Hititlerin başkenti Hattuşa‘ya ev sahipliği yapan Çorum‘un Boğazkale ilçesinde, dağlık bölgeden bin bir emekle çıkartılan yöreye özgü doğal taşlar, usta ellerde Hitit figürlerine dönüşerek antik kente gelen turistlerin beğenisine sunuluyor.
Anadolu’nun ilk medeniyetlerinden Hatti ve Hititlerin kültürel mirasına ev sahipliği yapan Hattuşa Antik Kenti, UNESCO “Dünya Kültür Mirası” ve “Dünya Belleği” listelerindeki tek antik şehir unvanıyla Türkiye’nin göz bebeği turizm mekanları arasında yer alıyor.
Çorum’un 80 kilometre güneybatısında yer alan Boğazkale’deki etrafı 7 kilometre surla çevrili, 2 kilometrekare yerleşim alanına sahip Hattuşa Antik Kenti ve Yazılıkaya Tapınağı, özellikle yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.
Hitit medeniyetine 450 yıl başkentlik yapan Hattuşa Antik Kenti, sahip olduğu tarihi değerlerin yanı sıra çeşitli yer altı zenginlikleriyle de yöre halkının gelir elde etmesine olanak sağlıyor.
İlçeye yaklaşık 15 kilometre mesafedeki dağlık bölgeden çıkartılan serpantin, bazalt ve kayrak cinsi taşlar, bıçakla Hitit figürlerine dönüştürülüyor.
Bölge sakinlerinin en önemli gelir kalemini oluşturan taş oymacılığı, yaklaşık 50 yıldır usta çırak ilişkisiyle babadan oğula aktarılan bir gelenek olarak yaşatılıyor.
Mütevazı atölyesinde yaklaşık 25 yıldır Hitit figürlerini kaya parçalarına nakşeden Davut Karadurak, ilçede taş oymacılığını yaşatmaya çalışıyor.
“Ustalardan göre göre çakıyla taş işlemeyi öğrendik”
Karadurak, AA muhabirine, geçmişte taş oymacılığından geçimini sağlayan aile sayısının 80’e kadar çıktığını ancak zamanla azaldığını söyledi.
İlçedeki diğer oymacılar gibi kendisinin de ustaları izleyerek taşlara şekil vermeyi öğrendiğini belirten Karadurak, “Türkiye’de sadece Boğazkale’de bıçakla, çakıyla taş oyan biz varız. Serpantin, bazalt ve kayrak taşlarına Hitit motiflerini işliyoruz. Ne bir okuluna gittik ne ders gördük. Ustalardan göre göre çakıyla taş işlemeyi öğrendik.” dedi.
Hattuşa Antik Kenti’nin parçası olan Yazılıkaya’nın milattan önce 14’üncü yüzyılda inşa edilmiş bir açık hava tapınağı olduğunu anlatan Karadurak, “Burada 84 tanrı ve tanrıça kabartması var. Onları bıçakla taşlara işliyoruz. Ziyaretçilerin bölgemizdeki tarihi eserlerin benzerlerini evlerine götürüp daha çok kişinin görmesini sağlıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Karadurak, dağda ortalama 3 metre kazarak taşlara ulaşabildiklerini vurgulayarak, çıkarmasından işlenmesi ve satışına kadar zahmetli bir süreci kapsayan hediyelik eşyaların turistlerden ilgi gördüğünü söyledi.
Topraktan çıkartıldığında taşların yumuşak olduğunu, daha sonra sertleştiğini dile getiren Karadurak, “Çıkarttığımız taşı ihtiyacımıza göre kesip parçalara şablonlar çiziyoruz. Zımparalayıp kazıdıktan sonra da nakışlıyoruz. Taşın blok halinde çıkmasından sonra getirilip kesilmesi, zımpara, nakış, çizim, parlatma ve satış aşamaları oluyor.” ifadelerini kullandı.
Karadurak, hediyelik eşyaya dönüşen taşların fiyatının işçilik ve ebadına göre 500 liraya kadar çıkabildiğini sözlerine ekledi.