Cumhurbaşkanı Gül “Milletvekili sıfatını taşımaya hak kazanmış herkes, haklarında kesin yargı kararları ortaya çıkana kadar yasama faaliyetine katılmalı” dedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Genel Kurulu’na gelişinde milletvekillerinin alkışlarıyla karşılandı. Gül, yeni yasama yılı açış konuşmasında, şunları kaydetti:
”Geçmiş deneyimlerimizden ve siyasi tarihimizdeki örneklerden bildiğimiz üzere, bir yasama yılı nasıl başlarsa öyle devam ediyor. Sözümüz güçlü olsun derken, kendi söylemlerimizin esiri olabilir ve ileride telafisi çok zor noktalara varabiliriz. Geçen yılki konuşmamda, bu Meclis’in siyasetin tüm renk ve eğilimlerini temsil ettiğini ve bu nedenle çok güçlü olduğunu vurgulamıştım. Bu vesileyle, seçildikleri halde bu yasama yılında da Meclis’te olamayan milletvekillerinin bu tablo içinde bir noksanlık oluşturduğunu belirtmek isterim. Seçimlere yasal olarak katılmış, halkın oyunu almış, milletvekili sıfatını taşımaya hak kazanmış herkesin, haklarında kesin yargı kararları ortaya çıkana kadar yasama faaliyetine katılması gerektiğini düşünüyorum.”
Cumhurbaşkanı Gül, Suriye’de her gün yüzlerce insanın canını alan kanlı bir iç savaşın sürdüğünü ifade etti. “Kadim medeniyetimizin en görkemli şehirleri harap olmaya; kucaklaştığımız insanlar birbirlerine acımasızca saldırmaya devam ediyor.” diyen Gül, “Bir ülke kendisini tüketir mi? İşte bugün Suriye kendisini tüketiyor. Biz Suriye’nin kendi kendisini tüketmesini istemeyiz. Tercihimiz, halkı mutlu olan güçlü bir Suriye’dir. Ülkemizin Suriye’nin de aralarında bulunduğu komşularıyla ilgili politikası bellidir. Biz bütün komşularımızla iyi ilişkiler kurmaktan yanayız. Suriye ile ilişkilerimizi de her türlü engele rağmen kararlılıkla geliştirmeye çalıştık. İlişkilerin gelişmesi iki ülkenin halklarını birbirine yaklaştırdı, refahlarına katkı sağladı. Bu süreçte, angajman politikasının komşumuzun demokrasi iştahını teşvik edeceğine ve bu yolda adımlar atılmasını sağlayacağına inandık. Olaylar başladıktan sonra da, inisiyatifin Suriye yönetiminin elinden çıkmaması için dostça çok çalıştık. Her seviyede çok çaba gösterdik. Bölgeye uzak ülkeler gibi davranmadık. Çünkü bugünlere gelineceğinin kaçınılmaz olduğunu gördük. Ancak, dünyanın gözü önünde kendi halkının meşru taleplerine savaş uçakları dahil ağır silahlarla mukabele eden bir rejim var bugün karşımızda. Biz ırk, din, mezhep, ideoloji farklılıklarına asla bakmaksızın ilkeli bir tutum sergiledik. Duruşumuz tarih önünde doğrudur. Buradan bütün uluslararası topluma çağrıda bulunmak isterim. Suriye’de akan kanın durması hepimizin ortak sorumluluğudur. Yakın tarih uluslararası camianın üzerine düşeni yapmadığı durumlarda, bu tür olayların nasıl daha büyük kıyımlara dönüştüğünü göstermektedir. Bu itibarla, olaylara Soğuk Savaş mantalitesi ve kısır çıkarlar gözlüğüyle bakmamalı, insani sorumluluklarımızı dikkate alan, hak ve adaleti gözeten, cesur ve kararlı bir tutum sergilenmelidir. Yine de dikkatli olmakta yarar var. Dış politikayı ilgilendiren meselelerde dostlar ile düşmanlar çoğu kez karışır; intikam duyguları devreye girer; kıskançlıklar depreşir. Bu nedenle, takip ettiğimiz politikanın yan etkilerini dikkatle izlemeli ve her bölge ülkesinin tehdit algılamasını anlamaya çalışmalıyız. Milli çıkarlar her ülke için temel unsurdur. Ülkemizin milli çıkarları da bizim için temel unsur teşkil ediyor. Suriye’de ortalık durulunca ülkeyi yönetecek kadrolar ile ortaya çıkacak düzenin, tüm Suriye halkını temsil etmesi; aşırılıklardan kaçınması ve intikamcı duygularla hareket etmemesi en büyük arzumuzdur. Yeni Suriye’nin kendi halkıyla ve komşularıyla barışık bir şekilde, toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini koruması en temel önceliğimizdir. Öte yandan, Filistin davasına sadakat ve desteğin kesintisiz sürdürülmesi, yeni Suriye’nin meşruiyetinin en önemli kaynaklarından biri olacaktır. Şüphesiz bütün bu gelişmeler uzun güney sınırımızda bizim için yeni ve ciddi güvenlik sorunları ortaya çıkartmıştır. Büyük göç kitlesi ve ortaya çıkan kaos ortamını fırsat bilen terör örgütünün bu durumdan faydalanma çabaları terör saldırılarını tırmandırmaktadır.” dedi.
“TERÖR CAN YAKMAYA DEVAM EDİYOR”
Terörün ülkemizde can almaya, yürekleri dağlamaya devam ettiğini anlatan Gül, Türkiye ve dünyanın farklı ülkelerinde çirkin yüzünü gösteren terörün, siyasi veya adi bir suç değil, insan hayatına kasteden bir eylem ve insanlığa karşı işlenen bir suç olduğunu vurguladı.
“Geçen yıl Yüce Meclis’te yaptığım konuşmada, terör örgütünün, ülkemizin demokratik standartları yükseltme yönündeki kararlılığını, bir zafiyet olarak görmekle, tarihi bir yanılgı içinde olduğunu vurgulamıştım. ” diyen Gül, terör örgütünün bu kez de başta Suriye olmak üzere bölgede meydana gelen dönüşüm ve kaosu fırsat zannederek, yeniden tarihi bir yanılgı içine girdiğini; Türkiye’nin huzurunu ve kalkınmasını engellemek isteyen farklı odakların taşeronu haline geldiğini ifade etti.
Teröre karşı mücadelenin, hukukun üstünlüğü ve demokrasinin temel ilkeleri gözetilerek, aynı kararlılık ve azimle sürdürüleceğinin altını çizen Gül, şöyle devam etti: “Milletimize kasteden terör odaklarına karşı herhangi bir müsamaha gösterilmesi ve teröre karşı mücadelede en ufak bir zafiyet içine girilmesi asla sözkonusu olmayacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçleri teröre karşı yürüttüğü mücadeleyi büyük fedakârlıkla ve yeni şartlara göre kendisini yeniden yapılandırarak sürdürmektedir. Devlet ve millet olarak Silahlı Kuvvetler ve güvenlik güçlerimize güvenimiz tamdır. Bu vesileyle, başta terörle mücadele olmak üzere, ülkemizin huzur ve güvenliği için hayatlarını kahramanca feda eden asker, polis ve sivil tüm şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum. Terörle mücadelede millet olarak, iktidarı, muhalefeti, medyası ve sivil toplum kuruluşlarıyla hepimiz tek yürek halindeyiz. Bu mücadelenin başarısı için kararlılık ve birlikteliğin sürmesi hayati önem arzetmektedir. Bu bağlamda, hepimiz bu Meclis çatısı altında yaptığımız ‘Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini’ koruma yeminine sonuna kadar sadakat göstermeliyiz. Terör ile demokrasi hiçbir ahvalde kol kola gezemez. Terörün kucaklanmasına, övülmesine ve meşru gösterilmesine müsamaha eden bir demokrasi de dünya üzerinde mevcut değildir. Terör, en önemli anayasal değerlerden biri olan insan onurunu ve temel hakların başında gelen yaşama hakkını yok etmeyi hedeflediğinden hiçbir şekilde mazur gösterilemez. Milletçe topyekûn yürütmemiz gereken terörle mücadelede şüphesiz en büyük silahımız, ahlaki üstünlüğümüzü ve hukuki meşruiyetimizi gerek içeride, gerek dışarıda asla kaybetmemektir. Bu meşruiyetin en büyük güvencesi ise demokrasimizdir. Esasen terörün kastettiği temel hedef demokrasidir.”
“DAHA ÖNCE KORKULAN PEK ÇOK ALANDA CESUR ADIMLAR ATILDI, ATILIYOR”
Türkiye’nin bir süredir günün şartlarına da uyum içerisinde demokrasinin kanallarını genişletme çabasında olduğunu anlatan Gül, “Daha önce korkulan pek çok alanda cesur adımlar atıldı, atılıyor. Eşit vatandaşlık ilkesi çerçevesinde, herkesi mutlu edecek ve herkesin devletin bütün imkânlarından yararlanmasını sağlayacak değişiklikler birbiri ardına gerçekleştiriliyor. Gerçekleşen değişikliklerden hemen her alanda herkesin yararlanması da sağlanıyor. Pek çok yasak sona erdirildi. Kimliklere müdahale anlamına gelen uygulamalar artık yok. Anadiller üzerinde varolan baskılar kalktı. İsteyene anadilini öğrenme imkânı bu yıldan itibaren eğitim sistemi içerisine alındı. Ülkenin her yerindeki bürokratlar görevlerinin halka hizmet olduğunun bilincindeler. Terör örgütü bu gelişmelerden çok rahatsız oldu. Özgürlük alanı genişleyen halkın, doğal olarak istikrardan yana tavır alması, terör örgütünü sıkıştırmaktadır. Bu itibarla, demokratik standartlarımızı yükseltme yönündeki cesaretimizin kırılmaması gerekir. Bugün konjonktürel sebeplerden artan terör saldırılarının tuzağına düşüp, yanlış istikamete girmemeli ve tekrar kısır döngü içine düşmemeliyiz. Bu bağlamda, bütün sorunların çözüm yerinin bu Meclis olduğunu hatırda tutmalı ve yeni Anayasa hazırlanması çabalarımızı da kararlılıkla sürdürülmeliyiz. Son dönemde artan terör saldırıları ve can kayıpları nedeniyle en ufak bir karamsarlığa düşmemeliyiz. Evet, terör şiddetini artırmıştır. Ancak, unutmayalım ki, ülkemizin, demokratik standartlar, ekonomik gelişmişlik, siyasi istikrar ile askeri ve yumuşak güç bakımından belki de Cumhuriyet tarihinin en güçlü dönemini yaşadığı da bir vakıadır. Dolayısıyla, önümüzdeki sorunlar büyük olsa da bunlarla rahatlıkla başedecek güç, tecrübe ve birikimimiz de bulunmaktadır.” ifadelerini kullandı.