Kayseri Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Elektronik ve Otomasyon Bölümü Öğretim Üyesi ve Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) Kayseri Temsilcisi Prof. Dr. Osman Özsoy ile iki ekip arkadaşının, yaklaşık 7 ay süren çalışmalar sonucu ürettiği sıvı, taş, beton ve kerpiç gibi yapıların kar, yağmur, güneş ve rüzgar gibi dış etkenlerden korunmasını sağlıyor.
Özsoy, AA muhabirine, tarihi ve doğal eserlerin korunmasına katkı sağlamak için özel solüsyon ürettiklerini söyledi.
Restorasyon çalışmalarının çok ciddi bir iş olduğunu belirten Özsoy, “Bizim koruma noktasındaki en büyük dezavantajımız coğrafya ve iklim gibi faktörler. Kültepe Höyüğü ve Koramaz Vadisi gibi güzellikleri bulunan memleketimizde, en büyük sorunun kerpiç yapıların koruması olduğunu fark edince bununla ilgili ne yapabiliriz diye bir çalışma yaptık.” dedi.
Özsoy, çalışma sonucu geliştirdikleri solüsyonun Kapadokya’da peribacalarının korunmasında da kullanılabileceğini anlattı.
Solüsyonun uygulanma alanlarıyla ilgili öncü çalışmalar yaptıklarını vurgulayan Özsoy, şöyle devam etti:
“Kerpiçteki makro çatlaklara rağmen yüzeye solüsyonu uyguladık. Bu solüsyon yukarıda bir vernik gibi kalmadı ve aşağı, yüzeyin altına indi. Bütün yüzey boyunca bir duvar oluşturdu. Duvarı oluştururken de moleküler bir yapı oluşturdu. Bununla beraber de hidrofobik bir yapı oluşmasına da sebep oldu. Solüsyonu uyguladığımız kerpiç malzeme yağmurda, karda, kışta kaldı. Normalde bu kadar zaman, bu hava koşullarında kalması kerpicin tahribatını hızlandırır.”
Özsoy, çalışma teklifinde bulunan kentteki bir mimarlık fakültesiyle, solüsyonun malzeme üstündeki etkisinin test çalışmalarının yapılmaya devam edileceğini sözlerine ekledi.
“Artısını, eksisini daha iyi göreceğiz, bizim için çok umut vadedici”
Kültepe Kazı Başkanı Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu da arkeolojik kazıların en büyük problemlerinin koruma olduğunu dile getirdi.
Kültür varlıklarının ziyaretçilere sunulması için korunmasının önemli olduğunun altını çizen Kulakoğlu, “3, 4, 10 bin yıl boyunca toprak altında kalmış kültür varlığını birdenbire siz açığa çıkarırsanız onun tahrip olma olasılığı çok yüksek. Bizim arkeolog olarak üstümüze düşen vazife çıkarılan kalıntıların korunmasıdır. Tabii ki biz bunları değerlendireceğiz, çalışacağız, analizini yapacağız ama diğer taraftan da çıkardığımız bu kültür varlıklarının ve kalıntıların bir şekilde bizden sonraya da ulaşmasını sağlamamız gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Kulakoğlu, gün yüzüne çıkarılan yapıların çeşitli yöntemlerle kısmen korunduğunu hatırlatarak, şöyle devam etti:
“Bir dönem nano teknolojiden faydalandık. Hiçbir şekilde bu tahribattan kurtulamadık. Şimdi Osman Hoca ve ekibinin geliştirdiği bir sıvı var. Birkaç yerde küçük uygulamalar yapalım istedik. Kerpiç üzerinde bir müddettir, koruyor mu diye deneme yapıyoruz. Açık havada, rüzgara, yağmura, kara, güneşe, açık bir şekilde ön çalışma olarak bir ayın üzerinde tutuyoruz. Asıl çalışma bundan sonraki kazı döneminde başlayacak ve o kazı döneminde sistematik olarak belirli yerlerde bu solüsyonu kullanmak isteyeceğiz. Bunun artısını eksisini tespit edeceğiz. Şu ana kadar yaptığımız çalışmalarda gördüğümüz kadarıyla, bu zamana kadar uyguladığımız bütün tekniklerden hem ucuza mal olan hem de daha etkili bir solüsyon olduğunu görüyoruz.”
Kazıda yeni ortaya çıkarılacak alanlarda, özellikle de kerpiç duvarlarda bu solüsyonu kullanacaklarını dile getiren Kulakoğlu, “Ondan sonra eminim ki bunun artısını ve eksisini daha iyi göreceğiz. Bu bizim için çok umut vadedici. Ön Asya arkeologlarının işini çok kolaylaştıracak bir solüsyon. Tabii sadece kerpiçle sınırlı değil, bizim yanmış kömüre dönmüş alanlarımız var onların, ahşabın, taşların korunması da aynı şekilde kullanılabilir.” diye konuştu.