O dönem Bulgaristan’ın politikaları yüzünden 15 Eylül 1989’da eşi ve 2 çocuğuyla beraber Türkiye’ye gelen 69 yaşındaki emekli öğretmen Kemal Öztürk, yaşadığı acıları AA muhabirine anlattı.
Tekirdağ Bulgaristan Göçmenleri Derneği Başkanı Kemal Öztürk, asimilasyon uygulamaları arasında tüm azınlığın isimlerinin Bulgar isimleriyle değiştirilmesinin de olduğunu belirtti.
O dönem uygulanan asimilasyonun uluslararası camiaya anlatılmasını Bulgaristan’ın engellediğini savunan Öztürk, “Dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz açık ve net olarak burada asimilasyon uygulandığını Bulgaristan Dışişleri Bakanına bir toplantıda aktardı. Bunun inkar edilmesi üzerine Yılmaz toplantıyı terk etti. O dönemde çeşitli örgütler kuruldu. Çeşitli olaylar yaşandı ve şehitlerimiz oldu.” diye konuştu.
“Türkiye bize kucak açtı”
Yaşanan acılara dayanamadığı için binlerce Türk gibi anavatana koşup geldiğini söyleyen Öztürk, ilk gelişten itibaren kendilerinin çok sıcak karşılandıklarını ifade etti.
Öztürk, Tekirdağ’a yerleştikten sonra Bulgaristan’da eğitimini aldığı öğretmenlik mesleğini Türkiye’de de sürdürdüğünü anlattı.
Göçün öncesi ve sonrasının çok zor ve acı olduğunu vurgulayan Öztürk, şöyle devam etti:
“Zorunlu göçle kaymakamlık koltuğundan inip 15 Eylül 1989’da Türkiye’ye geldik. Göç edenlere asimilasyon döneminin 5 yılını ve Türkiye’ye gelmelerinin de ilk 5 yılını sormayın çünkü çok acı. Türkiye’ye geldiğimiz ilk yıllarda bizler yürüyen ölülerdik. O günlerde tek düşündüğüm 2 çocuğum ve eşim. O dönemde çok acılar yaşadık. İnsanlar, iş, aş dertleriyle uğraşıp acılarını hissetmemeye çalışıyor.
Asimilasyon sürecinde bizi en çok üzen ismimizin alınması, dini ibadetlerimizin yok olması oldu. Akşam yatarken Kemal Mehmet Efrahim olarak yattım, sabah kalktım ismim Kalim Marin Efkim olmuş. Türkiye Cumhuriyeti bize kucak açtı. Durumu kötü olanlara devlet burada destek oldu. Mesleği olan herkes devletin kucak açmasıyla bir yerlere tayin oldu.”
“Sadece bir bavulla göçtük”
Bulgaristan’ın asimilasyon politikalarının dozunu arttırdığı 1989 yılında pek çok kişi gibi Habil Kara da 7 aylık hamile eşiyle Türkiye’ye göçtü.
Edirne’ye yerleşen ve güreş antrenörü olarak Gençlik Spor İl Müdürlüğünde mesleğini sürdüren Kara, o dönemde eşiyle her şeyi geride bırakarak, sadece bir bavulla Türkiye’ye göçtüklerini anlattı.
İlk önce okula ve daha sonra kurulan çadır kente yerleştiklerini anlatan Kara, şunları söyledi:
“Bulgaristan’da ismimizi değiştirmek istediler, biz de Türk olduğumuzu, bu nedenle Türk ismini istediğimizi söyleyince bizi zorunlu göçe tabi tuttular. Biz Türk’üz Bulgar ismini istemedik. Göç çok zorlu bir süreçti. Eşimle göç ettik. O zamanlar gençtik. Eşim 7 aylık hamileydi. Bir bavulla Türkiye’ye geldik. Her şeyimizi geride bıraktık. Allah razı olsun vatanımız bize sahip çıktı, iş verdi. Biz de bunun karşılığında çok çalıştık. Antrenör olarak yaklaşık 15 yıl milli takımda görev yaptım. Avrupa ve dünya şampiyonları çıkarttık. Olimpiyatlara sporcu gönderdik. “
Göç nedeniyle birçok ailenin parçalandığını, göçten sonra yıllarca ailesinden kimseyi göremediklerini ifadi eden Kara, anne, baba ve kardeşlerinin halen Bulgaristan’da yaşadığını dile getirdi.
Kara’nın eşi Seyide Kara ise Türkiye’de yaşamaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek, Bulgaristan’da yaşadıkları acıları ve göç dönemini hatırlamak bile istemediğini söyledi.