızlı bir şekilde hayata geçirmeye başladık”
Savunma sanayisinin 1985’ten beri gündeminde çıkarma gemileri, sahil güvenlik botları ve muhriplerin bulunduğunu ifade eden Yıldırım, “En az 10, 15 sene hep gündemde olmaya devam etti. Bir türlü bunlar hayata geçmedi ancak 2002’de AK Parti iktidarı Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde savunma sanayisine özel bir önem verdik. Biriken bu projeleri hızlı bir şekilde hayata geçirmeye başladık.” diye konuştu.
Projeleri hayata geçirirken, aynı zamanda yerlilik oranını artırdıklarını vurgulayan Yıldırım, şöyle dedi:
“Yüzde 24’teydi, şimdi yüzde 65’in üzerinde hesap ediliyor. Her şeyi yüzde 100 yerli de yapabilirsiniz, problem yok ama bu işin ekonomisi önemli. Dünyada hiçbir ülke her şeyi kendim yapacağım hevesinde değil. O, kapalı ekonomilerde mümkün yani ticari, iktisadi, ekonomik hayatın tamamen devletin elinde olduğu, 1950’den önceki devlet eliyle kalkınma modelinde her şeyi yapmaya çalışıyorduk. Mesela fabrikalarımız vardı, ihtiyacı olan cıvatayı da kendileri yapıyordu. Nasıl yapıyor? Piyasada daha 1970’li yıllara kadar devam eden, piyasada 10 kuruş bizde maliyet 10 lira ama ne var, ‘Biz yapıyoruz.’ Bu alışkanlıklar artık gitti.”
Türkiye’nin savunma sanayisi alanında dünya ölçeğinde şirketleri bulunduğuna dikkati çeken Yıldırım, şunları söyledi:
“Savunma Sanayii Müşteşarlığı, Savunma Sanayii Güçlendirme Vakfı altında şirketlerimiz, Milli Savunma Bakanlığına bağlı fabrikalarımız, tersanelerimiz var. Esasında geçmişten gelen bir altyapımız var ama bu altyapıyı değişen dünya şartlarına, değişen teknolojik gelişmelere uyumlu hale getirmek, bu dönüşümü gerçekleştirmek şu anda bu şirketlerin geleceğini, kaderini belirleyecek. Acaba bunlar yine o kamu anlayışıyla zaman odaklı olmayan, maliyet odaklı olmayan, rekabetçi anlayışı yerleştirmeyen şekilde çalışmaya devam mı edecekler yoksa dünyadaki emsalleriyle yarış halinde hem teknolojik gelişmelerini tamamlamış hem de zaman, fiyat bakımından rekabetçi hale mi gelecekler?”
“Sözleşmelerin ne zaman ne de fiyat bakımından tutturulduğuna şahit olmadım”
Bir süre kamu tersanelerinde çalıştığını anlatan Yıldırım, şunları kaydetti:
“Orada yapılan sözleşmelerin ne zaman ne de fiyat bakımından tutturulduğuna hiç şahit olmadım. En son da bu sözleşmeleri yapanlara dedik ki ‘Niye bu kadar kendimizi yoruyoruz? Kavga, niza sonuçta hiçbir şey olmuyor.’ Bir cümle yazalım, ‘Kaça mal olursa ne zaman biterse.’ En doğrusu bu. Şaka değil, uzun süre böyle gitti. Niye? Çünkü karşılarında onu zorlayacak kimse yok, başka kuruluş yok ama şu anda tersanecilikte, gemi inşasında Türkiye çok büyük mesafe aldı. Türkiye belirli alanlarda marka konumuna geldi. Büyük ölçekli yat yapımında, küçük ve orta ölçekli kimyasal tanker yapımında, servis botları dediğimiz özel amaçlı tekneler konusunda Türkiye ihracat ağırlıklı çalışıyor. Ciddi ilerlemeler katettik hele tamir bakımda müthiş bir kapasiteye ulaştık. Şimdi önümüzde yeni bir dönem var, bu dönem sanayi 4.0 ve sanal gerçeklik. İnsan faktörünün devreden çıktığı, daha fazla bilişimin, teknolojinin, yazılımın, alın teri yerine akıl terinin daha fazla kullanılacağı bir döneme giriyoruz. Eğer sanayi 4.0’ı bundan sonraki süreçte üretim alanımıza hızlı bir şekilde uygularsak bu konuda elde ettiğimiz katma değeri en az 2,5 kat artırma imkanımız var.”
Zeytin Dalı Harekatı başarıyla tamamlandı
Zeytin Dalı Harekatı’nın başarıyla tamamlandığını belirten Yıldırım, “Şu anda temizlik yapılıyor. Maalesef terör unsurları giderken, EYP’lerle her tarafı tuzaklamışlar. Bunların temizliğiyle uğraşırken maalesef kayıplarımız da oluyor. Bugün 3 şehidimiz var. El yapımı patlayıcı temizliği yaparken şehit oldular. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.” dedi.
“Savunma sanayisinde Türkiye’nin 3 şirketi ön plana çıkıyor”
Savunma sanayisinde 100 büyük şirket içerisinde Türkiye’nin 3 şirketinin ön plana çıktığını belirten Yıldırım, bu şirketlerin önemli olduğunu ancak tek başına bir şey yapmalarının mümkün olmadığını aktardı.
Bu anlamda bir “ekosisteme” ihtiyaç olduğuna işaret eden Yıldırım, bu projenin amacının bu ekosistemi tamamlamak olduğunu ifade etti. Bakan olduğu dönemde bunu demiryolları sektöründe yaptıklarını hatırlatan Yıldırım, şöyle konuştu:
“Demiryollarında ne yeni demiryolu yapılıyor ne mevcut hatlar yenileniyor. Dolayısıyla herkes rahat, iş yok. İş olmayınca da iş yapacak, kafa yoracak firmalar da oluşmuyor. Geldik, dedik ki böyle olmaz, artık demiryolları kendini taşımada bile acze düşmüş, bırakın milletin yükünü taşıyacak, kendi kendini taşıyamıyor. Ne yapalım? Önce hızlı tren işini başlatalım, mevcut hatları yenileyelim, sinyalli olmayanları sinyalli hale getirelim, elektrikli olmayanları elektrikli hale getirelim. Tabii Cumhuriyet’in ilk, Osmanlı’nın son zamanında yapılan çok keskin ‘kurp’lar var, bunları mümkün mertebe düzeltelim. Böyle olunca ne oldu? Sektörde bir talep oluşmaya başladı.”
“Hava filomuzu yenilemeyi düşünüyoruz”
Bu taleple atıl duran TÜVASAŞ, TÜLOMSAŞ, TÜDEMSAŞ gibi fabrikaların tekrar heyecanlanarak bir şeyler yapma gayreti içine girdiğini anlatan Yıldırım, bunun yanı sıra İstanbul, Sakarya, Ankara ve Eskişehir’de demiryollarına bir şeyler yapan 400’ün üzerinde firmanın oluştuğunu dile getirdi. Yıldırı, şunları söyledi:
“Eğer iş, proje olmasaydı, bunların hiçbiri olmayacaktı. Şimdi de savunma sanayimize bakıyoruz, önümüzde 60 milyar dolarlık bir iş hacmimiz var. 600’den fazla projemiz var. 10 yıl içerisinde bu projelerimiz gerçekleşecek. Bunların zaten 12-13 milyarlık kısmı sözleşmeye bağlanmış durumda. Diğerleri de peyderpey devreye giriyor.”
Yıldırım, NATO ve diğer ülkelerle geliştirilen yeni nesil uçak projelerinin önemine dikkati çekerek bunların da başlı başına 100 milyar dolarlık bir iş olduğunu belirtti.
Burada da Türkiye’nin hem ortak hem tedarikçi konumda olduğunu anımsatan Yıldırım, “2023’e kadar ciddi miktarda hava filomuzu yenilemeyi düşünüyoruz. Bunun dışında TFX projesini İngiltere ile beraber yürütüyoruz. Dolayısıyla önümüzde bolca proje var. Bu projeleri yaparken yetkinliğe sahip mutlaka firmalarımızı da oluşturmamız gerekiyor. Yani savunma sanayi ekosistemini oluşturmamız gerekiyor.” dedi.
“Önümüzde fırsat var”
Başbakan Yıldırım, sadece savunma sanayisinin kamuya ait firmalarıyla bu işin yapılamayacağını, bunun artık geçtiğini, yeni modelin herkesin işin içine dahil olması üzerine kurulu olduğunu ifade etti.
Belirli uzmanlıkların görev paylaşımı yaparak belirli firmalara verilmesi gerektiğine aktaran Yıldırım, demiryollarında ray bile yapamayan Türkiye’nin şimdi ray, lokomotif yaptığını vurguladı.
Binali Yıldırım, şartların zorlaması nedeniyle Türkiye’nin birçok şeyi yapar hale geldiğini dile getirerek şu değerlendirmeyi yaptı:
“Savunma sanayisinde de önümüzde böyle bir fırsat, imkan var. Mutlaka kendi kendimize yeterli hale gelmemiz gerekiyor. Yani yerli ve milli, fikri mülkiyet hakları, yazılımları kendimize ait olan, teknolojisini alıp kullandığımız değil, sahip olduğumuz bir altyapı… Bunu yapamazsak savunma sanayisinde biz bağımsız hale geldik diyemeyiz. Bu yönde attığımız adımlar var, önemli adımlar var, gerçekleşenler var.”
“Türkiye’nin caydırıcılığı geliştirilmeli”
Türkiye’nin helikopter, silahlı ve silahsız İHA projelerine değinen Yıldırım, “Afrin Harekatı’nın kaderini değiştiren budur, bu silahlı İHA’lar, silahsız İHA’lar. Orada bir üstünlük oluşturduk. Karşı tarafa verilen mühimmatlar, silahlar bizim bu mukayeseli üstünlüğümüzün altında kaldı. Olunca da öyle istediğiniz gibi alanda nasıl sonuç almak istiyorsanız, o sonucu elde ettiniz.” dedi.
Yıldırım, Türkiye’nin amacının hiçbir ülkeyi işgal etmek olmadığına dikkati çekerek şunları kaydetti:
“Saldırgan bir politikamız yok. Dostlukları artırma, düşmanlıkları azaltma politikamız var. Ancak şunu da unutmayacağız, ‘Hazır ol harbe, istiyorsan sulh-u sükun.’ Elinde imkan ve kabiliyetlerinin olduğunu bilirse hasımlık yapmaya kimse cesaret edemez. Caydırıcı kabiliyeti Türkiye’nin mutlaka geliştirilmelidir. Savunma zaten şart ama caydırıcı kabiliyetimizi de geliştirirsek o zaman bölgesel krizlerin, sorunların üstesinden daha kolay geliriz. O yüzden özellikle küçük ve ortak ölçekli firmaların tespiti, bunların desteklenmesi, yönlendirilmesi ve belirli konularda uzmanlaşmalarının sağlanması olmazsa olmaz.”
Savunma sanayisinin başlattığı projenin de tam bu amaca hizmet ettiğini bildiren Yıldırım, “Yalnız buradaki ayrılan kaynak miktarını çok düşük gördüm. 50 milyon lira bir şey değil, bir başlangıç için… Bu kaynağın çok daha fazla artırılması gerekir.” dedi.
“Kendi işimizi kendimiz yapacağız”
Kendi gençlik döneminden örnek veren Yıldırım, “Armatör, 10 milyar dolarlık gemi yaptıracak, projeyi nerden bedava temin ederim?’ onun derdine düşüyor. Tersanedeki ressamları ayarlıyor, oradaki arşivden, mevcut projelerden kesip biçip…Bir günde proje istiyor. Bir günde proje olmaz. Bugünler geride kaldı. Artık bilgisayar var. Bir günde 10 farklı endaze yapıyorsun.” ifadesini kullandı.
Teknolojinin ve bilgisayar yazılımlarının çok geliştiğini anlatan BaşbakanYıldırım, bu alt yapı ve birikimin mevcut olduğunu, bunun da en iyi şekilde kullanılması gerektiğini bildirdi.
“Kendi işimizi kendimiz yapacağız. Bu yöndeki yetkinliğimizi ve etkinliğimizi böylece geliştirmiş olacağız.” diyen Yıldırım, şöyle konuştu:
“Bu yönde iyi bir mesafe aldık ama yeterli görmüyoruz. Daha yolun başındayız. Şunu söyleyim; İnsan, kaynak kapasitesi, tecrübe birikimi olarak bir sorunumuz yok. Ancak organizasyon ihtiyacımız var. Yani nerede, hangi değerimiz var? Kim, nerede hangi işi yapıyor? Bizim hiç duymadığımız, bilmediğimiz firmalar var. Dünyanın bir numaralı şirketlerine, alt yüklenici olarak görev yapıyor.”
Yıldırım, geçmişte tekstilde de Türkiye’nin alt yüklenici olduğunu anımsatarak, “Marka üretemeyince oluşan katma değere de maalesef siz sahip olmuyorsunuz. Sizin elinizde kalmıyor, başkaları ondan daha fazla istifade ediyor. O bakımdan bu çok hayırlı ve güzel bir girişim. Destekliyoruz, sonuna kadar da desteğimiz devam edecek. Yeter ki savunma sanayinde yetkinliğe ve ehliyete sahip, kapasitesi gelişmiş şirketlerimiz olsun. Bunun için elimizden gelen desteği de veriyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
“Kuzey Irak’ta daha tehdit devam ediyor”
Zeytin Dalı Harekatı’na ilişkin açıklamalarda bulunan Başbakan Yıldırım, “Bir yandan terörden bölgeyi temizledik. Şimdi de orada tıpkı Cerablus, El-Bab, Azez ve El Rai’deki gibi bölgeye hayatı normale döndürecek. Sağlığıyla, eğitimiyle, sosyal ve ticaret hayatıyla tekrar insanların dönüp, oraya yerleşip, hayatını sürdüreceği alt yapıyı da oluşturuyoruz.” diye konuştu.
Yıldırım, “Suriye Görev Gücü” diye, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) birimlerinin koordinasyonunda ve icraatın içinde olacak, Türkiye’nin de dışarıdan destek vereceği bir modeli Afrin’e uygulayacaklarını bildirdi.
Bunun çalışmalarına da başladıklarına işaret eden Yıldırım, şöyle devam etti:
“Her gün, her geçen gün bu uygulama hayata giriyor. Şu anda insanlar sıcak yemeğe eriştiler, fırınlar yanıyor, alt yapıdaki tahribatlar birer birer giderilmeye çalışılıyor. Terör örgütünün verdiği tahribat ve acının yavaş yavaş izleri siliniyor. Bu mücadele bitti mi? Yok, bitmedi. Orada bitti. Fırat’ın batısı aşağı yukarı şu anda kontrol altına alındı ama Fırat’ın doğusunda, Kuzey Irak’ta daha tehdit devam ediyor. Dolayısıyla tehdit batıda olur, doğuda olur, tehdit neredeyse biz oradayız.
İster içeride ister dışarıda, terör örgütü Türkiye’nin hedefidir, milli güvenlik meselesidir; vatandaşın can ve mal güvenliği sağlanıncaya kadar, bu terör unsurlarının bir daha ortaya çıkmamak üzere tamamen yok edilinceye kadar bu mücadeleyi millet olarak sürdürmeye kararlıyız. Bu konuda da hiç kimsenin icazetine, inayesine ihtiyacımız yok.”
“Dostlarımız bizi düşünüyorsa gölge etmesinler”
Başbakan Yıldırım, “Eğer, dostlarımız bizi düşünüyorsa gölge etmesinler. Önümüzde, terör örgütünün arkasına geçip, onların arkasından namlularını bize çevirmesinler, onlara silah vermesinler, terör örgütleriyle iş tutmasınlar, stratejik ortak olduklarını, dost olduklarını Türkiye’ye göstersinler. Biz bunu istiyoruz.” diye konuştu.
Bu konuda da milletin kendileriyle beraber olduğuna işaret eden Yıldırım, şu görüşlerini paylaştı:
“Bu hareketin başarıya ulaşmasının en önemli sebeplerinden biri, tabi askerimizin, jandarmamızın, polisimizin, güvenlik korucularımızın ve ÖSO mensuplarının kararlılığı, donanımı, yetkinliği. Ama ondan daha önemlisi siyasi irade. Yani Cumhurbaşkanımızın ve hükümetimizin bu konudaki duruşunun dik olması, tavizsiz olması ve şüphesiz hepsinin ötesinde milletin desteğini arkamızda hissetmemiz. Bugün 81 milyon vatandaşımızın, terörle mücadele konusunda zerre kadar kafasında tereddüt yok. Devletiyle, hükümetiyle, Türk Silahlı Kuvvetleriyle beraber onların arkasında duasını, desteğini esirgemiyor.”
Muhabir: Sinan Uslu, Mehmet Tosun, İlkay Güder